Yurttaş gazeteciliği olarak da bilinen Sızıntı Gazeteciliği, iktidar/devlet kontrollü klasik gazeteciliğin yerini çoktan aldı.
Dünyada safların daha net olduğu zamanlarda, mesela soğuk savaş dönemi gibi, politikaların, ekonomik ilişkilerin ve kültürel üretimlerin keskin çizgilerle kamplaştığı, daha ‘simetrik’ gözüken bir dönemden, ‘asimetrik’ diyeceğimiz ekonomik, politik ve kültürel iktidar yapılarının toplumları istedikleri gibi karmakarışık şekillendirdiği bir döneme geçtik.
Büyük şirketler, hükümetler ve askeri kurumlardan oluşan iktidar yapısı, kendisini sıradan yurttaşlardan ve sivil toplum kuruluşlarından ayırmak için iki özelliğe başvuruyor.
Birincisi, bu aktörler dünyayı çok güçlü bir biçimde şekillendirmelerini sağlayan devasa ekonomik ve politik güce sahipler. İkinci olarak, faaliyetlerini görünmez kılmaya yarayan kaynakları da ellerinde bulundururlar, örneğin medya gibi.
Öte yandan, WikiLeaks gibi bilgi sızdırma platformları ise insanları dışlayan, baskılayan, ezen ve sömüren bu asimetrik iktidar yapılarının gayretine, bir karşı-güç oluşturmaya çalışır ve güçlü kurumlar hakkındaki bilgileri kamuya açıklayarak daha simetrik bir iktidar dağılımı için mücadele ederler.
Yurttaşlar artık sadece haber yapan amatör gazeteci olmakla kalmayıp, çalıştıkları yerlerdeki yolsuzlukları, kötü uygulamaları internetin de sağladığı kolaylıklar ve güvenlik imkânları çerçevesinde ilgili kişilere ulaştıran habercilere dönüşmüştür. Bu da bilgi sızıntılarının elde edilmesi ve yayınlanması sürecinin organize yapılar dâhilinde yürütülmesini mümkün kılmıştır. Bilgi sızıntıları, araştırmacı gazetecilik anlayışını ve pratiğini de kökten değiştirmiştir.
Kapalı bir ağ içerisinde elde edilen bilgi sızıntılarının gazeteciler ve uzmanlar tarafından düzenlenerek, anaakım veya alternatif medya kuruluşları aracılığıyla halka ulaştırılması süreci olarak tanımlanabilen “sızıntı gazeteciliği” bugün yurttaş ve profesyönel gazeteci işbirliğiyle hayata geçirilen, yenilikçi bir örnek olarak karşımıza çıkar.
İlk örnek olmamakla birlikte 1966 ila 2010 yıllarını kapsayan 250 binin üzerinde belgeden oluşan “şimdiye değin kamuya açıklanan en yüksek miktardaki gizli belge yığını”ünvanını koruyan, WikiLeaks belgelerinin New York Times, Le Monde, El Pais, The Guardian ve Der Spiegel gazeteleriyle işbirliği içinde yayınlanması, bu alanda herkesin hemen hatırladığı eşsiz bir örnektir
1963’te ABD başkanı John F. Kennedy’nin suikast videosu veya 1991’de Rodney King’in polis tarafından darp edilme görüntüsü olay yerinde vatandaşlar tarafından çekilmiş ve haber olarak kullanılmıştır. Bunlar eski olsa da yine yurttaş gazeteciliğine güzel birer örnek oluştururlar.
2005 yılındaki Londra saldırılarının olay yerinden ilk görüntüleri kameralı cep telefonları ile sıradan yurttaşlar tarafından kaydedilmiş, BBC ve MSNBC gibi anaakım medya kuruluşları tarafından kabul görüp kullanılmıştır.
Kuzey Afrika’daki devrimci hareketlerde benzer refleksler görülür. Tunus devriminin örgütlenmesinde ve iletişim kullanımında internetin önemli bir ağırlığı vardı. Twitter ve Facebook gibi sosyal medya mecraları, video paylaşım siteleri, bloglar ve mobil iletişim yoğun bir şekilde kullanıldı.
Polisin uyguladığı şiddet ve isyan, cep telefonlarıyla kaydedildi, YouTube’dan tüm dünyaya yayıldı. Google haritaları üzerinde hükümet binaları, hapishaneler, eylem alanları gibi lokasyonlar işaretlenerek bu haritalar birer iletişim, örgütlenme ve eylem ortamı olarak kullanıldı. Bu model hemen arkasından Mısır’da kendisini gösterdi. Mısır hükümetinin isyanın en hareketli dönemi olan 26 Ocak-2 Şubat tarihleri arasında yurttaşların internete erişimini engelleme kararı almasında en belirgin faktör oldu. Hükümet sadece internetin tamamına erişimi engellemekle kalmadı, cep telefonu iletişimini, sabit telefon hatlarını, bu kanallardan akan her türlü veri ve ses iletişimini kesti. 2 Şubat’ta normal hâline gelene kadar hükümetin denetleyemediği uydu iletişimi dışında Mısır küresel ağda görünmez oldu. Fakat bu önlemler, Mübarek’i iktidarda tutmaya yetmedi. Mısırlılar faks köprüleri, amatör radyo, uydu telefonlarıyla kurulup paylaşılan gayrimerkezi ağlar gibi tekniklerle kesintiyi aştı. Birbirlerine ulaşamayan insanlarsa sokağa çıkmak zorunda kalarak var olan protestocu kalabalığın sayısını birkaç misline çıkardı.
Anaakım medyanın görünmez olduğu ya da işlevsiz kaldığı bu baskı alanına yeni iletişim araçları ve kendi ürettikleri alternatif ağlarla giren topluluklar, sivil inisiyatifler, emek örgütleri,hükümet dışı kuruluşlar ve muhalif gruplardan oluşan bu yurttaş medyası, Arap isyanlarıyla birlikte hızlı bir yükselişe sahip oldu.
Sonuç olarak Tunuslu ve Mısırlı protestocular, bugün demokratik gazetecilik, gerilla veya sokak gazeteciliği olarak da anılan ve yurttaşların “haber ve bilgilerin derlenmesi, iletilmesi, analiz edilmesi ve yayılması sürecinde etkin rol oynaması” ile ilişkili olan “yurttaş gazeteciliği”nin en bilinen örneklerinden birini oluşturdu.
Yurttaş gazetecileri ve blogger’lar 2004 yılı sonunda Güneydoğu Asya’da yaşanan tsunami ve sel felaketi ile 2005’te ABD’yi vuran Katrina ve Rita kasırgalarının neden olduğu zararlara ilişkin dünya çapında verilen tepkilere ve yardım çalışmalarına da destek olmuş, büyük yıkım nedeniyle anaakım muhabirlerinin ulaşamadığı yerlerden görgü tanığı raporları sunmuştur.
Yurttaş Gazeteciliği, haber ve bilgi toplama, bildirme, analiz etme ve yayma süreçlerinde etkin rol oynayan bir ya da bir grup yurttaşın eylemi olarak da tanımlanır. Haberi kendi izleyicisine tamamlanmış bir ürün halinde dikey bir şekilde sunan geleneksel gazeteciliğin aksine, yurttaş gazeteciliği daima tamamlanmamış ve sürekli gelişmekte olan haberin daha yatay ve etkileşimli bir yolla paylaşılmasını sağlar. İzleyici, editörler ve siyasetçiler gibi muktedirlere sadece dikey olarak bağlı olmamakla kalmaz, aynı zamanda yatay olarak birbirlerine de bağlanırlar; bu da onların harekete geçebilmelerini sağlar.
Sızıntı Gazeteciliği’nde profesyonellerin ve amatörlerin gerçek hikâyeye ulaşmak için birlikte çalıştığı; olguları, soruları, cevapları, fikirleri ve bakış açılarını paylaştığı; haber yapımına ilişkin karmaşık ilişkilerin farkında olunduğu ve üründen çok sürece odaklanıldığı, işbirliğine dayalı doğası göz önünde tutulur.
Sızıntı Gazeteciliği’nde web’deki bir habere ilişkin anında bakış açısı sunulması ya da haberin doğruluğu hakkında yorum yapılması, haberi yorumlamak ya da eleştirmek için bağımsız bir araç olarak kullanmak üzere blogların kurulması, Twitter hesapları ya da diğer sosyal ağlar aracılığıyla önemli görülen bilgilere bağlantılar da içerebilen ve medya kuruluşları için önceden sadece kurum içinde ele alınan bir doğrulama hizmeti sunan yorumların yazılması, cep telefonları ile haber değeri taşıyan olayların videoya alınıp YouTube ya da haber sitelerine gönderilmesi, doğal afetler hakkında bilgi derlemek için cep telefonlarından SMS yollanması, kitle kaynak kullanımı tekniği ile binlerce belgenin incelenmesi ve haber değeri taşıyan bilgiyi bulmak için birlikte çalışılması, profesyonel gazeteciler ile izleyicilerin haber üretimindeki işbirliğine dair örnekler arasında sayılabilir.
Günümüzde bilişim teknolojileri kullanımının dramatik bir şekilde yayılmasının sonucu olarak milyonlarca belgenin depolanması için gereken maliyetlerdeki belirgin düşüş ve ağ faktörünün bilgiyi anında çoğaltılabilir ve yayılabilir hâle getirmesi, devletlere ve şirketlere ait sırların saklanmasını oldukça güçleştirmiştir.
Sızıntı gazeteciliği modelinin iki adet organizasyonel bileşeni vardır.
Bilgi sızdırma platformunun ağ temelli ve gayrimerkezi örgütlenme yapısı ve bilgi sızıntısının aktörlerine sunduğu güvenlik ve mahremiyet imkânları.
Sızıntı gazeteciliği, sızıntıların gönderildiği internet ortamının karakteristik özellikleri itibarıyla ağ mantığına dayalı, gayrimerkezi, etkileşimli ve kullanıcı denetimli bir mimariye sahiptir.
Sürece dâhil aktörlerin motivasyonları, sızıntı gazeteciliğinin insan yönünü ortaya koyar. Motivasyon, bilgi uçurma eyleminin ve dolayısıyla sızıntı gazeteciliğinin önemli bir bileşenidir. Bilgi uçurucuyu, bir haksızlığın gerçekleştiğine ve bunun düzeltilmesi gerektiğine olan güçlü inancı motive eder ve bu motivasyon, bilgi uçurucuların ortaya çıkarak haksızlığı bildirmelerinde itici güç olur.
İktidar ve halk arasındaki asimetrik güç ilişkisini yurttaşlar lehine dengelemesi bağlamında sızıntı gazeteciliği deneyiminin ortaya çıkardığı iki temel sonuç vardır.
Bunlardan ilki, bilgi sızıntılarının muktedirlerin iktidarlarını görünmez kılmak için halktan kitlesel olarak bilgi toplayarak, onu sürekli gözetim altinda tutarak tesis ettiği dünya kurgusuna karşı bir karşı-gözetim aracı olmak. Diğeri, bilgi uçurucuların mahremiyetinin, muktedirlerin baskısına karşı kendilerini korumak için kullandıkları bir öz savunma mekanizması olduğudur.
Yeni siyasal, ekonomik ve iletişimsel düzenin motor gücü olan yeni iletişim ortamlarının günümüzde sağladığı gözetim imkânları üç alan altında tarif edilebilir.
Birincisi, kapitalist toplumda çalışanların iş verimliliğinin sağlanması ve kişisel yaşamlarının gözetlenmesi;
İkincisi, yurttaşların potansiyel birer müşteri olarak kapitalist işletmeler tarafından pazarlama ve satış açısından tüm satın alma ve satın alma ilişkili aktivitelerinin gözetlenmesi;
Son olarak yine yurttaşların devletler ve daha üst bir şemsiye olarak IMF, Dünya Bankası, NATO, AB gibi ulusötesi kurumlar tarafından kapitalist sisteme ve onun konjonktürel koşullarına ayak uydurması amacıyla gözetlenmesi.
Özet olarak sızıntı gazeteciliği, yakın siyasal tarihte güçlü kurumlar hakkındaki bilgileri kamuya açıklayarak insanları dışlayan, baskılayan, ezen ve sömüren asimetrik iktidarın gayretine bir karşı-güç oluşturmaya çalışmak için kullanılan bir eylem biçimi olmuştur. Web 2.0 ile sağlanan teknolojik ilerleme de Sızıntı/Yurttaş Gazeteciliğinin ilerlemesi ve yaygınlaşmasına önayak olmuştur.
Son olarak, muktedirler de bu gelismelere karşılık kendi teknolojik, hukuki önlemlerini almaya baslamışlardır. Bu da belki başka bir yazının konusu olabilir.
Yararlanılan Kaynaklar:
Kitlesel Gözetime Karşı Kolektif Bir Üretim Biçimi Olarak Sızıntı Gazeteciliği, Behlül ÇALIŞKAN
0 comments on “Sızıntı gazeteciliği”