01-KENTSEL MUHALEFET: YENİ ÖRNEKLER KONUŞMALAR POLİTİKA

ÖNDER ALGEDİK: ANKARA SEÇİMLERİ BİZE 4 MİLYON DOLARA MALOLDU

SolaÇek fikri nasıl oluştu?

Kasım ayında yerel seçim tartışmaları başladığında bizde “bir şey yapmak lazım” diyerek bazı sohbetler yaptık. Bu sırada bu sohbetlerimizi somut bir alana çeken bir gelişme oldu; Murat Karayalçın Ankara’ya aday olması durumunda “belediyenin taşeronlaştırdığı işleri tekrar belediyenin üzerine alacağını” söyledi.

Bu bizim açımızdan heyecan uyandırıcı bir söylemdi. Çünkü Ankara’da en muzdarip olduğumuz şey belediyenin hizmetlerinin taşeronlaştırılmasıydı. Bunlar tabi ki ana motivasyon değil ama heyecan uyandırdı.
Aslında SolaÇek Kampanyası’nın çıktığı yer, iklim değişikliğiyle ilgili Küresel Eylem Grubu (KEG) ve DurDe’cilerin ortak çağrısı ile Kasım ayında yapılan toplantılar oldu.

O tartışma 2-3 toplantı sürdü. Yerel seçimlerde ne yapacağız konusu tartışıldı. Bir grup sosyalist “Biz ergenekoncu CHP’ye oy vermeyiz” derken, bizde “pompalı tüfekle bir transseksüelin öldürüldüğü bir Ankara’dayız, bu başkan bir ırkçıdır buna karşı birşeyler yapmalıyız” dedik. 

Bu tartışmaları yapanların hiçbiri CHP’li değil ve seçimlerde CHP’ye oy vermiyor. Ama sorun şu ki, biz politikada hep izleyici olmak istemiyoruz. Yoksa ben de sadece Karayalçın’a oyumu verip başka birşey yapmayabilirdim. Ama ben artık daha fazlasının yapılması gerektiğini düşünüyordum.

8-10 kişilik bu tartışma bir süre sonra olgunlaşmaya başladı. Aslında bu tartışmaları yönlendiren en temel şey, 2007 yılında Avustralya’daki sola çeken hareketi bilmemiz oldu.

John Howard Avustralya’da ilk defa 1996 yılında Başbakan seçilmiş ve daha sonraları 1998, 2001, 2004 Başbakanlık seçimlerini kazanarak, kesintisiz dördüncü Başbakanlık görevini üstlenmiş. Yıllardır başbakanlık yapan Howard, ekonominin de hiçte kötüye gitmediği bir ortamda “Irak’tan asker çekmem”, “Kyoto protokolünü imzalamam” derken karşısına Kevin Rudd adında çok genç bir adam çıktı; “Kyoto’yu imzalayacağım, Irak’tan asker çekeceğim ama sera gazı salınımını sadece %15 indirebilirim” dedi. Kitleler Howard’a karşı çok ciddi karşı tartışmalar yaparken aynı zamanda bu tartışmaları ile Kevin Rudd’u politik olarak da daha sola çekiyorlardı. Rudd sera gazı indirimi için %15 olan söylemini %20’ye çekti. Revin Rudd bu sol söylemiyle yılların Howard iktidarını devirerek 2007 Kasım ayında başkan seçildi. Seçimi kazandıktan 1 hafta sonra da Bali’ye giderek Kyoto Protokolü’nü imzaladı.

Aslında bu örnekler Türkiye tarihinde de olan örnekler. 70’li yıllarda DİSK’in seçimlerde bir taraftan Ecevit’in destekleyip diğer taraftan sokakta hükümeti protesto ediyor olması Türkiye’de de sola çeken örneklerin olduğunu gösteriyor.

Başa dönecek olursak; aslında tartışmaları ilk başlatan grubun yaptığı şey, temelde çevredeki insanların tepkilerini ortaklaştırmak oldu. Birincisi Gökçek gidecek hissiyatı yaratmak lazımdı. İkinci nokta ise bunu yapmak yetmez, buna çözüm de koymak gerekiyordu. Bu seçimlerin sola çekilmesi lazımdı: Avustralya’daki gibi, 70’lerde Türkiye işçi sınıfı hareketindeki gibi…

“Gökçek Gitçek, Sola Çek” kampanyası aslında bu esinlenmelerle ortaya çıktı. Bu tartışmalardan sonra grup kendi adını koydu.

3 Aralık’ta bir toplantı yaptık. 25-30 kişi geldi. Gelenlerin hepsi aslında son 10 yılda Ankara’da çeşitli kampanyalara katılmış, buralarda isimlerimizi duyduğumuz insanlardı.

Bu defa önümüzdeki konu şuydu; biz bu ölçekte bir işi 30 kişiyle yapamayız, bu işi kotarmak işin 500 kişi lazım ama bu 500 kişiyi toplayacak zamanımızda yok.

Yapabileceğimiz en iyi şey, Ankara’daki oy kullanmayan insanlara “oy kullandırtacak” insanları bulmaktı. Oy kullanmayanları oy kullanır hale getirecek, onları ikna edecek, motive edecek insanlara ulaşmaktı hedefimiz.
Bu anlamıyla hedefimiz kısa vadede kitleselleşmek değildi. Zamanımız bunun için çok geçti. Sol’un her seçim arifesinde yaptığı gibi; sol şunu tartışmalı, sol şunu yapmalı deyip her şeyi bir sonraki seçime atmak gibi bir lüksümüz yoktu artık. 15 yıldır biz bu kenti yaşayamıyoruz.  Bunu değiştirmemiz gerekiyordu.

Dolayısıyla “Gökçek Gitçek, Sola Çek” fikri bu anlamıyla hem güncel hem tarihsel esinlenmeleri de olan bir hal aldı. Herkesin belli bireysel dürtüleri vardı, biz bunları ortaklaştırdık, bu da kampanyanın çok temel bir özelliğini oluşturdu. Bu kampanya aslında iki şeyden oluşuyordu; birincisi Gökçek gidecek fikrine inanan insanlar, ikincisi sokakta eylemlerle konuyu sola çekecek insanlar. Bu ikisinin dışında aslında bizim çokta büyük bir özelliğimiz yoktu.

3 Aralık’ta yaptığımız toplantıda, 1989 seçimlerinden bu yana bütün seçimlerin bir analizini yaptık. Ortaya şöyle bir sonuç çıktı; 1994 ve 1999’da sol bölündü, sol bölündüğü için Gökçek kazandı. 2004’den sonra da umutsuzlar, sol bölündü diye sandığa gitmediler. Bu fark iyice büyüdü ve biz kaybettik.

İşte bizim kampanyamızın bütün çalışmaları bu analiz üzerine kuruldu. 

Bu seçim analizi bizim işimizi çok rahatlattı. İlk toplantıyı yaptık. Sunuşları tablolar halinde verdik. Bunu anlatmak için bilgiyi dağıtmak lazım ama nasıl dağıtacağız, nasıl anlatacağız… İşimizi gücümüzü bırakıp, 15 sayfalık bir yazı hazırladık. Bunu gruplara dağıttık. Her şey böyle başladı.

Peki neden “Gökçek Gitçek”?

Biz 2007 yılında SolaÇek aktivistlerinin bir kısmının da içinde olduğu “Susuz Kent” kampanyasını yapmıştık. Orada “Bu işin suyu çıkmadan, bu adamı durduralım” dedik.

Gökçek’in su kesintisi yaptığı dönemde belediyenin önünde müzikli gösteri ve basın açıklaması yaptık. Cebeci, Dikimevi ve Batıkent’te eylem yaptık. Dolayısıyla bizim Gökçek’le ilgili bir problemimiz vardı zaten.
İnsanlar genel olarak bizim 3 Aralık toplantısında yaptığımız analizden haberdar olmadıkları için Gökçek’in gideceğine inanmıyorlardı. Kitleleri bu fikre inandırmak için önce kendimizin inanması, bu inancı, çok tekrarlamak ve heyecanı insanlara aktarmak gerekiyordu.

Bizim kampanyamızda Küresel Eylem Grubu, Tüketici Dernekleri Federasyonu gibi gruplardan insanlar da olduğu için bizim refleksimiz güçlü oluyordu. SolaÇek’in Gökçek’le ilişkisi çok yüksektir, bizim bir üyemize 15 tane dava açmıştır. Biz diş geçiremedik ama diş geçirilebileceğini  de gördük bir taraftan.

Biz 50-60 aktivistimiz var diyoruz ama sokağa çıkınca 1000 kişilik bir desteğimiz var. Seçimde Keçiören’den bile broşür istediler, 4000 broşür dağıttılar. Gölbaşı’ndan isteyenler oldu. Bizim Gökçek dolarlarını alıp cami avlusunda dağıtanlar oldu.

SolaÇek ismi nasıl konuldu, kim önerdi?

Hazırlık toplantılarında; bu kampanyayı “Gökçek gitçek demek için yapmak lazım”, “burada sokağı sola çekmek için yapmak lazım” cümleleri o kadar çoğaldı ki, herkesin ağzına orada yerleşti ve kampanyada kendini buldu.

Sizin aktivitelerinize baktığımızda 2 simge göze çarpıyor. Gökçek dolarları ve Eşek. Bunlara nasıl karar verdiniz?

İlk toplantının ardından 3 toplantı daha yapıldı ve burada Ocak başında güçlü bir çıkış yapalım diye fikir güçlendi. Ben buna pek katılmıyordum, ben bir an önce bir malzemeye karar verip hemen sokağa çıkılmalı diye düşünüyordum. 2003 yılında savaş karşıtı bir broşür hazırlamıştık, ben onu önerdim.
İki arkadaş kampanya için malzeme topluyordu. Onlar toplantıda tak diye bir fikir attılar. Şöyle bir “Gökçek doları” hazırlasak nasıl olur diye. O arada aday Gökçek mi olacak Veysel Tiryaki mi olacak polemiği vardı. Önce bekleyelim dedik ama bir arkadaş tasarım gönderdi; Gökçek aynaya bakıyor aynadaki görüntüsü Veysel Tiryaki. Aynen buradaki gibi bizim için ikisinin arasında bir fark yoktu. Hızlı bir kararla yılbaşı günü ilk Gökçek dolarlarını basıp her tarafa yaydık. O bizim için çok büyük bir avantaj oldu. Daha Gökçek’in adaylığı açıklanmadan biz tepkimizi vermiş olduk. Ertesi günü Gökçek’in adaylığı açıklandı. Herkes sokakta bizim Gökçek dolarlarını buldu.
Bu anlamda Gökçek dolarları efsanevi bir iş yaptı. Camide dağıltılması bile tek başına yeterli bir örnek.

Ardından eşek meselesi…

Zuhal Olcay’ın bir lafı var, “Devrimi sanat yapmaz, devrimi insanlar yapar, sanat onlara devrimi yapacak fikri verir” der.

Böyle okuduğunuz zaman bizim devrimi yapacak sanatsal fikirlere ihtiyacımız vardı. Bu gibi durumlarda hayvan sembolleri her zaman işe yarar. Biz hangi sembolü kullanalım tartışmasında eşek büyük bir beğeni gördü. Ama az daha grubun dağılmasına sebep oluyordu. Çünkü eylemde eşek bulabilmek için 5-6 kişi 2 hafta boyunca uğraştık ama başarılı olamadık. Bir eşek bulmak için bu kadar çabalayacağımıza kampanyaya insan toplamaya çalışsaydık daha çok başarılı olurduk. Ama eşeği biz broşürümüzde, tartışmalarda ve birkaç eylemde kullandık.

Ama bizim kampanyanın bir özelliği var. Bizim kampanya inanılmaz uçucu bir kampanya oldu. Propaganda için her malzemeyi kullandık; parayı da kullandık, eşeği de kullandık, Oscar töreni yaptık, metro açılışı yaptık. Hiçbir zaman tek bir imgeyi tutturmuyorduk. O kadar çok imgemiz vardı ki. Akıllarda kalıcı olmak için tek bir simge tutturulur ya, aslında değişik olmakta acayip motivasyon yaratıyor.

Aslında bizim eylemimize katılan insan profiline bakarsak hemen hemen hiçbiri sadece oy veren insanlar değil, aynı zamanda oy verdirten insanlar. Hepsi aktivist.

Biz bu tartışmalarda bir dizi işbirliği yapmaya çalıştık. Mimarlar Derneği, Kent Bileşenleri Ofisi, Hitit Güneşi Kampanyası hep bizimle çalıştılar. Bunları gören Ankara Gönüllüleri de gelip bizimle çalıştı. Herkes bu eylemi görüp kendi işini daha iyi yapmaya çalıştı. Bu eylemleri düzenleyenlerin ana kitlesi sokakta çalışan insanlardı.

Siz herkesi sola çekmeye çalıştınız ama siz kendinizi solun neresinde görüyorsunuz?

Burada iki şey var. Birincisi, grubumuzda CHP’li yok. Herkes CHP’nin solunda. İkincisi kendimizi ne kadar solda gördüğümüz. Biz bu konuda özel bir tartışma yaptık. Biz Ankara’yı sola çekmek için yola çıkmadık, aslında sola çekmemiz gereken ilk şey kendimizdik. Çok da güzel bir örnek var. 15 yıl boyunca heykellerinize tükürürüm diyen bir adama hayır tüküremezsin diyerek solculuk yaptık. Aslında tartışmamız gereken çok daha farklı bir şey; kendimizi çok ciddi yenilememiz, geliştirmemiz gerekiyordu. Biz aslında kendimiz sola çektik.

Yola çıkarken iki koldan gittik. Bir, eylemi çıkartan fikirler. İki, eylem. Bu ikisini çok doğrudan götürdük. Şimdi şundan çok memnunum. Artık bizim kullandığımız literatür çok daha görünür bir hale geldi. İklim dostu belediyecilik, yaya dostu kentler, engelsiz kentler, çocuk dostu kentler. Bu kavramlar artık daha çok kullanılmaya başlandı. Biz bu kavramları, SolaÇek-Renkli Fikirler Atölyesi dediğimiz başka bir formatta yaptığımız çalışmalardan çıkardık. Beş tane konulu toplantı tasarladık, üçünü yaptık. Bunun ikisini 1927-Mimarlar Derneği’yle beraber yaptık. Gruba baktığınızda 30-40 kişiydik ama kendi fikirlerini dayatan değil, etraflarından aldıkları fikirleri buraya taşıyan bir gruptuk.

Kampanyanızı yaptınız, iyi geri dönüşümler aldınız. Seçimler yapıldı ve Gökçek gitmedi. Bu sizin için ne demek?

İlk sonuçlar gelmeye başlayıp, Gökçek’in gitmediğinin farkına vardığımızda çok demoralize olduk. SolaÇek kampanyası Gökçek’i gönderemedi ama bir şey kazandı; Biz sokağa çıkmayı ve sokakta olmayı kazandık. Bu bizim unuttuğumuz birşeydi, bunu tekrar kazandık. Çok ilginçtir, seçimden sonraki hafta, bir dizi insan devam etmek lazım diye hemen refleks verdi. Sokağı kazanamasaydık, SolaÇek kampanyası dağılırdı.

Biz ikinci bir şey daha kazandık. İklimle ilgili her anlaşmayı dünya’dan 12 yıl sonra imza atan bir ülkede, ilk defa bir başkan adayına iklim dostu belediyecilik için çalışacağım sözünü deklare ettirdik. Bu aslında çok da güven veren bir şey.

Kampanyadaki arkadaşların profili nedir, bize biraz bunda bahseder misin?

Aslında SolaÇek’in profilinin çok genç olması gerekiyordu. Ama bunun tersine bir profili var. Aramızda bir miktar genç var, ama genel olarak beyaz yakalıların olduğu bir grup. Bizim yaş ortalamamız 35 civarında. Bunun 30’un altında olması gerekiyordu. Bunu yapabilseydik çok daha iyi bir iş yapabilirdik.

Nasıl toplanıp, nasıl çalışıyorsunuz, bu fikirler nasıl çıkıyor.?

Biz birkaç cafede toplandık ama daha çok orta dünya’da toplandık. Orta dünyayı mesken bellememizin sebebi; sahipleri de bize doğrudan destek verdiler, eylemlere katıldılar. Cafe’de  toplanıp evlere dağılmıyorduk, cafede toplanıp konuşuyoruz, toplantı bitince de cafede oturuyorduk, sohbet ediyorduk. Sokaktaydık yani…

Kampanyayı nasıl yaptınız?

Bu kampanya bize 4 milyon dolara mal oldu. Normalde bir seçim analizi yaptırmak 3 milyon dolardır. Biz onu YSK’nın rakamlarını toplayarak bedavaya getirdik. Gökçek bizim için Ankara’nın her tarafına afiş astırdı, böylelikle bizim reklamımızı yaptı, bunu da Gökçek karşıladı. Bu da 250 bin dolar. Biz sadece bu kampanyayı 1750 TL’ya malettik. Bu da bize kampanyaların sadece parayla yapılmadığını gösterdi, Kampanya insanla yapılıyor. Bu paraya sabaha kadar stüdyoda çalışan grup, t-şörtler, bayraklar, sokak konserleri, afişler dahildir. Biz bu parayla 25 eylem-toplantı yaptık. İnternette 2500 tane haber çıktı bizimle ilgili.

Yeni tekliflere açık mısınız?

Bu kampanyalar büyüyor, önümüzde gizli bir ajandamız da var. Bir arkadaşımız; “seçimi kaybettik, bunu görmek zorundayız, bizim yapmamız gereken küçük küçük şeyler hedefleyip bunları kazanmak olmalıdır. Gelecek seçimlerde bunu daha önceden daha büyük düşünelim” dedi. Buna biz de çok katılıyoruz. Gökçek seçim için 5 yıldır çalışıyordu, biz sadece 4 ay çalıştık. 

Ben SolaÇek’le CHP’ye 50-60 bin oy kazandırdığımızı düşünüyorum. Bunların önemli bir kısmı sandığa gitmeyenlerdi. Onların sandığa gitmesinde bizim payımız çoktur.

Karayalçın’la Daha Etkili Çalışabilirdik

Biz Karayalçın’ın çevre programını açıklayacağını duyduğumuzda, doğrudan seçim merkezine çıkartma yaptık. İçeriğini çok eleştirdik. Karayalçın’ı destekleyen gruplar seçim sürecinde onunla 1-2 defa ancak görüşebilirken biz 4 defa toplantı kopardık kendisinden. Çevre programındaki şeyleri ciddi eleştirdik ama etkili olduğumuzu da düşünüyorum. Kendisi çevre programını açıklarken “uzmanlardan duyduğum kadarıyla doğalgaz çok da masum değil” dedi ve iklim dostu belediyecilikten bahsetti. Bu bizim katkımızdı. Karayalçın basın açıklamasında iklim dostu belediyecilik sözünü sarf ettiği anda Greenpeace bizi aradı ve “tebrik ederiz, başarılı oldunuz” dedi.

Sol eğer birşeyler talep edecekse, hakikaten dürüst ve diyalog öneren şeyler talep etmeli. Sonuca bakarsak bizim için seçim sonucu olarak kötü bir deneyimdi ama elde ettiklerimize bakarsak bizim için iyi oldu.


​KEVIN RUDD KİMDİR?

Kevin Rudd ismi birçoğumuz için çok yabancı bir isim, hatta Türkiye’de her 10 kişinin 9’unun kendisini tanımayacağını iddia etmek çok uçuk olmaz. Türkiye’de tanınmamak pek tabiî ki bir gösterge değil. Kevin Rudd şu an itibarıyla Avustralya’nın başbakanıdır. Onu özel yapan ise seçim zamanında yapacağım diye söz verdiklerini yapmasıdır. Kısacası Türkiye’de pek rastlanmayan türden bir politikacıdır Kevin Rudd.

24 Kasım 2007 tarihinde yapılan seçimlerde 11 yıldır hükümette bulunan ve ülkenin ekonomisini güçlendirip işsizliği düşük seviyede tutan merkez sağ/ liberal partiye karşı Rudd, beklenmeyen bir başarı kazanıp oyların % 53’ünü alarak partisi Avustralya İşçi Partisi’ni iktidara taşımış kendisi de başbakan olmuştur. Rudd, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Avustralya’da doğmuş ilk başbakan. Avustralya’nın Queensland eyaletinde yoksul bir ailenin dördüncü çocuğu olarak 1957 yılında doğan Rudd, 11 yaşındayken babasını kaybetmiş, 15 yaşında İşçi Partisi’ne üye olmuş, üniversite eğitimini Çin dili ve edebiyatı üzerine tamamlamıştır. Üniversiteden sonra Dış İşleri Bakanlığı’na girmiş ve 1988 yılına kadar Avustralya’nın İsveç ve Çin büyükelçiliklerinde çalışmıştır. Daha sonra Avustralya’ya dönerek bürokrasinin çeşitli kademelerinde görev almış, 1998 yılında ise İşçi Partisi’nden milletvekili seçilerek parlamentoya girmiş, 2001 – 2005 yılları arasında gölge Dışişleri Bakanlığı yapmıştır. Irak savaşı sırasında yaptığı muhalefet Rudd’un İşçi Partisi içinde sivrilmesine neden olmuş ve 2006 Kasımındaki bir araştırmaya göre popülaritesi İşçi Partisi liderinin iki katına çıkmıştır. Rudd, 2006 Aralığında İşçi Partisi başkanlığı için adaylığını açıklamış ve yapılan kongrede İşçi Partisi’nin yeni lideri seçilmiştir. Yaptığı ilk açıklamada “yeni tarz liderlik” ve “gerçek muhalefet” kavramlarından bahsetmiştir. Gerçek muhalefet derken özellikle eski hükümetin bir taklidi olmayacağını, yeni şeyler söyleyeceğini iddia etmiştir Rudd.

2007 yılında yapılacak seçimler için hemen çalışmaya başlayan Rudd, 5 öncelikli konudan bahsederek kampanyasını bu konular üzerine kurmuştur: Kyoto Protokolü’nün imzalanması, hastanelerin daha iyi hizmet vermesi için eyaletlerle görüşmelerin başlatılması, yüksek hızlı geniş internet ağı ve bütün okulların bu sisteme bağlanması için çalışmaların başlatılması, liselerde meslek eğitimi programlarının geliştirilmesi, Avustralya askerlerinin Irak’tan 2008 ortalarında çekilmesi için ABD ile görüşmelere başlanması. Bu beş konu içinde özellikle Irak’tan asker çekmek ve Kyoto Protokolü seçim sürecinde ön plan çıkmıştı. Çünkü iktidardaki liberal parti hem Irak’tan çekilmeyi hem de Kyoto Protokolü’nü imzalamayı reddediyordu.

Rudd’un seçimleri kazanmasının ardından açıkladığı yeni kabine gerçekten bir şeylerin değişeceği hissini veriyordu. Çünkü yeni kabinede başbakan yardımcısı ilk kez bir kadın, çevre bakanı eski bir rock yıldızı, iklim değişikliği bakanı ise ilk eşcinsel ve Asya doğumlu bakan olarak tarihe geçiyordu. Göreve başladıktan sonra gerçekten de Rudd’un yaptığı ilk eylem Kyoto Protokolü’nü imzalamak oldu. Bu imza, kulağa çok önemli değil gibi gelse de bu anlaşmayı imzalamak gelişmiş ülkeler arasında Amerika’yı tek imzalamayan ülke konumuna getirmek demekti aynı zamanda. Ayrıca, Rudd sadece Kyotu’yu imzalamakla kalmamış 2050 yılında kadar karbon salımında da % 60 oranında azaltmaya gidilmesi gibi uzun vadeli bir hedef koymuştur. Avustralya’nın Kyoto’yu imzalamasının bir başka önemi de Avustralya’nın kişi başına karbon salımında dünyada bir numara olmasıdır.

Askerlerini Irak’tan çekeceğini söyleyen Rudd, bunu da gerçekleştirmiş ve işgal sırasında ABD’nin en yakın müttefiki olan Avustralya’nın Haziran 2008’de 550 askerini Irak’tan çekmiştir.

Rudd’un yaptığı başka önemli bir açılım ise Avustralya yerlileri olan Aborjinler’den özür dilemesi olmuştur. Şubat 2008’de kendisinin meclise verdiği önerge ile Avustralya resmi olarak ilk defa, ülkenin yerli halkının yıllarca kötü muameleye maruz kaldığını ve geçmişteki politikaların Aborjin halkında “büyük acı, üzüntü ve kayba” yol açtığını kabul ederek özür dilemiş ve Avustralya parlamentosu da tarihinde ilk kez Aborjinler’in geleneksel töreniyle açılmıştır. Rudd, bu özür için “Bugün geçmişin hatalarını düzeltmek için küçük bir adım atıyoruz. Bu, Avustralya demokrasisini kutlamamızın önemli bir parçası olsun” diyerek geçmişiyle barışan bir başbakan olarak tarihe geçmiştir.

Rudd, Nisan 2009’da ise bir başka seçim vaadi olan çok hızlı internet projesini hayata geçirecek olan projeyi açıklamıştır. Tüm ülkeye geniş bant internet imkânı sağlayacak fiber optik ağı döşeneceğini belirten Rudd, yaklaşık 30 milyar dolara mal olacağı düşünülen projenin 8 yılda bitirilmesinin ve yılda yaklaşık 25 bin kişiye istihdam sağlamasının beklendiğini ileri sürmüştür.

2009’un başlarında küresel ekonomik kriz bütün şiddetiyle sürerken Rudd, “Son 30 yıldaki neo-liberal yaklaşım çökmüştür ve ironiye bakın ki liberal kapitalizmin çökmesini engellemek sosyal-demokrasiye düşmüştür. Yeniçağ sosyal kapitalizmin çağı olacaktır.” diyerek sosyal demokrat politikaların yani ekonomide devletin güçlü konumunu vurgulamıştır.

Sonuç olarak Kevin Rudd, diğer politikacılardan yaptıkları ile ayrışmaktadır. Özellikle ABD ile ters düşmek pahasına Irak’tan asker çekmek, ulusal değil de küresel düşünerek Kyoto Protokolü’nü imzalamak, teknolojiye ve eğitime gerekli önemi vererek interneti çok yaygın ve çok hızlı hale getirmek, Aborjinler’den özür dileyerek tarihle barışabilmek, ekonomide devletin rolünün varlığını kabul etmek gibi eylemlere imza atarak sadece Türkiye’nin değil dünyanın da ihtiyacı olan bir politikacı ve devlet adamı olduğunu ispatlamıştır.

Kaynaklar:
“Kevin Rudd”, http://en.wikipedia.org/wiki/Kevin_rudd
Soutphommasane, T. (2007) “Who is Kevin Rudd?”, Prospect Magazine, 141.
“Profile: Kevin Rudd”, http://news.bbc.co.uk/2/hi/asia-pacific/7043713.stm, 24 Kasım 2007.
“Avustralya: Seçimleri Muhalefet Kazandı”, Voice of America, 25 Kasım 2007.
“Avustralya askerlerini Irak`tan çekiyor”, Haber7, 12 Mart 2008.

Gazi Üniversitesi Ekonometri mezunu. SHP Gençlik Kolları Genel Başkan Yardımcılığı (1991-1995) ve CHP TBMM Milletvekili Danışmanlığı yaptı. SODEV'de Ankara Temsilciliği, Yönetim Kurulu Üyeliği ve Genel Sekreterlik görevlerini üstlendi. CHP Ankara İl Başkan Yardımcılığı (2011), CHP Çankaya İlçe Eğitim Sekreterliği (2011-2013) yaptı. Çankaya Belediye Meclis Üyesi (CHP 2014-2019) ve CHP Genel Merkez Kültür ve Sanat Platformu Üyesi. Bireşim (1995), Birlikte (2005) ve Politus (2010) dergilerini yayınladı.

0 comments on “ÖNDER ALGEDİK: ANKARA SEÇİMLERİ BİZE 4 MİLYON DOLARA MALOLDU

Bir Cevap Yazın

%d blogcu bunu beğendi: