“Gerçek şu ki, yalnızca kendi ayaklarımın üzerinde durmam yeterli değil. Topukluların üzerinde de durmam gerekli.” İlk siyasi ve mesleki deneyimlerim sırasında kendiliğinden düştü bu sözler aklıma. Aklınıza hemen kırmızı stilettolar gelmesin! Bir isyan, bir tepki sözüydü bu benim için. Kadınların mesleklerinde siyasette etkin olabilmek, üst kademelere mümkün olduğunca yaklaşabilmek için kadınlıklarından vazgeçip, erkekleşmelerine bir tepkiydi.
Kadın olmanın zor, zor kadın olmanın gerekli olduğu ülkemde, “erkek gibi kadın” deyimi her zaman kanıma dokunmuştur. Kadın gibi kadın denilemez çünkü kadınlık hep 2. sıraya atılır, cinsel ayrımcılık yapılır hatta kadınlık nefret söylemi olarak kullanılır. Dünya tarihine geçecek işler yapmış kadınlar bile bir şekilde güzellikleri, takıları, kıyafetleri ya da herhangi kadına özgü bir özellikleri ile anılır. En önemli konuları Meclis gündemine taşıyan, önemli soru önergeleri, kanun teklifleri veren kadın vekiller bile yaz ayları geldiğinde renkli kıyafetleriyle dikkat çekerler gazete sayfalarında. Başlıklar atılır “Meclis renklendi” diye. Kadınlar da bu süreçte ya “sadece kadınlıklarıyla anılmayı kabullenir, ya da erkekleşir.
Kadınlar, Çoğu zaman hemcinslerini aşağıda görüp, kendi bulunduğu noktadan onlara el uzatmak yerine, yukarıdan bakmayı tercih ediyor. Oysaki kadınların hem topuklarının hem de topuklularının üzerinde durarak kadın gibi, güçlü, sağlam, ilkeli siyaset yapmaları, mesleklerinde yöneticilik konumuna ulaşmaları gerekir. Ancak kadın kadına sahip çıkmazsa, meydan erkeklere kalır.
Kadınlar iyi yol arkadaşlarıdır, seçim zamanlarında, hayatı düzene sokacak bir varlığa ihtiyaç duyulduğunda, bir ofisi birinin çekip çevirmesi gerektiğinde ya da güzel karelere ihtiyaç duyulduğunda kadınlar hep oradadır. Peki ya yönetimde neredeyiz? Kaç çocuk doğuracağımızın, kürtaj olup olmayacağımızın, ne giyeceğimizin, nasıl doğum yapacağımızın konuşulduğu bu ülkede kadınların ne kadarı yönetimde? TBMM’de 24. Dönemde kadınlar %14,3 oranında temsil ediliyor. 550 parlamenterin sadece 77’si kadın…
Erkeklerin kadınları birebir ilgilendiren, kadın bedenini konu alan alanlarda bu kadar fütursuzca konuşup kararlar almasına kızmanın yanı sıra bizlerde artık ayağa kalkmalıyız. Biz bu kadar az olursak onlar bu kadar fütursuz olacak. Biz sustukça onlar hep daha çok konuşacak. Bir ülkenin Başbakanı kadınlara kaç çocuk doğurmaları gerektiğini söylüyor. Kadın bedeninin ve ruhunun ne ölçüde yıprandığını düşünmeden ki buna sadece kadının karar vermesi gerekirken. “Kürtaj cinayettir” diyen, kadın bedenine yasak koymaya kalkan bir Başbakan. Kürtaj yasağına hayır diyen genç kadına “sen çok mu kürtaj yaptırdın?” diye sorabilen ahlaksız bir Belediye Başkanı. Ve “tecavüze uğrayan kadın doğursun, devlet bakar” diyen bir Sağlık Bakanı. Ortaçağ zihniyeti değil de nedir bu söylemler. Nasıl doğuracağımıza da karışılıyor. Kadın dediğin normal doğum yapar! Evet, beyefendi haklısınız. İnsan vücudu en fazla 45 del (birim) acıya dayanabilirken, doğum yapan kadın, 57 del’e kadar acı çekiyor. Bu aynı anda 20 kemiğinizin kırılmasına bedel. Ama siz haklısınız, sizin karar vermeniz daha mantıklı.
Bu ülkede kadınlar öldürülürken, her türlü şiddete tacize, tecavüze uğrarken, çocuklar yatağa aç girerken, bu ülkenin başındakilerin kadın bedeni üzerinde erkek akıllarıyla yaptırım uygulamaya kalkmaları kabul edilebilir mi? Sağlık Bakanlığı ne hakla doğumları takip edip ailelere bilgi verebilir? Bu kadar rezil bir süreç olabilir mi? Evlilik dışı ilişkiyi, evlilik dışı çocuk sahibi olmayı engellemek midir devletin görevi? Genç kadınları ailelerine şikâyet etmek, özel hayatın çetelesini tutmak mıdır? Kadın bedeni politikanın ve politikacıların hakkında karar alabileceği bir kamu malı değildir. Eğer devletin yapacağı bir şey varsa, okuyamayan genç kadınları okutmak, çocuk yaştaki gelinlere hayır demek, kadına yönelik şiddeti önlemektir. Genç kadınları kadın olduklarına pişman etmek, kadınlıklarından bedenlerinden korkup utanmalarına neden olmak değildir sizin göreviniz.
İçişleri Bakanlığı tarafından açıklanan 2012 yılının ilk 3 aylık verilerine göre, bir günde 167 ailede şiddet yaşanıyor. Böylece bir günde 167, saatte 7 aile içi şiddetin meydana geldiği ortaya çıktı. Devletin öncelikli hedefi kadınları koruyup, aile içi şiddeti engellemek, caydırıcı cezalar vermektir. Daha bu senenin başlarında (15 Mart 2012) Adana’da bir anne çocukları üşümesin diye saç kurutma makinesini çalıştırdı, yan odaya geçti ve intihar etti. Eğer bu ülkede bir anne yoksulluk canına tak ettiği için canına kıyıyorsa, sen bu ülkeyi yönetemiyorsun demektir, Sayın Başbakan… Mardin’de 26 kişi, 13 yaşındaki bir kıza tecavüz ediyor ve suçlu yine o küçücük çocuk oluyorsa sen ahlaktan bahsedemezsin… “Kürtaj Uludere”dir diyerek “biz Uludere’de istenmeyen çocukları öldürdük” demek istiyorsanız bilemem, ama elinizi kadın bedeninden çekin…
Kürtajın, sezaryenin ya da doğum kontrolünün sağlıkla ilgili boyutuna özellikle girmeyeceğim. Bu konuda doktorlar konuşmalı. Asıl konu kadın bedenine bakış açısı, damızlık muamelesi yapılması. Burada tehlikeli olan kısım erkek yasa koyucuların kadınlarla ilgili hiçbir fikirleri olmayan konularda karar almaya ne kadar hevesli oldukları. Amaç belki de ”helal kız” yetiştirmek. Genç kadınların genç adamların yatak odalarına, özel hayatlarına müdahale etmek. Bir korku rejimi yaratmak. Yasaklarla sözde caydırıcı olmak. Oysaki yasaklar sadece bazı şeylerin gizli yapılmasını sağlar. Kürtajı merdiven altına iter ve onlarca kadın ölür.
Vatandaşların özel hayatı bir ülkenin başbakanını ve devleti il-gi-len-dir-mez. Ve asıl mesele 3 çocuk yapmak değil o 3 çocuğa bakabilmektir. Genç üniversiteli kadınlar “çocuk doğurup devlet tarafından öldürülmesini istemiyorum” diye düşünürken, ellerinizi başınızın arasına alıp ne yaptığını sorgulamalısınız.
Kadınlarla ilgili mahrem konuları siz tartışmayı bırakın biz kendi aramızda hallederiz. Sayın Başbakan, yanlış yaptığınızı kabul ediniz ve yatak odalarımızı gözetleme hevesinizden vazgeçip, bedenlerimizden elinizi çekiniz…
Öte yandan asıl sözüm kadınlara; insan yaşadıkça anlıyor ki, kendi kayığını kendin çekmezsen, bir yere gidemezsin… Meclis’te yeteri kadar temsil edilemezken, siyasi partilerde sivil toplum örgütlerinde yönetim kademelerinde yeteri kadar yer alamazken, iş dünyasında etkin görevlerde bulunamazken bizim yerimize, maalesef hep erkekler konuşacak. Topuklarınızın da topuklularınızdan üstünde durup birbirinize sahip çıkın hanımlar…
Ve Siz Sayın Başbakan, 3 çocuğu siz yapın…
Kadınlar artık ülkeyi yönetecek.
0 comments on “ÖZGÜRLÜK TOPUKLUDA”