Devlet tiyatrolarının varlığı, uzun yıllardır tartışılan bir husus. Özellikle sağ kanat entelektüel cenah, devlet tiyatrolarının varlığına karşı özel tiyatroları savunurken, sağ siyasiler de devlet tiyatrolarını kapatmaktan ziyade, onları kontrol altına almak kaygısında olageldi. Peki sosyal demokrat bir bakış, devlet tiyatroları meselesini nasıl okumalı?
Otoriter bir rejimin varlığını sürdürülebilir kılan en önemli ayaklardan biri, entelektüel meşruiyeti sağlaması bakımından sanat kurumlarıdır. Nitekim çoğulcu, demokratik ve açık rejimlerde hükümetler ve genel olarak rejim, meşruiyetini gerçek bir toplumsal sözleşme olan anayasadan, taraf olunan uluslararası sözleşmelerden ve halkın serbest iradesinden aldığı için, bilahare bir meşruiyet üretimine gerek duymayacaktır. Otoriter rejimlerde ise, sanat kurumları ve üniversiteler, rejimin entelektüel ve düşünsel hayata hakim olması ve bu şekilde kendini teyit edecek bilgiyi ve pratiği üreterek (kendi eliyle kendini doğrulayarak) varlığını meşrulaştırması bakımından işlevseldir.
Değinmemiz gereken bir diğer husus, Türkiye’de entelektüel hayatın farklı kollarının (edebiyat, mizah, müzik, resim, akademi…) ağırlıklı olarak sol eğilimli sanatçıların, yazarların, çizerlerin ve akademisyenlerin hakimiyetinde olduğunu vurgulamak gerekir. Yani başka bir ifadesiyle Türkiye’de düşünce hayatı ve estetik zevkler, hayata sol siyasetten bakan insanlar tarafından şekillendirilmektedir. Esasen sağ eğilimli siyasetçilerin ve entelektüellerin birincil kaygısı da, tam olarak budur. Türkiye’de serbest ve çok partili seçimlerin gerçekleştirilmesinin üstünden 68 yıl geçmiştir ve bunun yaklaşık 40 yılında bir sağ parti tek başına iktidardı ve kalan 28 yılın büyük kısmında sağ partiler koalisyonlar yoluyla iktidardaydı. Buna karşın Türkiye’de sağ düşünce ve pratik, ülkenin entelektüel hayatına anlamlı bir katkıda bulunamamış, solun entelektüel hakimiyeti sürmüştür.
Nitekim entelektüel birikim, Beştepe’den verilen bir demeçle yahut gece yarısı çıkartılan bir KHK ile, bugünden yarına sağlanabilecek ya da sandıktan %47 oy çıkartarak başarılacak bir şey olmaktan ziyade, özgür ve eleştirel düşünceyi kişisel beceriler ve topluma karşı sorumluluk hissiyle sentezleyerek elde edilen, işlenen ve sunulan bir pratiktir. Dolayısıyla siyasetçisiyle yazarıyla sağ siyasetin devlet tiyatrosu karşıtlığı, bu kesimin solun entelektüel hakimiyetini düşünce yoluyla yenemeyeceğini anlamasından ileri geliyor.
Peki en can alıcı soruyu soralım: Sosyal demokratların devlet tiyatroları tartışmalarındaki tavrı ne olmalı?
Halihazırda uygulanan sistemde devlet tiyatroları (ve aslında sanatla, akademiyle ilintili diğer tüm kurumlar) devletin birer ideolojik aygıtı olarak işlev görüyor. Öncelikle sosyal demokratlar olarak itiraz etmemiz gereken ilk husus, şüphesiz budur. Dün seküler karakterli olan devlet ideolojisinin bugün İslami karakterli olması, dünün seküler ideolojik aygıtlığını meşru kılmıyor. Daha açık ifadesiyle, seküler ya da İslami karakterli olmasına bakılmaksızın, devlet tiyatrolarının birer ideoloji üretim merkezi olması, evrensel ilkesi özgür düşünceye ve pratiğe dayalı sanatın doğasına aykırıdır.
Bir yandan tiyatrolara dönük devlet desteği sürerken, öte yandan devletin tiyatrolara birer ideolojik merkez olarak işlev yüklemesinin önüne nasıl geçilebilir? Kanımca kafa yormamız gereken, bu bağlamda doğru formülü üretebilmek. Sanat bir ihtiyaçtır ve devlet bu ihtiyacı karşılamakla yükümlüdür. Devlet tiyatroları güçlü bir mali özerkliğe sahip olursa, idari ve pratik özerklik de bunu izler. Devletin tiyatrolar üzerinde kurduğu tahakkümün ilk ayağı, “Parayı ben veriyorum” fikri ve ikinci ayağı da tiyatroların hukuki statüsü.
Devlet tiyatrosu kavramı, hayatımızdan tamamen çıkmalı. Tiyatrolar, sözgelimi “Kamu tiyatrosu” adı altında yeniden yapılandırılmalı, bu yapılar tereddüde yer bırakmayacak şekilde mali ve idari özerkliğe sahip olmalı. Sözgelimi Kültür ve Turizm Bakanı, hoşuna gitmeyen hallerde bir amir gibi tiyatrolara bakıp, parmağını sallayamamalı. Özerkliğe sahip kamu tiyatroları, özgürlük düşmanı devlet tiyatroları absürtlüğüne karşı geliştirilecek bir panzehirdir. Böylece siyasi iktidarlar değişirken, sanatçılar özgürce, korkusuzca işlerini yapmaya devam edebilecektir.
Devlet tiyatroları tartışmalarında sağ cenah tarafından genelde köşeye sıkıştırılıyoruz. Oysa “kamu tiyatroları” gibi bir özerklik önerisi, tam da sağ kanat yazarları ve siyasileri boşluğa düşürecek, onlardaki otoriter eğilimleri bir anlamda suçüstünde yakalatacak adım olabilir. Bunun üstüne düşünmeye değer diye düşünüyorum.
0 comments on “DEVLET TİYATROSUNDAN KAMU TİYATROSUNA: SOSYAL DEMOKRAT BİR FORMÜL MÜMKÜN MÜ?”