03-SOLUN KIRMIZI ÇİZGİLERİ POLİTİKA

CHP’DE İDEOLOJİ SORUNU

12 Haziran seçiminden sonra yapılanlar da dahil olmak üzere, genelde CHP tartışmalarında Halk Partili olmayan kesimlerin sesi bir hayli güçlü çıkar. Televizyon ekranları ve gazete köşelerinde hayatında hiçbir zaman CHP’ye oy vermemiş ve konumu, tavrı, duruşu itibarıyla da vermesi ihtimal dahilinde olmayan kişilerin analizlerine sıklıkla tanıklık ederiz. Bu bağlamda CHP ile sağ-muhafazakâr aydınlar arasındaki ilişki patolojik bir aşk ilişkisini andırır. Standart tez aşağı yukarı şöyledir: Halk Partisi iktidara gelemez. Çünkü bu parti halkının değerleri ve kültürüyle barışık bir söylem kurmakta güçlük çekmektedir. Tabii Kılıçdaroğlu’nun liderliğiyle birlikte ortaya çıkan yeni CHP söylemi, durumu biraz değiştirmiştir. Mesela pek çok muhafazakâr yorumcu beklentilerin altında kalan CHP gerçeği karşısında halkına yabancı parti imajını artık daha seyrek dile getiriyor. İdeolojik söylemin, yani elit partisi CHP jargonunun yerini, söylem ve liderlik üzerine nispeten daha pratik bir eleştiri seti aldı. Peki, aynı meseleye soldan bakınca durum ne? Anlamlı bir oy artışı vaat eden CHP liderliği girdiği ilk seçimi iktidar partisinin bir hayli gerisinde anlamsız bir oy artışıyla tamamladı. Basitçe CHP başarılı olamıyor, çünkü AKP’ye benzemiyor şeklinde ifade edebileceğimiz sağ-muhafazakâr yorumu bir kenara bırakırsak, daha içeriden bir okumaya dayanarak mevcut durum nasıl analiz edilebilir diye düşünmemiz gerekir.

İdeolojiden Arınma

Kanımca CHP’nin nispi seçim başarısızlığının ardında “Herkes için CHP” sloganında kristalize olan ideolojik bocalama bir hayli etkili oldu. Herkes kelimesi toplumun tüm kesimlerinden oy almayı hedefleyen bir kitle partisinin masumane özlemlerinden çok, hedef kitle ve ideolojik konumlanış bakımlarından kararsızlık içindeki bir partinin reel politik çaresizliğini ifade etmektedir. Sorun şöyle formüle edilebilir: Kimlikleri ve/veya ideolojileri olan partiler herkesten değil, belli çıkarlarda kendini ifade eden toplumun bir bölümünden oy almayı hedefler. Toplumdaki uzlaşmaz tüm çelişkiler ve sınıfsal farklılıklar kendini CHP’de aşmayacağına göre herkesten oy alma vaadi hiç kimseden oy alamama ihtimalini de içinde barındıracak şekilde ancak bir ideolojiden arınma siyasetiyle olanaklı kılınabilir. Herkesten oy alma hevesiyle hiç kimseyi küstürmeme fikri CHP’yi ideolojik açıdan anlaşılmaz hale getirdi ve aday listelerini kilitledi.

Sağa mı açılsam, daha solda bir parti mi olsam, ulusalcı solu kaybetmesem mi, Kürtleri yeniden mi kazanmaya çalışsam, dindar kesimlere ılımlı mesajlar mı versem, bu arada laikleri küstürmesem gibi kaygılar birer isme dönüştüğünde karşımıza Sinan Aygün, Sezgin Tanrıkulu, Süheyl Batum, Muhammed Çakmak ve Nur Serter gibi isimler çıkıyor. Bir kere bu kişiler arasında nasıl bir ideolojik kader ortaklığı olduğunu sorgulamamız gerekir.
Mehmet Haberal ile Sezgin Tanrıkulu’nu aynı parti içinde tutmaya yetecek ölçüde bir ideoloji var mı gerçekten? Yoksa CHP, sadece AKP’ye karşı olanlar platformu mu? Bir diğer mesele bu her şeyi yapmaya çalışan acar tutumun bizi hiçbir şeyin tam olarak yapılamadığı bir kayboluşa sürükleme tehlikesinde yatar. Herkesten oy almak için toplumdaki farklı kesimlerden aday kotarıp listeleri böylesi sorunlu bir akla göre tanzim eden anlayış aynı zamanda o oyuna talip olduğu herkes denilen özneye CHP’ye oy vermemek için nedenler de sunmuş olur. Çünkü isimleri anılan bu vekil adayları aynı zamanda birbirini olumsuzlayan ideolojik figürlere karşılık gelir. Pek çok solcu Sinan Aygün’lü, pek çok mütedeyyin Nur Serter’li, pek çok Kürt Süheyl Batum, Mehmet Haberal’lı, pek çok ulusalcı Sezgin Tanrıkulu’lu bir listeye haklı olarak oy vermez. Oyunu CHP’ye attıysa da kendini bu vasata ikna etme konusunda çok zorlamış olmalıdır.

“Benim Adım Kemal”

Makul ölçüde farklılaşmış bir toplumda partilerin herkesten oy alamaması yapısal bir durumu ifade eder. Çünkü toplum sınıflar, statü grupları ve ideolojik öbekler etrafında birbirinden farklı ve birbirine karşıt bir şekilde konumlanmıştır. Siyasi partiler kendi ideolojik konumlarını ortaya koyarken, dolayısıyla politik doğrultularını şekillendirirken bu bahsi geçen bölünmüşlüğü referans almak zorundadır. Ama seçime doğru yeni CHP’nin yaptığı üzere hem işçinin hem de işverenin oyuna talip olursan ne kadar iddialı şeyler söylersen söyle bir inandırıcılık sorunuyla karşılaşman kaçınılmaz olur. Bu siyasal çaresizlik iyi bilinen bir tartışmaya atıfla açılabilir. Aile sigortası gibi oldukça güçlü bir projede somut bir içeriğe büründüğü üzere CHP sosyal devleti yeniden inşa etmeyi vaat eden ekonomi politik bir vizyonla çıktı seçmenlerin karşısına. Sosyal devlet aynı zamanda varsıl kesimlerden yoksul kesimlere doğru bir kaynak transferi politikası anlamına gelir. Buna rağmen aile sigortasının parasını nereden bulacaksın gibi bir soruya CHP liderliğinin “Benim adım Kemal” diye yanıt vermesi ve dolayısıyla yoksullara aktarılacak kaynağın orta ve orta-üst sınıflardan alınacağını açıkça ifade etmekten kaçınması düşündürücüdür. İdeolojik konumlanıştaki muğlaklık “Benim adım Kemal” yanıtında kristalize olur. Bu tür bocalamalar partinin sözlerini seçmenin gözünde tartışmalı hale getirdi.

Sonuç olarak geldiğimiz yer şöyle özetlenebilir: Kimse halkla temas kurmayan seçkinci siyaset tarzını ve bu bağlamda eski CHP’yi özlemiyor. Ama “Herkes için CHP” sloganında olduğu üzere siyaseti halkın elini sıkmaya, dolayısıyla bir halkla ilişkiler faaliyetine indirgeyen kolaycı tarzın da sorunlu olduğu açıktır. Çünkü son kertede politik faaliyet söylenen sözlerden ibarettir. Hangi sözü söyleyip hangilerini söylemeyeceğimiz meselesiyse ancak bir ideoloji yardımıyla çözüme ulaştırılabilir. Tüm bu hatırlatmalar bizi bir uyarının kıyısına kadar getirir. O da şu ki; CHP iktidarı o kadar da uzak bir ihtimal değildir. Yeter ki Halk Partililer tam olarak neyi savunacakları konusunda kendi içlerinde anlaşabilsinler.

ARMAĞAN ÖZTÜRK
armagan1789@yahoo.com

0 comments on “CHP’DE İDEOLOJİ SORUNU

Bir Cevap Yazın