16-YENİ BİR KENTLİLİK DÜNYADAN

Japonyanın yalnızlık bakanlığı

Japonya denince çoğunlukla iyi de olsa kötü de olsa sıradışı bir şeyler bekleniyor. 2021 yılı Şubat ayında zamanın Japonya başbakanı Yoşihide Suga’nın taşra bölgelerinin kalkındırılmasından sorumlu bakanı Tetsuşi Sakamoto’yu yalnızlık bakanı olarak atadığı haberi duyulunca, bu sıradışılık beklentisi çok güzel karşılığını bulmuş oldu. 

Başbakan Suga konuyla ilgili açıklamalarında “uzun süren covid salgınının Japon toplumunu birçok yönden etkilediğini, istemeden tek başına kalarak yalnızlık çekenlerin büyük bir sorun olarak öne çıktığını,  özellikle geçen yıl 11 yıl aradan sonra ilk defa intihar rakamlarında artış olmasının göz yumulamaz bir durum ortaya çıkardığını” söyledi. 

Daha önce İngiltere’de de benzer bir bakanlık oluşturulduğu için bu fikir Japon icadı değil. Aslında bir bakanlık kurulmuş da değil. Bakanlar Kurulu içinde yalnızlıkla mücadeleden sorumlu bir bakan atandı yalnızca. Japon hükûmetlerinde kısa süreli de olsa büyük öneme sahip bir konuda özel sorumlu bakan atanması çok nadir bir şey değil. Tokyo Olimpliyatları Bakanı da vardı örneğin. Ancak yalnızlık bakanı makamının kısa zamanda ortadan kalkacağını kimse düşünmüyor. 

Pratikte böyle bir karar alınmasının ardında görünür iki büyük neden var: 

  • Bu sorun karşısında hükûmetin boş durmadığını ve somut bir şey yaptığını göstermek 
  • Devlet bütçesinden bu konu için para akışını kolaylaştırmak

Nitekim yalnızlık bakanı atanır atanmaz bu konuda yardımcı olabilecek KAGK’lar (Kâr Amacı Gütmeyen Kuruluşlar, NPO’lar) için kullanılmak üzere 6 milyar yen (yaklaşık 55 milyon dolar) bütçe verildi. İlginç bir durum ama yeni atanan bakanın altında çalışır durumda bir bakanlık ve memurlar olmadığı için, bütün bütçeyi vatandaşların kurduğu “kâr amacı gütmeyen kuruluşlar, KAGK” kullanacak. Bu örgütsüzlük gereksinimini karşılamak için olsa gerek, ayda bir bu konuyla ilgilenen değişik bakanlıklardan müsteşarlar ve KAGK’lar arasında “yalnızlık platformu oluşturma yönünde” toplantılar yapılıyor.

Tesadüf oldu ama yakın zamanda bu bütçeyi kullanan bir örneğe rastladım. Fukuoka belediyesi, şehirdeki yalnız yaşlılara yardım amacıyla yeni geliştirilmiş bir sosyal medya programına destek vermiş. Bu özel sosyal medyaya yalnız yaşlı Japonlar üye olabiliyor. Ancak birbirleriyle konuşmuyorlar. Japonca öğrenen ya da Japonya’da yaşayan ve Japonlarla doğrudan konuşmak isteyen yabancılar da bu ortama girebiliyor. Burada birbirleriyle değişik şekillerde eşleşen yabancılar ve Japonlar bir süre sohbet ediyorlar. Doğrudan ders verme yok. Tek amaç sohbet etmek. Katılım iki taraf için de ücretsiz. Bu sosyal medyanın teknik alt yapısını destekleyen şirket Fukuoka belediyesi bütçesinden yararlanıyor. Aslında bu bütçe de o şehirdeki kâr amacı gütmeden yaşlılara destek vermeye çalışan bir kuruluşun kasasından çıkıyor. Belediye bu kuruluşları destekliyor, onlar da somut olarak iş yapmaya çalışıyorlar. Para kaynağı olarak kendi yaptıkları etkinlikler de var tabii ki. Bu küçük bir örnek ama eldeki bütçe daha birçok projenin hayata geçmesini sağlayacaktır.

Burada biraz geriye dönerek, yeni bakanlıktan önce, yalnızlık sorununun kendisine ve neden buna önem verildiğine tekrar bakalım. Japonya’da tüm ülke nüfusunun yaklaşık üçte biri üç büyük şehir etrafında toplanmış durumda: Tokyo, Osaka ve Nagoya. Harita üstünde Tokyo ve çevresinde farklı şehirler görülse de aslında şehir kesintisiz devam ediyor. 14 milyonluk Tokyo merkezine, komşu şehirlerde oturan 6 milyon kişi de her gün çalışmaya geliyor. Ayrıca taşrada okuyan birçok genç üniversite öğrenimi için büyük şehirlere geliyor, sonra da memleketine dönmeden buralarda iş arıyor. Hâliyle her yıl iş hayatına başlayan yüzbinlerce genç aynı zamanda anne baba evinden ayrılarak tek başlarına yaşamaya da başlıyor. Kiralar pahalı olduğu için, bu yerlere ev ya da bekar evi demek zor gerçi. Zaten Japoncada da bunlar için genelde “heya” deniyor ki oda demektir. Ortalama 25 metrekare büyüklüğündeki bu odalar içinde kendi mutfağı, banyosu, tuvaleti de bulunuyor. 

Bu gençler sabah erkenden kalkıp bu odadan çıkar, trenle çalıştıkları şirkete giderler. Akşam kimse tam vaktinde işten çıkamaz, kimi zaman gerekli kimi zaman başkaları kalıyor diye hatır için (tabii kimi zaman da yalnızca fazla mesai ödeneği alabilmek için) bir iki saat fazla mesai yapılır. Bundan sonra çoğunlukla aynı bölümde çalışanlar birlikte ofisten ayrılırlar. Eve kadar bir saat yol gidip yemek yaparlarsa saat onu onbiri geçecektir. Bunun yerine birlikte ucuz bir yerlerde içki içerek günün stresini atma ve hafif yemek yemek daha uygun görünür genelde. Bu yarı zorunlu eğlence vakitleri şirket içindeki en büyük sosyalleşme olanağını verir. Daha sonra yine trenlerle eve dönülür. Evde, daha doğrusu odalarında yapacak iş sıcak küvete girip yatmaktır artık.  

Yaşanılan yer çok küçük olduğu için haftasonları da misafir gelmeyecektir. Hemen hemen herkes benzer durumda olduğu için, bir arkadaşla buluşmak demek mutlaka dışarıda bir yerde buluşmak demektir.

Bu koşullar altında covid salgını başlayınca günlük hayatların nasıl etkilendiğini tahmin edebilirsiniz. Evden çalışmak zorunlu hâle gelince en çok satın alınan iki şey ne oldu dersiniz? Birincisi küçük boy çalışma masası ki anlaşılır bir şey. Evde cep telefonu ekranıyla dünyaya bağlanan gençlerin çoğu kişisel bilgisayar kullanmıyor. Tek başına yemek yerken de yer sehpası gibi bir şey yeterli oluyor. İkinci en çok satın alınan şey ise şaşırtıcı bir şekilde mukavvadan yapılma büyük koli kutuları oldu. Televizyonda bu haberi gördüğümde bana üzüntü de verdi. Online toplantılarda kendi arkalarında odalarını göstermekten utanan gençler, bunu saklamak için kolilerden mukavva panel yapıyor, bu paneli sırtlarına yapıştırıyordu. Toplantı yazılımlarında arka planda başka resim gösterme işlevi yaygınlaşınca koli kutu satışları da düşmüş olsa gerek. 

Bunun dışında da doğal olarak, bütün günü 25 metrekarelik bir odada geçirmenin getirdiği bunalım var. Türkiye’de insan hakları açısından sorunlu olduğu söylenen F tipi cezaevlerinde bile hücrelerin banyo mutfak olmadan 10 metrekare olduğu, ayrıca her iki hücrenin 25 metrekarelik bir havalandırma bölümüne açıldığı düşünülürse Japonya’daki durumun ne kadar iç karartıcı olduğu görülecektir. 

Kolay örnek olduğu için gençlere ağırlık vererek anlattım ama evlenme yaşı geciktiği ve evlenmeyenler çoğaldığı için, otuz yaşından sonra bile sözünü ettiğim koşullarda yaşayanlar var. Gelirleri yükseldikçe biraz daha büyükçe odalara ve şanslılarsa birkaç odalı bir daireye taşınıyorlar ama örneğin arkadaşları çağıramama durumu çoğunlukla devam ediyor. Kültürel olarak bunu ne kadar isterler ayrı konu ama fiziksel koşullar bu tür insan ilişkileri kurmakta engel oluyor yine.

Yalnızlık bakanlığı kurulmasının görünen iki büyük nedenini bildiğim kadarıyla kısaca anlatmaya çalıştım. Doğrudan söz edilmeyen ama aslında bu konuyla çok ilgili bir konu da Japonya’da nüfusun azalması. Bu önemli sorun ile ilgilenen de “doğum oranında azalma sorunundan sorumlu özel bakan” bulunuyor. Fırsat olursa bu konuya da başka bir yazıda değineyim.

0 comments on “Japonyanın yalnızlık bakanlığı

Bir Cevap Yazın

%d blogcu bunu beğendi: