KENT YAŞAM

Bizi bağrına basacak doğamız var mı?

“Ormana gittiğim zaman aklımı kaybediyorum ama ruhumu buluyorum.” (John Muir)

Bütün araştırmalar ruh ve beden sağlığımız ile doğa arasındaki ilişkiye dikkat çekiyor. Doğada düzenli olarak zaman geçirmenin stresi azalttığı, mutluluğumuzu artırdığı ve dolayısıyla ruh sağlığımıza iyi geldiği, ayrıca fiziksel aktivite imkanı sağlamasından dolayı beden sağlığımız üzerinde de olumlu etkilerde bulunduğu biliniyor.

Korona virüsünün yayılmasından dolayı evlerde zorunlu zaman geçirilmesi gereken bu süreçte doğanın önemi bir kez daha anlaşıldı. Bu zor günlerde en güvenle gidebileceğimiz yer; yine doğanın kendisi. Peki bize kucak açmasına ihtiyacımız olan doğayı yeterince koruyabildik mi?

BÜYÜLEYEN DOĞA

Yıllar önce İngiltere’yi ilk kez ziyaret ettiğimde ve daha sonra Bristol’a taşındığımda ilk olarak beni etkileyen şeyler şunlar olmuştu:

  • Kentler ve kasabaların sahip olduğu yeşil alan miktarı
  • Coğrafi olarak küçük bir ülke olmasına ve nüfusun Türkiye nüfusuna yakın olmasına karşın ülkenin bahçeli evlerle dolu olması
  • Çok az yeni bina yapılıyor olması
  • Tarihi binaların korunmasına gösterilen özen

Örneğin, Bristol’un en popüler semti olan Clifton’da The Downs denilen 1.6 kilometrekare büyüklüğündeki yeşil alanın içine oyun parkı bile yapılmadan sadece boş olarak bırakılmış olması inanılmaz gelmişti bana. Üstelik The Downs kent merkezine de çok yakın bir yer.

The Downs…Uçsuz bucaksız bir yeşil alan..

Bu alanda amatör futbol grupları maçlarını yapıyor, geçici sirkler ve tiyatrolar ve gösteriler düzenleniyor. Ama onun dışında yılın büyük bir çoğunluğunda kent sakinlerinin yürüyüş ve koşu yeri olarak değerlendiriliyor.

Yeşil ancak bu kadar güzel olabilir..The Downs…

Bristol’da kent merkezi de yeşil alanlardan yoksun değil. “Castle Park” (Kale Parkı) denilen ve nehrin içinden geçen Avon nehri kıyısındaki park da kentin güzelliğine güzellik katıyor. Parkın 1978’de açılmış olmasına karşın içindeki Kale’nin yapılış tarihi 1088’lere kadar gidiyor.

Bristol’un 1898’de yapılan ünlü tarihi kulesi Cabot Tower da yemyeşil bir parkın içine konumlanmış durumda. Kuleyi ziyaret eden aileler parkta da çocuklarıyla zaman geçirme imkanı buluyorlar.

Bristol 2015 yılında yeşil alanlar yaratmaya verilen çabalardan dolayı Avrupa’nın yeşil başkenti seçildi.

Bristol’da her semtte parklar ve yeşil alanlar var.

Bristol Belediyesi 2008’de Parklar ve Yeşil Alanlar Stratejisi geliştirdi. Strateji ile ulaşılabilir yeşil alan standardı oluşturuldu. Buna göre kentte yaşayanlar için yeşil alanlara uzaklık şu mesafelerden daha fazla olmaması gerekiyor:

En yakın yeşil alana uzaklık 400 m (yürüyerek 9 dakika), çocukların oyun alanı 450 m (yürüyerek 10 dakika), resmi yeşil alanlar 600 m (yürüyerek 15 dakika), resmi olmayan yeşil alanlar 550 m (yürüyerek 13 dakika), doğal yeşil alanlar 700 m (yürüyerek 18 dakika).

Geçtiğimiz yıllarda Bristol Belediyesi maddi zorluk yaşayan ailelere ucuza kiraya vermek üzere her yıl 2000 tane ev yapma kararı aldı. Bu evlerin standartlara uygunluğu için Belediye’nin kendisi yine Belediyenin İmar Planlama birimine başvurmak zorunda. Pek çok standardı gözönünde bulundurması gereken İmar Birimi yeşil alan standartlarına göre yapılacak evlerin yeşil alanlara yakınlığını da hesaba katmak zorunda.

EN FAZLA YEŞİL ALANA SAHİP KENT BİR ENDÜSTRİ KENTİ

İngiltere’nin en fazla yeşil alana sahip olan kenti ise Birmingham. Birmingham’ın yüzölçümünün yüzde 15.6’ü yeşil alan. Fakat asıl şaşırtıcı nokta Birmingham aslında bir sanayi kenti. Yani endüstriyel gelişmenin kentteki yeşil alanları yoketmesine izin verilmemiş.

1824’ten beri ülkenin en eski ve ünlü çikolata firması Cadbury’nin Birmingham dışında büyük bir sitede inşa ettiği fabrikada çalışanlar için, aynı sitede evler, yüzme havuzu ve spor salonları da inşa edilmiştir.

Başkent Londra da devasa parklarıyla ünlü. Bu parklardan ünlü Hyde Park Buckingham Sarayı’ndan sadece bir yürüyüş mesafesi uzaklığında…

SADECE İKLİM DOĞAYI KORUMAK İÇİN YETER Mİ?

Britanya’da çok yeşil alan olması ve ülkenin doğal güzelliklere sahip olmasında ve güzelliklerin bu derece iyi korunmasında iklimin etkisinin olduğu şüphesiz. Peki bu kadar yeşil bir ülkede doğanın iyi  korunmuş olması sadece iklim ve bol yağmurla açıklanabilir mi?

İngiltere’de halka açık alanlar kapsamında bulunan yeşil alanlar 1906 yılında kabul edilen Open Spaces Act (Açık Alanlar Yasası) ile koruma altına alınıyor.

Yasa ile koruma altına alınan Halka Açık Alanlar ile, yerleşim alanları dışındaki üzerinde hiç bir bina inşa edilmemiş yerler kastediliyor.

İngiltere’de yeşil alanların yasal olarak korunmasının izleri Ortaçağ’da bile mevcut. Ortaçağda Kingswood (Kraliyet Ormanı) denilen ve kraliyet avcılığı için ayrılan araziler mevcuttu.

“YEŞİL KUŞAK” POLİTİKASI

İngiltere’de doğayı korumak ve kentsel büyümenin kontrol altına alınması için benimsenen politika “Green Belt” (Yeşil Kuşak) olarak adlandırılıyor.

Bu politika çerçevesinde yeşil alanlara herhangi bir bina, ev vs. yapılması mümkün değil.

Politikanın uygulanmaya başlaması 1930’lu yıllara dayanıyor.

Temel amaç, yeşil alanları açık tutarak, tarımın, ormancılığın ve açık hava eğlencesinin yapılabileceği alanları korumak ve hem kentleşmenin büyümesini hem de kentsel büyüme için yeşil alanların kullanılmasını önlemek.

ÖNCE “KAHVERENGİ ARAZİLER”

Yeşil alanların korunması lehine kentsel planlamada kullanılan diğer bir politika da “Brownfield Lands Policy” denilen Kahverengi Araziler Politikası.

Kahverengi arazi ile kastedilen, yeniden gelişme potansiyeline sahip önceden genellikle endüstriyel ve ticari amaçlar için kullanılmış ve sahipsiz olan araziler.

Bu politika ile yeni yapılacak binaların bu arazilerde inşa edilmesine öncelik verilmesi amaçlanıyor.

Planlı kentleşme ile kent, kasaba ve köylerin yeşil alanları korunuyor.
Cornwall Kontluğundan bir kasaba.

BİNA YAPMAK UZUN VE ZORLU BİR YASAL SÜREÇ

Britanya’da herhangi bir yere bir bina inşa edilmesi çok uzun bir yasal süreçten geçmek zorunda. Kendi evinizi bile genişletmek isteseniz, mimar tarafından hazırlanan planın Belediye İmar Birimi’nin onayından geçmesi gerekiyor. İmar Birimi de kararını verirken, başta sağlık, güvenlik, bina yapım standartları, çevreye verdiği zarar gibi pek çok şeyi gözününde bulundurmak  ve çevre sakinlerinin de onayına yazılı olarak verilen teklifi sunmak zorunda. İmar Birimi ayrıca görevlendirdiği müfettişler tarafından verilecek raporu da değerlendirmeye alıyor.

Bu yasal zorunluluklar plansız kentleşmenin önünde oluşturulan yasal bir duvar adeta.

TARİH VE DOĞA VAKIFLARA TESLİM

Birleşik Krallık’ta tarihsel ve doğal güzelliklerin korunması için iki büyük kuruluş dikkat çekiyor. Bunlar National Trust (Ulusal Güven) ve English Heritage (İngiliz Mirası) denilen kuruluşlar. Hükümetten bağımsız olan ve kar amacı gütmeyen bu iki kuruluş, doğal güzelliklerin ve tarihi yerlerin işletmesini yürütüyor.

1895 yılında kurulan National Trust, 500 kadar kıyı şeridi, tarihi yerler, kırsal alanlar ve yeşil alanların bakımını yapıyor ve herkesin bunlardan yararlanabilmesini sağlıyor. Avrupa’nın en büyük yardım kuruluşu olan Natinoal Trust’ın sahip olduğu bütün bu yerler ziyaretçilere açık. Kuruluşun bakımını üstlendiği bu tarihi mekanlarda tatil yapabilmek ya da üyelik alıp bütün bu hem tarihi hem doğal güzellikleri yıl boyunca görebilmek mümkün.

İngiliz Heritage ise 400’den fazla anıt, bina ve yeri yöneten bir yardım kuruluşu. 1983 yılında kurulan Vakfın koruma altına aldığı yerler arasında ünlü Stonehenge, Dover Kalesi ve Hadrion Duvarı’nın en iyi korunmuş bölümleri de bulunuyor

Galler’de Caldicot Castle

YİNE DE MÜCADELE

Bütün bu yasa, yönetmelik ve kuruluşlara ragmen yine de yeşil alanların korunması konusunda endişeniz varsa gideceğiniz bir kurum da var; Open Spaces Society (Açık Alanlar Topluluğu). 1895’te kurulan ve İngiltere’nin en eski ulusal koruma kurumu olan Topluluk, ortak arazi ve köy yeşillikleri ve açık alanları korumak için çalışan bir kampanya grubu. Topluluk, açık alanlar için daha güçlü bir koruma için mücadelesini sürdürüyor.

KÖY MEYDANLARI DA KORUMA ALTINDA

Topluluk, İngiltere’de “Village Green” (Yeşil Köy-bizdeki tam karşılığı köy meydanları) denilen köylerin yeşil alanlarının da koruma altına alınması için mücadele veriyor.

Village Green denilen bu alanlar geçmişte hayvanların otlatılması için kullanılırdı. Zamanla Mayıs ayında düzenlenen şenliklerin yapıldığı ve halkın açık hava buluşmasının gerçekleştirildiği yerler haline geldi.

Bu açık yerlerin de yasal bir statüsü var. Yasal koruma altında olabilmesi için en az 20 yıl boyunca yasal sporların ve eğlencelerin yapılmış olması gerekiyor.

İngiltere’de kayıtlı 3650 ve Galler’de 220 Village Green bulunuyor.

ARAZİ KAVGALARI MÜMKÜN DEĞİL

İngiltere’de yeşil alanların, kamuya açık yerlerin dahil olduğu arazilerin belirlendiği en eski kamu kaydı ise 1085 yılına dayanıyor. 1. William tarafından yaptırılan devasa arazi araştırması sonuçlarını içeren bilgiler “Domesday” denilen kitapta toplanıyor. İngiltere ve Galler bölgesini kapsayan anketin sonuçlarının el yazmasının kayıtları iki kitapta bir araya getirilmiş ve bugün hala pek çok yer için bu kaynaktaki bilgiler geçerli. Tarihçiler için belge İngiltere tarihindeki en önemli belgelerden birisi olarak kabul ediliyor
Yani Türkiye’de sık görülen arazi kavgaları ve hak iddiaları İngiltere’de mümkün değil. Çünkü sınırlar çok önceden ve çok kesin bir şekilde çizilmiş durumda.

İLAÇ YERİNE “SOSYAL REÇETE”

Tarih ve doğanın korunmasına özel önem verilen ve kültürün bir parçası olan İngiltere’de yeşil alanlar tatiller ve haftasonları için en popüler yerler. Doğada vakit geçirme ve koruma bilinci daha kreşlerden itibaren verilmeye başlanıyor.

Hatta doktorlar ruh sağlığı ve obezite gibi problemlerde ilaç yerine “sosyal reçete” verebiliyorlar. Bu “sosyal reçete” kapsamında size sosyal aktiviteler öneriyorlar ve bunları yapabileceğiniz yerlere sevkediyorlar. “Doğa’da zaman geçirme, yürüyüş vs” de bu “sosyal reçete” kapsamında önerilen aktivitelerden. Bu kapsamda koşu gruplarına, dans kurslarına, okuma gruplarına katılmak gibi aktiviteler de bulunuyor.

2015 yılında sağlık merkezlerindeki doktora giden hastaların yüzde 20’sinin problemlerinin tıbbı değil, sosyal problemler olduğunu ortaya koydu. 2016’de yapılan araştırma, Londra’da 23 sağlık merkezinde verilen sosyal reçeteler ve sosyal aktiviteler sonucunda hastaların hayat kalitesinde ve genel olarak sağlıklarında büyük bir gelişme olduğunu gösterdi.

KURTARICI DOĞA

Britanya’da Korona virüsünün yayılması riski nedeniyle alınan sokağa çıkma yasağı çerçevesinde doğada zaman geçirilmesi ve günde bir kez egzersiz yapılmasına izin var. Hatta bu teşvik ediliyor.

Yeterince yeşil alan olduğu için ve yeşil alanlar yaşanılan yerlerden uzak olmadığı için doğada zaman geçirmek mümkün.

Doğada yapılan her yürüyüşle insan aradığından çok daha fazlasını bulur. (John Muir)

BAĞRIMIZA TAŞ MI BASIYORUZ?

Türkiye’de ise ne yazikki yeterince yeşil alanlar yaratılmamasının yanı sıra varolanlar da nükleer santral yapmak için, alışveriş merkezleri açmak gibi nedenlerde yokedilebiliyor.

Geçen yıl dünya şehirleriyle ilgili istatistiksel raporlar yayınlayan World Cities Culture’ın son raporunda İstanbul sahip olduğu yüzde 2.2’lik yeşil alan oranıyla 34 şehir arasında son sırada yer almıştı.

DOĞA.. EŞŞİZ DOĞA…

Biz doğanın sahibi değiliz. Doğa ile bir sahiplilik ilişkimiz yok. Doğa ile aramızdaki ilişkinin olumlu bir yanı da bu.

Ama doğaya ihtiyacımız var.

Hem de bu zor günlerde her zamankinden daha fazla….

Çünkü gidebileceğimiz en güvenli yer yine doğa…

Nietzsche “Doğa bize aldırmadığından, doğanın ortasında kendimizi öyle rahat hissederiz ki” der.

Kendimizi rahat hissedeceğiniz bir doğaya ve onu koruyacak mekanizmaların yaratıldığı günlere kavuşmak dileğiyle…..

Sağlıcakla kalın….

Yazıya ve yazarın diğer yazılarına bloğundan ulaşabilirsiniz.

Fotoğraflar: Nurşen Davies

Kaynaklar:

Open Space Society

English Harigate

National Trust

0 comments on “Bizi bağrına basacak doğamız var mı?

Bir Cevap Yazın

%d blogcu bunu beğendi: