“Adaletsizliği önlemek için güçsüz
olduğumuz zamanlar olabilir, ama protesto
edemediğimiz bir zaman olmamalı.”
Eli Wiesel
İletişim, toplumsal pratikleri ve toplumsal gelişimin yönünü belirleyen en önemli unsurlardan biridir. Toplumun yapısını, insanlar arasında süregelen iletişim ve bilgi alışverişini oluşturur. İletişim ortamının yeni iletişim teknolojileriyle birlikte değişmesi ve dönüşmesi, tek merkezden yayılan geleneksel kitle iletişim araçlarıyla egemen söylemi üreten ana akım medyaya meydan okumaktadır. Yeni iletişim teknolojileriyle etkinlik alanını genişleten, yeni sosyal hareketlerin doğuşu, medyanın ve mevcut siyasi oluşumların kitleleri peşinde sürüklediği, onları dayatılan gündemler ve politikalar çerçevesinde yaşamaya ittiği bir anlayıştan, tabandan gelen hareketlerin medyayı ve bu oluşumları kendi talepleri ve gelecek vizyonları doğrultusunda peşlerine kattığı ve dönüştürdüğü bir anlayışa doğru evrilmeyi mümkün kılmaktadır.
Son dönemlerde yapılan alan araştırmaları, internet ve sosyal medyanın bireylerin en fazla zaman geçirdikleri kitle iletişim aracı olduğunu ortaya koymaktadır. Bireyi böylesine meşgul eden bir aracın, özellikle sunmuş olduğu interaktif iletişim imkanlarının da etkisiyle siyasal katılmayı daha fazla teşvik edeceğini iddia etmek yanlış olmayacaktır. İnternetin ve sosyal medyanın hem katılım için gerekli olan maddi ve beşeri masrafları azaltması hem de katılma güdüsünü arttırması sonucu siyasal katılma düzeyinin ve derecesinin de artacağı beklentisi günümüzde oldukça ön plana çıkmaktadır. Sosyal medya, bireye pasif bir konumdan ziyade tartışmalara katılacağı, fikrini söylemekten korkmayacağı aktif bir alan sunar. Sosyal medya, siyasal katılmayı harekete geçirici boyutunun yanında onu toplumun tüm katmanlarına yayma konusunda da etkilidir. Örneğin 27 Mayıs 2013 tarihinde İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin, Gezi Parkı’nda düzenleme yapmak amacıyla ağaçları kesmek üzere alana girmesi, birden bire ulusal ve uluslararası çapta bir olaya dönüşmüş ve Türkiye Mayıs-Haziran 2013 aylarında ciddi boyutta bir sosyal harekete ve protesto eylemlerine sahne olmuştur. Bu protestoların hemen hemen her aşaması sosyal medyada paylaşılmış özellikle Twitter’dan dalga dalga yayılarak protestonun büyümesine sebep olmuştur.
Etiya Araştırma şirketinin yaptığı analizin raporlarına göre eylemin en yoğun olduğu hafta en çok retweet edilen yirmi Türkçe tweetin on beşinin Gezi Parkı ile ilgili olduğu görülmektedir (Etiya, 2013: 3). 29 Mayıs 2013 tarihinde Gezi Parkı’na destek hashtaglerinin kullanıldığı toplam 7.000.000 Twitter mesajı atıldı. Bu sayı şiddetli polis müdahalesinin ardından 30 Mayıs 2013’te 15 milyona, 1 Haziran’da ise 18 milyona çıkmıştır (Yüksek, 2015:69).
Enformasyon çağının yurttaşları kitlesel medya mesajlarının üretimiyle uğraşarak, özerk yatay iletişim ağları geliştirerek acıları, korkuları, hayalleri ve umutlarının malzemesinden hayatları için yeni programlar icat edebilir hale gelmiştir. Deneyimlerini paylaşarak projelerini inşa ederler. Mevcut ağları tanımlayarak mevcut iktidarla savaşırlar (Castells, 2013: 23).
Slacktivism Nedir, Slacktivist Kimdir?
Slacktivism internet üzerinden gerçekleştirilen gayri resmi eylemlere katılmak veya politik, sosyal bir duruma destek vermek diye tanımlanabilir. “Slacktivism” terimi, “slacker” ve “activism” kelimelerinin birleşiminden oluşmaktadır. Sosyal medya aracılığıyla örgütlenme, protesto etme ve eylem arasındaki kopukluğu tanımlamak için kullanılmaktadır. Bir çevrimiçi dilekçeyi imzalama veya bir sosyal medya web sitesinde bir kampanya grubuna katılma, retweet etme, hashtag oluşturma’yı buna örnek gösterebiliriz. Terimin “internet aktivizmi”, “e-aktivizm”, “siber aktivizm” gibi farklı kullanımları da var ama dijital aktivizm artık dilimize yerleşmiş görünüyor.
Sosyal medya, neden politik eylemde bulunma isteğimizi şekillendirir? Bu sorunun etrafındaki halk söylemi çoğu zaman “slacktivism”in anlatısına odaklanmıştır. “Slacktivist”, politik ifadelerinin gerçek dünyadaki siyasi sonuçlar üzerinde önemli bir etkisi olduğuna inanarak, bağlantıları tıklamayı veya içeriği paylaşmayı seçerek tepkisini dile getiren kişidir. Slacktivist anlatısının savunucuları, sosyal medyayı siyaseti etkilemenin kolay yolu olarak algılayanların çevrimdışı siyasi katılımı tamamen reddetme ihtimalinin olduğunu savunmaktadır.
Tweet atma veya beğenme gibi sosyal medya eylemlerini gerçekleştiren insanlar yani dijital aktivistler, gerçek kamusal alanda bir şey yapmadan bir duruma sosyal ağlardan katkıda bulunarak kendilerini rahatlatmak istemeleri yüzünden eleştirilirler. Aslında, bu tür katılımlar oldukça değerlidir. Peki, bu eleştiriler ne üstünedir? Slacktivism’in politik ve sosyal bir etkiye sahip olmadığını, sadece bireylerin kendilerini iyi hissetmesi için yapılan “çevrimiçi aktivistlik” olduğunu öne süren bazı eleştiriler mevcut. Eleştirinin bir diğer hattı da daha kararlı protesto versiyonlarından vazgeçme olanağı vermesidir. Bu doğru olabilir. Ancak sosyal ağlarda protesto gerçekleştirmek insanların kendilerini kanıtlamasını sağlar. Ayrıca tepkilerin daha kararlı biçimlerde yayılmalarıyla sonuçlanır. Facebook beğenileri, durum güncellemeleri veya sosyal değişim için retweet’ler gibi küçük eylemlerin kümülatif etkisini küçümsememek gerekir. Yeni sosyal araştırmalar, bu mikro mesajların, alıcıları üzerinde güçlü bir duygusal ve psikolojik etkiye sahip olabileceğini ve zamanla sosyal hareketlerin başarısı ve kalıcılığı için anahtar olabileceğini göstermektedir. Georgetown Üniversitesi ve Ogilvy Worldwide tarafından yapılan 2010 araştırmasına göre, sosyal aktivitelere sıklıkla katılan kişilerin gönüllü olma, yardım etkinliklerine katılma ve bir sebepten dolayı bağış talep etme olasılığı daha yüksek. Ve başkalarını bir dilekçeyi imzalamaya ya da siyasi temsilcilerle temasa geçmeye teşvik etmeleri sosyal medya destekçisi olmayanlara göre (non-social media promoters) dört kat daha fazla. Ayrıca, slacktivistlerin üstlenmeyi seçtiği faaliyetlerin başkalarını etkileme potansiyeli daha yüksektir. Slacktivistleri stereotipleştirerek yanlış bir yolda olduğumuzu düşünüyorum. İnsanların çevrimiçi harekete geçmesi, gerçek kamusal alanda bir şey yapmayacakları anlamına gelmemektedir.
1990’lardan günümüze
Lotus MarketPlace: Households — Nisan, 1990: İlk slacktivism örneğine bakacak olursak Lotus Development Corporation’ı görürüz. 1990 yılında Lotus MarketPlace: Households. adlı bir ürünle, pazarlama endüstrisine başarılı giriş yapmayı planlıyorlardı. Yazılım şirketi Lotus ve kredi bürosu Equifax birleşerek 120 milyon ABD’li tüketicinin isimlerini, adreslerini, demografik ve önceki satın alma davranış verilerini sunarak pazarlama endüstrisinde devrim yaratmayı amaçlıyorlardı. Ürün, ülkenin en büyük kredi bürolarından biri olan Equifax ile bilgisayar yazılımı endüstrisinde önemli bir oyuncu olan Lotus arasında bir ortak girişimdi. Lotus, Macintosh masaüstü bilgisayarı için yazılım geliştirirken, Equifax, Tüketici Pazarlama Veri Tabanı’ndan veri sağladı. Fakat tüketici mahremiyeti söz konusu olunca birçok yerde endişelerini dile getirdi ve halkın harekete geçmesini sağladı. Sonuç olarak ilgili tüketiciler e-posta ve mesaj aracılığıyla Lotus’la iletişim kurdu ve listeyi devre dışı bırakmayı başardılar. Yaklaşık 30.000 kişi ile gerçekleştirilen dijital aktivistlik örneği başarıyla sonuçlanmış oldu ve tarihe de ilk slacktivism örneği olarak geçti.
Bir diğer güzel örnek ise Malavi Projesi. Bu proje bir Afrika ülkesi olan Malavi’ye reçeteli ilaç bağışlama projesidir. Dick ve Suzi Stephen tarafından kurulan bu yardım örgütü yardım için bir kanal oluşturdu. Mart 2015’te Facebook’ta ilk kez duyurulduğunda, 80.000’den fazla kişi tarafından paylaşıldı ve beş milyon insana ulaştı. Sekiz ay içinde Malavi halkına iki milyondan fazla reçeteli ilaç şişesi bağışlandı. Proje o kadar başarılı oldu ki, gerekenden fazla ilaç bağışı yapıldı.
Devrim #hashtag olacak
Demokratik sürece katılmak için yeni fırsatların çoğalmasıyla, bilim insanları sosyal medyanın siyasal yaşamda oynayabileceği rol konusunda iyimserliğini dile getirmişlerdir. Sosyal medya kullanımı ile çevrimdışı siyasi katılım arasında pozitif bir ilişki söz konusudur ve sosyal medya yeni bir kişiselleştirilmiş, etkileyici vatandaşlık tarzı sağlamaktadır. Bu açıdan bakıldığında, yeni iletişim teknolojisinin benimsenmesi mevcut politik katılım biçimleri için tehdit de oluşturmaktadır. Bilgi teknolojisinin insan haklarını savunmak, yönetimi iyileştirmek, yoksulları güçlendirmek, ekonomik kalkınmayı teşvik etmek için de kullanılabilir. Kitlesel sosyal medya tepkileri adalet arayanlar açısından temel bir merci haline geldi. Sosyal medya tepkisi dolayısıyla kadına yönelik şiddetten tutuklanan failler, tepki düştüğü, Tweet’lerin arkası kesildiği anda serbest bırakılabiliyor. Türkiye’de son yıllarda verilen tahliye kararları, peşi sıra tekrar tutuklama kararlarını getirmeye başladı. Savcıların sanıkların tahliyesine ilişkin itirazlarının yanı sıra buna etkili olan bir diğer sebep de sosyal medyada ve sokakta bireylerin, kitlelerin verdiği tepkilerdir. Örneğin, İstanbul Çekmeköy’de Ayşegül T.’ye otobüste şort giydiği için tekme atan saldırgan Abdullah Ç. önce serbest bırakıldı daha sonra tepkiler üzerine tekrar gözaltına alındı ve tutuklandı. Bu ve bunun gibi diğer taciz olayları için #kıyafetimekarışma hashtagi başlatılmıştır. Sosyal medyanın gücünü Şule Çet’in cinayetinde de gördük; İntihar olarak kapatılmak istenen dosya kamuoyu baskısıyla cinayete çevrildi. Savcı değişti. Sanıklar serbestken yine sosyal medya baskısıyla tutuklandı. Sanık avukatları daha önce, davanın sosyal medyada Şule Çet ve ailesine destek veren paylaşımların yargılamanın gidişatını olumsuz etkilediğini savunarak duruşmaların kamuoyuna kapalı olmasını talep etmiş ancak bu talep mahkeme heyeti tarafından kabul edilmemişti. Duruşmada son savunmalarını yapan sanıklar, “Halk ve sosyal medya baskısı yüzünden tutuklanmak zorunda kaldık. Medya ve sosyal medya bu işle çok uğraştı” ifadelerini kullanmıştır.
Uluslararası çapta tepkilerden örnek verecek olursak, Emily O’Connor İngiltere’de kıyafetinden dolayı uçağa alınmadı. Yaşadıklarını sosyal medyada paylaştıktan sonra gelen tepkiler sonucunda uçak firması özür dilemek zorunda kaldı. Bir diğer örnek ise 2016 cumhurbaşkanlığı kampanyasının son tartışması sırasında Cumhuriyetçi Parti adayı olan Donald J. Trump, rakibi Hillary Clinton’a “çok iğrenç bir kadın” sözlerini kullanmıştır. Trump’ın bu sözleri internette yankılanmıştır ve oldukça fazla kötü tepki toplamıştır. Bunun üzerine #NastyWoman hashtagi ile sosyal medyada bir tepki başlatılmıştır. Instagram, Twitter ve Facebook’ta binlerce kişi bu hashtag ile Trump’a tepkilerini dile getirmiştir.
Online içerik üretmeler, bireylerin ellerinde bulundurdukları dijital silahların bir parçasıdır. Bir dilekçeyi imzalamak, tweet atmak, hashtag yazmak doğrudan değişimi gerçekleştirmese de gerçekleşmesi yolunda bir ivme kazandırabilir. Büyük miktarlarda imza toplamak sadece bir politikanın popülerliğini sağlamakla kalmaz aynı zamanda da bir hareketin temeli haline gelebilir. Tabii ki, bir Twitter, Change.org ve benzerleri gerçek kamusal alana katılmakla aynı şey değildir. Ancak sanal protestosunu ifade eden on binlerce insanın güçlü bir psikolojik ve duygusal etkiye sahip olabileceğini bize göstermektedir. Yol engebeli olsa da, çevrimiçi aktivizm kesinlikle daha parlak bir geleceğe doğru yol izlemektedir. Ve bu hızlı değişim, dünya çapında çeşitli gruplar için büyük bir baskı ve marjinalleşme hissi yaratırken, uzun vadede, bu bağlantı hissinin insanları dünyanın dört bir yanından daha yakına getirmesi ve paylaşılan değerler duygusunu arttırması muhtemeldir. Ek olarak, insanlar dijital aktivizm yoluyla gücünü tam olarak kavradıkça, gücü elinde tutmak için kolektif kudretini kullanacaktır. Bu her zaman iyi ve her zaman ilerici olmayacaktır, ama uzun vadede kaçınılmaz olarak daha adil ve kapsayıcı bir topluma doğru yol alacağını düşünüyorum.
Kaynakça
Castells, M. Enformasyon Çağı Ekonomi Toplum ve Kültür, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, İstanbul, 2013.
ETİYA, Somemto ile Gezi Parkı Eylemleri Haftasında Sosyal Medya Analizi, 2013.
Yüksek, D. , Direniş Çağında Türkiye’de Alternatif Medya, Der., Çoban B., Ataman B., Kafka Epsilon Yayıncılık, İstanbul, 2015.
0 comments on “Dijital medya ve direniş kültürü: Sosyal ağların politik önemi”