POLİTİKA

BAŞKANLIĞA DOĞRU MU?

1 Kasım’ın üzerinden çok geçmeden önce iktidara yakın basında, ardından da hükümet karşısında iyice sinen merkez medyada başkanlık sistemi tartışması yeniden başladı. Bu durum Türkiye siyasetinin zamanda bir hayli geriye gittiğinin de göstergesi. Çünkü en son 2013 Mayıs ayında dönemin başbakanı Erdoğan diğer partiler destek vermese dahi içerisinde başkanlık sistemi olan anayasa taslağını referanduma sunacağını söylüyordu. Ancak bu beklenti hayata geçmedi. Erdoğan liderliğinin politik gücünü ve ulusal/uluslararası saygınlığını aşındıran bir dizi gelişmeye hep beraber tanıklık ettik. Önce Gezi süreci başladı. Ardından 17/25 Aralık operasyonlarının yarattığı siyasi ve hukuki deprem ülke gündemini belirledi. Gezi ile başlayıp yolsuzluk operasyonlarıyla daha da derinleşen siyasi kriz iktidar partisinin 1 Kasım’da kendisinin bile beklemediği bir oy oranına ulaşmasıyla sonuçlandı. Bu kışın nasıl geçeceği artık açıkça ortada. Son iki yıldır sürekli bir şekilde zemin kaybeden ve savunmada kalan AKP tüm gücüyle taarruza geçecek. Muhalefet demolarize olmuş durumda. Her üç muhalefet partisi de kendi iç sorunlarıyla meşgul. CHP ve MHP’de liderlik yarışı olacağı kesin gibi. İki partinin tabanı Kılıçdaroğlu ve Bahçeli’yi başarısız sayıyor. HDP ise özelikle Öcalan’ın tekrar sahneye çıkmasıyla seni başkan yaptırmayacağız pozisyonunu AKP lehine yumuşatabilir. HDP barajın altında kalmaktan kıl payı kurtuldu. PKK’yla arasına koymadığı mesafenin bedelini ciddi oy kaybıyla ödedi.

Bu siyasi panorama içerisinde başkanlık sistemi meselesine baktığımızda ise karşımıza şöyle bir tablo çıkıyor: Erdoğan başkanlık sistemini istiyor. Çünkü başkanlık için yaptırdığı bir sarayda cumhurbaşkanı olarak otuyor. Onun planlarına göre zaten Türkiye çoktan bu sisteme geçmiş olmalıydı. AKP’nın başında olmamak ve fiili durum yaratarak anayasanın sınırları zorlamak sürdürülebilir nitelikte şeyler değil. Başkan olamamış bir Erdoğan siyaseten açık pozisyonda. Bu nedenle 1 Kasım’ın gücünü de arkasına alarak başkanlık sistemini, bu seçenek olamıyorsa partili cumhurbaşkanlığı gibi bir formülü meclisten geçirmeye çalışacak. Bu arada şu anki cumhurbaşkanının başkan kökenli olduğu gerçeği de unutulmamalı. Erdoğan için başkanlık sadece bir ideal değil, aynı zamanda bir hatıra. Bir zamanlar İstanbul için sahip olduğu mutlak gücün benzerine tüm ülke için sahip olmak istiyor AKP’nin doğal lideri.

Cumhurbaşkanının istekleri bir kenara bırakıldığında başkanlık ülke için ne nesnel bir kararı ve ne de siyaseten bir zorunluluğu ifade ediyor. Parlamenter sistemi güçlendirip niye İngiltere veya Almanya gibi bir ülke olmuyoruz sorusuna AKP sözcülerinin vereceği bir yanıt yok çünkü. Başkanlık sisteminin ülkenin önünü açacağı savı siyaset ve hukuk bilimleri açısından içi boş bir iddia. Ama tabii pek çok yorumcunun atladığı bir siyasal sosyolojik vaziyet var ortada. Türkiye sağı Menderes’li yıllardan beri ülkeyi küçük bir Amerika olarak görme eğiliminde. Amerika ve başkanlık imgeleri Osmanlı özelinde kaybedilen dünya liderliğinin izlerini taşıyor. Yeni Osmanlıcı kültürün de etkisiyle güçlü Türkiye ve güçlü lider sloganları üzerinden başkanlığı pazarlamak ve bu yolla sağcı seçmen çoğunluğundan gereken desteği almak çok kolay. Erdoğan ihtimal ki oyun planını sağın kültürel eğilimleri üzerinden böyle kuracak. Peki, muhalefet ne yapacak ya da gerçekten bir şey yapabilecek mi, onu hep beraber göreceğiz.   

0 comments on “BAŞKANLIĞA DOĞRU MU?

Bir Cevap Yazın