Ankara bir süredir sekiz şeritli bir otoban inşaatının yarattığı etkiyi tartışıyor. Dumlupınar Bulvarı ile Mevlana Bulvarı’nı; daha bilindik isimleriyle Eskişehir Yolu’yla Konya Yolu’nu birbirine bağlayan otoban inşaatı için ODTÜ ormanındaki binlerce ağacın kesileceği bilgisi üzerine öğrenciler ve bölge halkının öncülüğünde protestoların başlamasıyla gündeme oturan otoban inşaatı birçok tartışmayı beraberinde getirdi. Hala devam etmekte olan protestolar Gezi Parkı eylemlerinin Ankara’daki izdüşümü olarak görüldü. Gezi Parkı’nda AVM inşaatı için ağaçların kesilmesi protestoların yegane sebebi olmadığı gibi, Otoban inşaatı da Ankara’da başlayan protestoların tek sebebi değildi. Gezi eylemlerinin başlamasına bir birikim sebep oldu. Bu birikimin unsurlarından bir tanesi iktidarın kendinden olmayana, kendi gibi düşünmeyene karşı tahammülsüz yaklaşımıydı. Ankara bunu geçtiğimiz aylarda ODTÜ’de yaşananlarla da görmüştü. Öğrencilerin, binlerce polisle ODTÜ’ye gelen Başbakanı protesto haklarını kullanmasına izin vermemek için kampüs adeta savaş alanına çevrilmiş; atılan gazdan Eskişehir Yolu ve civar yerleşimler dahi etkilenmiş, gaz fişekleri yüzünden yangınlar çıkmış, öğrenciler yaralanmış, gözaltılar yaşanmıştı. Sonrasında polis şiddetini protesto etmek için süren eylemlerdeki tutumları nedeniyle ODTÜ’nün hocaları dahi Başbakanın hışmından nasibini almıştı. Bu yazı yazıldığı esnada bu protestoya katılan 45 öğrenci için 6’şar yıl hapis cezası istendiği haberi geldi. Bunu yazının başında anımsatma gereği duydum; çünkü mesele sadece yol, ağaç, çevre değil; mesele bir zihniyet dünyasının ürettikleri, inandıkları, hakları ve sesleriyle bütün bir muhalefeti topyekün sindirme çabası içinde olmasıdır. Meseleye böyle bakmadığımız takdirde sürekli tekil olayları tartışmak ve ardındaki bağlantıyı gözden kaybetmek durumunda kalacağız.
Gezi eylemlerinin bir diğer sebebi ülkenin dört bir yanında hesapsız, kitapsız, plansız ve pekçok şey pahasına ve rantı arttırmak adına gerçekleştirilen kentsel dönüşüm/inşaat süreciydi ki; bu da hem Gezi Parkı’nın yıkılmak istenmesinde hem de ODTÜ’deki yol inşaatında karşımıza çıktı. Bu süreçlerdeki hukuksuzlukların engellenmesi ve kamu çıkarlarının korunması yönünde çok önemli bir işleve sahip olan TMMOB’un, bir gece ansızın çıkarılan bir yasayla harita, plan, etüt ve projelerine belli ücret karşılığında vize verme yetkisi Çevre Bakanlığı’na verildi. Böylece iktidarın önünde engel olarak gördüğü bir kurumsal unsur daha temizlenmiş oldu. Dolayısıyla; birbirine paralel gelişmelerin farklı veçheleriyle muhatap olduğumuzu bilmek durumundayız. Bunların ışığında iktidarın hem ideolojik hem iktisadi sebeplerle ODTÜ’yü bir anlamda hedef almakta olduğunu söyleyebiliriz. Esas gaye; saydığımız öncelikleri doğrultusunda bu üniversiteyi dönüştürmek ve tümüyle kontrol altına almaktır.
Buradan, ODTÜ’de olay yaratan yol yapım sürecinin detaylarına girebiliriz. Yüzüncü Yıl İnisiyatifi, Çiğdem Mahallesi halkı ve çeşitli bileşenleriyle çok sayıda ODTÜ’lünün inşaatına itiraz ettiği, Eskişehir Yolu ile Konya Yolu’nu bağlayacak sekiz şeritli otoban inşaatında yanlış olan neler var? Bu inşaatın hukuki, toplumsal, çevresel birçok yanlışı olduğu görülmelidir. Yasalara göre böyle bir ihalenin bedeli belediye bütçesinde gösterilmek zorundadır. Halihazırda yürütmesini durdurmak amacıyla yargıya başvurulmuş bulunan inşaatın giderleri, basına da yansıdığı üzere, Ankara Büyükşehir Belediyesi’nin ne 2012 ne 2013 bütçesinde belirtilmiştir. Bedeli bütçede gösterilmeyen yol inşaatının ihalesi 627.425.044,77 TL karşılığında Büyükşehir Belediyesi’nin daha önceki tüm inşaat işlerini yapan firmaya verilmiştir. Yine; “Ankara Büyükşehir Belediyesi, henüz Belediye Meclisi tarafından onaylanmamış, askıya çıkartılmamış, halkın görüş ve önerisine sunulmamış ve İmar Kanunu uyarınca askıdan indiği tarih itibariyle kesinleşmesi gereken planlardan çok önce yol ihalesine çıkmıştır. Söz konusu ihale, onay sürecinden bir sene önce yapılmıştır.” Bu yönüyle de yasaların çiğnendiği açıktır. Yolun bir kısmı ODTÜ arazisinden geçeceği ve bu arazi 1. ve 2. derece sit alanı ilan edildiği için yine yasalar gereği Koruma Amaçlı İmar Planı yapılması ve onaylanması zorunlu kılınmışken Koruma Amaçlı İmar Planı onaylanmadan çok önce yol inşaat çalışmaları Yüzüncüyıl ve Çiğdem Mahalleleri arasında başlamıştır.
Açılan iptal davasının avukatlarından Fevzi Özlüer’in ifade ettiği üzere yasal olarak ‘yapım işleri ihalelerine çıkılırken, teknik şartname ve yönetmelikler doğrultusunda 1/1000 ölçekli onaylı planlar olması gerekirken bu ihalede bu onaylı planlar olmadığı için, ihalenin bedeli tamamen uydurma bir şekilde belirlenmiştir’. Son olarak; söz konusu proje, sekiz şeritli bir otoban olduğu, şehirlerarası yolları birbirine bağladığı ve 1. kademe yol olduğu için Çevre Etki Değerlendirme (ÇED) Raporu almak zorunda olduğu halde bu raporun sonucu beklenmeden inşaata başlanmıştır.
ODTÜ’den geçmesi planlanan ve üniversitenin yapımına onay vermediği bir ikinci yol projesi daha vardır. Bu yol ODTÜ Kampüsü’nün Bilkent (YÖK) Yolu üzerindeki kapısından girerek Kampüsü doğu-batı yönünde ikiye bölecek bir hemzemin yol olarak tasarlanmıştır. ODTÜ, kampüsü “ikiye ayıracak, eğitim ve araştırma binalarına ve altyapısına zarar verecek, can ve mal riski yaratacak ve doğal sit alanlarını tahrip edecek bu hemzemin yol önerisine itiraz etmiştir. Ankara Büyükşehir Belediyesi’nin hemzemin yol üzerinde ısrar etmesi üzerine, ODTÜ 2007 yılında iptal davası açmıştır. Dava ilk önce bölge mahkemesinde ve Ankara Büyükşehir Belediyesi’nin mahkeme kararını temyiz etmesi üzerine de Danıştay’da ODTÜ lehine sonuçlanmış ve Kampusu ikiye bölecek olan bu ikinci yol önerisi iptal edilmiştir.” Üniversite açıklamasında böyle söylediği halde Büyükşehir’in 2013 bütçesinde söz konusu ikinci yol için 20 milyon TL bütçe ayrılmış görünmektedir. Yani; Danıştay Kararı’na rağmen Ankara Büyükşehir Belediyesi kampüs içine yol yapma kararlılığı içindedir.
Görüldüğü gibi meselenin hukuki boyutu son derece çetrefilli ve sorunlu. Ama bunca insan bu otoban yapımına sadece süreçteki hukuksuzluklar yüzünden karşı çıkmıyor. Bu insanlar artık kendi yaşamlarını doğrudan etkileyecek tüm karar ve eylemlerde söz sahibi olmak istiyor. Her şeyden önce bütün mahalleyi ve bir kampüsü değiştirecek bu yol planı orada yaşayan insanlara sorulmalıydı. Elbette; alınacak cevaptan korkulduğu, dahası siyaset algılarına işlerine gelmeyeni halka sormak gibi bir kültür hakim olmadığı için bu gerçekleşmedi.
Bir diğer çok önemli mesele söz konusu inşaatın çevre üzerinde yaratacağı tahribatla ilgilidir. Yapımı esnasında ortaya çıkan, iş makinelerinin neden olduğu, gürültü ve hava kirliliği bölgedeki hayatı halihazırda yaşanmaz hale getirmektedir. Yol bittikten sonra ise çevrenin dokusu tamamen değişmiş olacaktır. Daha inşaatın başında iki iş yeri yıkılmış; bu iş yerlerinin bahçesindeki ağaçlar dozerlerle parçalanmıştır. İş bittiğinde sakin ve huzurlu bir semt, 24 saat aralıksız akan trafiğin gürültüsü ve egzoz kirliliğinden muzdarip olacak; semt tümüyle yaşanır olmaktan çıkacak, insanlar evlerini bırakmak zorunda kalacak; adeta kent içi göç yaşanacaktır.
Öte yandan, yolun ODTÜ ormanı içine girmesi planlanan yerinde binlerce ağaç, bitki, hayvanın oluşturduğu koca bir ekosistem söz konusudur. Öğrencisi, hocasıyla 1960’larda tek tek elle fidan dikilerek oluşturulan bir ormanın yok edilmesi ihtimaliyle karşı karşıyayız. İş, sadece kesilen yüzlerce ağaçla bitmeyecek. Bir ormanın yanı başına gürültü ve hava kirliliği üreten koca bir beton yapıyı dikmek kesilmemiş ağaçların, o ağaçlarda ve ormanda yaşayan yüzlerce canlının da ölmesine neden olacak. Bir ormanın yaratılması için kırk-elli yıl geçmesi gerekirken yok edilmesi için bir dakika olsun durup düşünmemek vicdansızlıktır. Bu vicdansızlığı savunmak için sökülen ağaçların başka yere taşınacağı, kesilen ağaçlar yerine fidan dikileceğini söylemek ise tek kelimeyle komiktir. Bunun bir ormanın bütünlüğünü korumak olmayacağını, taşınan ağaçların yaşamasının zor olduğunu, fidanların ise yaratılan zararı gideremeyeceğini uzmanlar ifade etmektedir.
Sonuç olarak; sekiz şeritli bir otoban yapmak ilerleme demek değildir; o otobana karşı çıkmak da ilerlemeye karşı çıkmak demek olmayacaktır. Bu daha ziyade ulaşımı, kenti, yaşamı nasıl algıladığınızla ilgili bir sorun. Sürekli yeni yollar, üst ve alt geçitler yapılıyor. Ama bu trafik sorununu çözmüyor. Çünkü trafik sorununu yaratan, bir anlayıştır. Yeni yollar, daha fazla aracın trafiğe çıkmasından başka bir işe yaramayacaktır. Şimdi geçici olarak çözülen sorun birkaç yıl sonra daha büyümüş ve içinden çıkılmaz hale gelmiş olarak karşımıza çıkacaktır. Toplu taşımaya yatırım yapmayan, metro inşaatını on küsur yıldır bitirmeyen, yaya yollarını otoban ve viyadük inşaatlarına feda eden, bisiklet yolundan söz edemiyorum bile, insanı değil; aracı, araçların akan trafiğini önemseyen, tüketime dayalı ve tüm yatırımı bu doğrultuda yapan bir anlayıştan söz ediyoruz. Şu an tartıştığımız sorunların en temelinde bu hatalı, insana, doğaya zarar veren anlayış yatıyor. Ne yazık ki; bu anlayış 1994’ten bu yana Ankara’yı ‘yönetiyor’. Bunu gören insanlar da şunu soruyor: “Artık yetmedi mi?”
0 comments on “SEKİZ ŞERİTLİ FELAKET KAPIDA”