Kim ne derse desin, Türkiye’de sol kanat güçleniyor. Fakat sol kanatta yer alanların bir kısmı CHP’yi bir kısmı ise HDP’yi yeterince solcu bulmuyor. Partilerin ve parti yönetimlerinin hangi kimliği taşıdığının çok önemi yok aslında. Türkiye 2013 yılının Haziran ayında kendi toplumsal devrimini yaptı. Eğer CHP ya da HDP sol partiler değilse bile Gezi’nin insanları, bu iki partiyi ittire ittire sola çekmiş durumda. Bu yazı seçimlere 20 günden fazla zaman varken yazıldı. Türkiye’de sol seçmenin tercih ettiği siyasi partiler, 1977 yılındaki CHP’nin özel durumu dışında toplamda yüzde 40 gibi bir oy oranına erişemedi. Şimdilerde CHP’nin yüzde 26-28 arası bir oy alması bekleniyor. HDP içinse barajı geçer mi geçemez mi tartışması yapılıyor şu sıralar. Yani en az yüzde 10 gibi bir seçmen kitlesinden konuşuyoruz. Sol seçmenin tercih ettiği partiler, ilk defa yüzde 40 gibi bir oy oranına doğru koşuyor. Türkiye’de sağ siyaset şapkayı önüne, elini de vicdanına koymadığı sürece bu oranlar çok daha yukarılara çıkma potansiyeline sahip. Türkiye artık insan hakları ilkeleriyle yaşam hakkı garanti altına alınmış, varoluşunu hukuk kurallarıyla koruma altına almış bir ülke olmak zorunda. Toplumdaki sol eğilimin yükselişinin muradı budur.
Şimdi seçimler üzerine anket şirketlerinin patronları, ahkâm keserken, hayret verici bir şey anlatır gibi “evet HDP yükseliyor ama öte taraftan da MHP yükseliyor” gibi cümleler kuruyor. İnsanın ellerini iki tarafa açıp “ya ne olacağıdı” diyesi geliyor.
Fakirlik ve cehalet erdemlilik ambalajıyla satılıyor
Milyonlarca insan, canları pahasına sokaklara çıkmış, yaşam tarzlarına karışılmasını protesto ediyor. Yapılan yolsuzlukların kayıtları, kirli bir koalisyonun çekmecelerinden yeni medya mecralarına yayılıyor. Anonim sosyal medya hesaplarıyla devletin en derin sırları milyonlarca insanla paylaşılıyor. Bir taraftan da gericilik tezgâhının ardına geçip külhanbeyliği taslayanlar, fakirliğe ve cehalete övgüler yağdırıyor. Bu ülkede fakirlik ve cehalet, erdemlilik olarak satılıyor yıllardır. Satın alınması kolay ürünler bunlar. Bir topluma eşit koşullarda bilgi ve cehaleti sunduğunuzda, toplumda çoğunluk kolay olanı tercih ediyor. İsteyen elitist desin, isteyen tepeden bakma desin; bu toplum her şeyi tüm çıplaklığıyla konuşamadığı sürece ilerlemeyeceğiz. Bilgi toplumu olmak maharet ister, kişisel gelişime yatırım ister, yüksek kalitede eğitim ister, küresel insanlık değerlerine saygı ister. Bilgi toplumunda yaşayan insanlar, bu gezegende, bu galakside, bu evrende her şeyin merkezinin kendi olmadığını bilir. Merak eder, sorgular. Bilgi toplumu olmak yüksek bir hedeftir, zahmetlidir. Bu zahmeti çekmek karşılıksız değil, bilgi toplumu olmak insanlara zenginlik getirir. Hem ekonomik hem kültürel, hem maddi hem manevi zenginlikler kazanır insanlar. Zahmeti çoktur ama getirisi büyüktür. Bilgi toplumu olmak, türün devamlılığına yatırım yapmayı gerektirir. Çocuklarımıza, yeni nesillere yaşanabilir bir dünya bırakmak gibi bir emaneti ancak bilgi toplumları üzerinde taşır. Bu insanlık değeridir.
Cehaletin durumu ise tam tersidir. Ucuz raf ürünüdür cehalet; tek kullanımlıktır. Cehalete yatırım yapıyorsanız sürümden kazanırsınız. Bilgiye erişme ihtiyacı hissetmeyen, var olan ve sunulanla mutlu olan, cehaletle örülü bir toplum, hem fakirleşir hem de bu fakirlikten şikayetçi olmaz. Cehalet hayal kurmaya izin vermeyen dar bir kalıptır. Bilgi toplumunun bireyleri bu dar kalıplar içinde yaşamayı kabullenemez; darlanır. Oysa cehaleti tercih eden toplumları dar kalıplar içine yığınlar halinde de atsanız yönetilebilir bir yapı ortaya çıkar. Sıkıya gelirler. Yeter ki onların yerine düşünecek, onların yerine karar verecek birileri etrafta olsun.
Türkiye’de yıllardır cehalete yatırım yapılıyor. Bunu sadece son 12 yılla sınırlamaya gerek yok. En iyimser ifadeyle son cunta yönetimine kadar çekseniz, 2,5-3 nesli cehaletle zehirlediğimizi rahatlıkla görebilirsiniz.
Mevcut toplumsal zeminimizi özetledikten sonra şimdi ana meselemize dönelim. Bir tarafta HDP gibi bir partinin toplumdan gördüğü ilgi yükselirken, nasıl oluyor da bu partinin anti tezi olarak kabul edilebilecek MHP de benzer bir yükseliş gösterir? Soru bu.
Eğer meseleyi iktidar gözlüğüyle değerlendirir ve saçma bulursanız tabi neler döndüğünü anlayamazsınız. Sanki tepeden iki farklı vahiy indi, Türkiye’deki iki farklı kesim aniden yükselişe geçti. Hem MHP’nin hem HDP’nin oyunu yükseltmesi bize tek şey söylüyor: Her kesimden insan bu cahiliye devrinin faturasının ne kadar ağır olduğunu anlamış durumda. Toplumun her kesimi, Kürt Milliyetçisi’nden, Türk Milliyetçisi’ne, Cemaatçisi’nden Sosyal Demokratı’na, herkesin sandelyesinde çiviler bulunuyor.
AKP koalisyonunun bileşenleri
Son 12 yıl içinde AKP öylesine bir koalisyona ev sahipliği yaptı ki; liberaller, İslâmcı Kürtler, rahmetli Türkiye merkez sağı, İslâmi cemaatler ve ne yazık ki bir kısım azınlık mensubu, cahiliye devrinin güçlü bir şekilde yoluna devam etmesini sağladı. Fakat AKP, bu kesimlerin çok iyi tanıdığı merkez sağ siyasetinin uzağında bir yapı. Bunun böyle olduğunu yıllardır görmezden gelen koalisyon bileşenleri, şimdi ne yaptıklarını görüyor ve anlıyor. AKP, Türkiye’deki siyasi yapı içinde kendine has bir politik duruş benimsedi. Öncelikli tercihlerini çekirdekteki Milli Görüş geleneği üzerine kurarak, etraftaki koalisyon bileşenlerine de küçük ulufeler dağıttı. Ancak geldiğimiz noktada öyle bir rant ekonomisi kuruldu ki, eldeki kaynak tüm bileşenleri gemide tutmaya yetmez hâle geldi. Zamanla bu koalisyonun içindeki parçalar çözülmeye başladı ve Gezi Direnişi’yle beraber AKP iktidarının yaldızları döküldü.
Ancak AKP’nin 12 yıllık iktidar sürecinde kendi adına kazandığı büyük bir başarı var. Bütün sağ eğilimleri bünyesine çekerek, Türkiye’deki merkez sağ geleneği geri dönülmez bir şekilde sona erdirdi. Dolayısıyla AKP’den ümidini kesmiş AKP seçmeni, eğer solliberal değerlerle problem yaşıyorsa, AKP dışında oy verecek bir adres bulamıyor. Merkez sağdaki bu boşluğu doldurmaya en yakın parti MHP olduğu için de AKP içinde milliyetçi yönü daha ağır basan eski merkez sağ seçmen, MHP’ye yöneliyor gibi bir tahminde bulunmak mümkün. Eğer siyasi sahnede güçlü bir ANAP ya da DYP kalmış olsaydı, büyük olasılıkla AKP daha derin bir oy kaybına uğrayacak ve MHP’nin oyları bu kadar yükselmeyecekti. Tabii bunlar varsayım.
Hem HDP’nin hem MHP’nin yükselmesinin altında, varsayımlardan bağımsız olarak, AKP’nin dediğim dedik siyaset tarzının seçmenleri üzerinde sıkıntı yarattığı gerçeğiyle karşı karşıyayız.
Tüm bu toplumsal sarsıntılar ve olağanüstü politik gelişmeler karşısında iddialı bir şekilde seçimlere hazırlanan diğer büyük aktör ise CHP. Anketlere bakıldığında bu kadar ciddi ve tutarlı bir seçim kampanyasına rağmen CHP’de bir oy patlaması görünmüyor. Fakat HDP’nin baraj meselesinin bu kadar gündemde olduğu bir dönemde CHP’nin oy kaybı yaşamaması bile kendi başına başarı olarak kabul edilmeli. Fakat 7 Haziran seçimlerinin CHP’siyle HDP’siyle ve barajı geçemeyecek tüm diğer partileriyle, sol siyaset ve demokrasi adına büyük bir fırsat yarattığını görmek gerekir. Sol siyaset uzun zaman sonra skoru 60’a 40 seviyesine getirmek üzere. CHP, oy kaybetmeden HDP’nin oylarını yükseltmesi aslında bu partilerin değil, seçmenlerin başarısı olarak kabul edilmeli. Zira Türkiye’nin modern kesimleri HDP’yi kimlik siyasetinden Türkiyelilik durumuna sürüklerken, CHP’yi de ulusalcı yüklerinden kurtararak sosyal demokrat bir kimlik kazanmasını sağladı. İşte Gezi’den sonuç çıkmadı tezinin karşısında bu argüman duruyor.
Önümüzdeki genel seçim, Türkiye’nin yeni dönemiyle ilgili bizlere çok şey söyleyecek. Ancak kesin olan şu ki; Türkiye solundaki hareketlenme karşısında, muhafazakâr siyaset hareketlenmezse ve AKP mevcut siyasi çizgisinde ısrar ederse, Türk milliyetçiliğinin daha hızlı bir ivmeye sahip olacağını görmek zor değil.
0 comments on “GEZİ’NİN TOPLUMSAL ZEMİNİ SİYASETİ BELİRLİYOR”