Aslında her bir sosyal medya uygulaması tek başına bir devrim niteliğindeydi. Önce bloglarla başlayan yurttaş gazeteciliği, sonra Facebook ve Twitter ile gelişen toplumsal örgütlenme, Vine ve Instagram ile artan video paylaşımı, Snapchat ile anlık fotoğraflaşma…. Ama Periscope “eski bir yayıncı” ve “yeni bir akademisyen” olarak bence bu devrimi hepsinden daha ileri bir noktaya taşıyor. Çünkü canlı yayın tekelini kurumların, firmaların elinden alıp bireye veriyor. Henüz birkaç haftalık bir uygulama olmasına rağmen, kendi canlı yayın fenomenlerini yaratan bu uygulama, şimdiden medyada bir devrim niteliğinde. Çünkü “Artık Zeki Müren de bizi görebiliyor”
Eğer Periscope ya da benzeri uygulamalar kendilerini biraz daha geliştirip, hukuki sorunları ve boşlukları çözebilirlerse, televizyon gibi içerik üretmekte artık zorlanan yayın araçları yakın zamanda gerçekten medya müzesindeki yerini alabilir. Neden mi? İşte nedenler:
TV’de içerik başkaları tarafından belirleniyor. Örneğin bir haber merkezi gün boyu dünyadan, ajanslardan, kendi muhabirlerinden ve diğer kaynaklardan kendi haber havuzuna düşen binlerce haber içinden ana haber bültenine en fazla 12- 13 adet seçip, onları da montajla kesip biçip ve üzerlerine de editörlerinin uygun gördüğü metinleri yazıp, izleyicisine sunuyor. Ama Periscope’da izleyici kendi içeriğini kendi seçiyor, üstelik herhangi bir filtreme olmadan canlı yayında ham halini izliyor. Seyirci Periscope ile binlerce canlı yayın içinden hangisi ilgisini çekiyorsa onu tercih edebiliyor. İsterse o saatte yapılan bir parti kongresini, isterse İstanbul sahilinde yürüyüşte olan bir habercinin canlı yayınını, isterse hayranı olduğu bir şarkıcının kulisten gerçekleştirdiği yayını… Mesela geçen Pazar İstanbul’daki St. Antuan kilisesindeki Paskalya ayinini canlı izledim. Hiçbir TV kanalında bulunmayan bir içeriği izlemeyebilmek izleyici için bir lüks. Hele ki Türkiye şartlarında içeriklerin kimlerin elinden geçtiği hangi filtrelere tabii tutulduğu düşünüldüğünde… Sanırım Gezi olaylarını hatırlatmam yeterli olacaktır. O zaman Periscope olsaydı, kimse NTV’nin kapısına dayanma gereği duymazdı herhalde…
Seyirci hayranı olduğu, izlemekten keyif aldığı ya da merak ettiği kişileri izlemek ve ulaşmak için artık televizyona muhtaç değil. Mesela ünlülerin evlerine konuk olan magazin programları… Şimdi Periscope ile zaten ünlüler kendi evlerinden canlı yayındalar. Kayahan’ın cenazesi hatta taziye evi bile canlı yayındaydı. Dahası Cem Yılmaz gibi, sahne performansları ücretle satılan karakterleri bedava hem de canlı izlemek de oldukça ilginç. Geçen gün yaptığı yayında bir seyircisinin yorumu şöyleydi: “abi bedava olunca komik olmuyormuş”
Evet Periscope’un devrim niteliği taşıyan bir diğer özelliği de canlı yayını izleyen tüm katılımcılara yayın sırasında hem de herkesin görebileceği şekilde yorum yapma ve soru sorma imkanı tanıyor olması. Şu anki haliyle yorumlar herhangi bir filtreden geçmiyor. Yani tamamen interaktif bir ortam. Evet TV’deki spikere de mail ya da twitter üzerinden soru ve yorum gönderebiliyoruz. Ama bu aynı şey değil. TV’de spiker yorumları seçip okuyor. Diğer izleyicilerin diğer yorumlardan haberi olmuyor. Periscope’da ise her şey şeffaf. Tabii argo ve küfür içerikli mesaj ve yorumlar şimdilik bu uygulamanın sorunlu alanlarından biri, ama blocklama gibi özelliklerin yakında daha kullanıcı dostu olacak şekilde düzenleneceğini tahmin ediyorum.
Periscope, kullanıcılar ve izleyiciler için müthiş bir deneyim sunmakla beraber tüm diğer sosyal medya uygulamalarında olduğu gibi tartışmaları ve sorunları da beraberinde getiriyor. İlk olarak televizyoncu, gazetecilerin yayınlarından başlayalım. Kimi gazeteciler, az sonra TV’de yapacakları yayından önce Periscope’dan canlı yayın yapıyorlar. Bu izleyici için güzel. Peki ya bağlı bulunduğu, maaşını aldığı TV kanalı açısından? TV kanalı o kişiye sadece kendi ekranında yayın yapması için para ödemiyor mu? Sunacağı içeriği, yapacağı yorumu için maaş vermiyor mu? Peki bu içerik kanaldan önce habercinin şahsi Pericope’undan kitlelere ulaşırsa ortaya ilginç bir durum çıkmıyor mu? Ya çalıştığı basın kurumunun imkanlarıyla bir seyahate giden ve dönüşte o seyahatteki izlenimlerini yine bahsi geçen yayın kuruluşundan aktarması beklenen gazeteci, yazısını yazmadan önce Periscope’dan tüm deneyimini hem de canlı yayında paylaşırsa, ertesi günkü gazetede aynı hikayeyi kim okur? O hikaye eskimez mi? Soruları ve örnekleri artırmak mümkün, ama kısaca demem o ki, Periscope’un gazeteci ve televizyoncular tarafından kullanımı, geleneksel medyanın ömrünün daha da hızlı tükenmesine olanak tanıyor. Çünkü 1 gün önce ya da 2 saat önce Periscope’da gördüğünüz bir içerik TV’de 2 saat sonra karşınıza çıktığında cazibesini yitiriyor. Eskimiş bir içeriğe dönüşüyor. Esasen bu sorun pek çok yayıncı kuruluşun zaten baş belasıydı. Çünkü kurumlarında çalışan gazeteci, yazar, muhabir hatta kameramanların pek çoğu, haberi haber merkezine ulaştırmadan önce kendi şahsi hesaplarından, kendi takipçileriyle paylaşıyor. Bu da tabii ki yayıncı kuruluşun işine gelmiyor. Sırf bu nedenle çalışanlarına uymak zorunda oldukları sosyal medya kullanım ilkeleri hazırlayan ve bunu iş akdinin bir parçası haline getiren yayın kuruluşları var. Haklı ya da haksız oldukları ayrı bir tartışma konusu…
Periscope’la ortaya çıkan bir başka tartışma da gizli çekimler. Farkında olmadan bir başkasının yayınında görünmek kulağa hiç de hoş gelmiyor. Evet halk otobüsünde otururken yan koltuğunuzdaki yolcu canlı yayına geçebilir. Ama gizli çekim her zaman bu kadar masum da olmayabilir. Kendinizi içinde olmak istemediğiniz bir canlı yayında bulabilirsiniz. Hatta birisinin canlı yayınında olduğunuzu fark etmeyebilirsiniz bile. Bu ciddi bir hukuki boşluk. Yukarıda kiliseden yapılan bir canlı yayından söz etmiştim. Örneğin herkes ibadet ederken görüntülenmek istemeyebilir. Burada nasıl bir izin mekanizması sağlanabilir? Tartışılmalı. Dilerim Twitter şimdiden bu soruna çözüm aramaya başlamıştır.
Yine yukarıda sözünü ettiğim ücretli içerikler konusu da Periscope için bir handikap. Mesela TV’de şifreli ve üyelik gerektiren kanallardan yapılan maç yayınlarını Periscope ile canlı yayınlayanlara rastladım. Epeyce de seyircileri vardı. Üstelik maç hakkında toplu yorum yapılabiliyor olması da sanırım izleyiciler için mecrayı daha da keyifli bir hale getirmişti. Kaçak decoderle yayın yapan Post-modern kahvehane desek? Meramımız daha iyi anlaşılır herhalde.
Telif haklarının tüm dünyada büyük mücadelelerle korunmaya çalışıldığı bir süreçte, Periscope’dan istek parça çalanlar mı dersiniz, istek film oynatanlar mı dersiniz? İşte bunların da hukuki boşlukları çözülmeli.Şimdilik çok premature bulduğum bir uygulama olsa da, Periscope, Twitter’ın bir uygulaması olması nedeniyle bağımsız bir uygulamaya kıyasla nispeten daha güvenilir görünüyor. En azından Twitter’ın mevcut teknik altyapısı ve kadrosuyla hem hukuki hem de teknik sıkıntıları aşıp, yeni güncellemelerle eksiklerini (örneğin şu an konu araması yapılamıyor, telefon çalınca yayın kesiliyor, android uygulaması yok sadece app storeda bulunuyor vs) gidereceğini tahmin ediyorum. Ama öyle ya da böyle, Periscope’un hayatımızda, özellikle de geleneklsel medyada pek çok şeyi değiştireceğini kestirmek güç değil. İzleyip göreceğiz…
0 comments on “PERISCOPE VE MEDYA DEVRİMİ”