Son günlerde seçim sisteminin yenilenmesine ilişkin tartışmalar gündemde. Son seçimde partiler ittifak yaparak seçime girmiş, seçim barajı ittifak yapan partilerin toplam oyuna göre uygulanmıştı. Ancak milletvekilliği sayılarının hesaplanmasında D’Hondt Sisteminin uygulanmasına devam edilmişti. Bu sistem 1965 seçimleri hariç 1961 yılından beri Türkiye’de uygulanmakta. Belçikalı matematikçi Victor D’Hondt tarafından geliştirilen bu sistemde, bir seçim bölgesinde partinin aldığı oy miktarı o bölge için belirlenen milletvekili sayısına ulaşana kadar 1’den başlayarak bölünüyor. Her partinin bölünme neticesinde elde ettiği sayılar çoktan aza doğru sıralanıyor ve milletvekili sayısı dağıtılıyor, bölge için belirlenen milletvekili sayısına ulaşana kadar devam ediyor. Bir seçim sisteminden beklenen toplumun eğilimlerini yasama organına yansıtmasıdır. Bu işlev temsilde adalet ve yönetimde istikrar ilkeleri vesilesiyle gerçekleşir. Dolayısıyla en demokratik seçim sisteminin kabul edilmesi ve istikrarlı şekilde uygulanması önemlidir. Ancak seçilmişler bir sonraki seçimlerde yeniden seçilmek ya da daha güçlü seçilmek için bu sistemleri değiştirebilir.
Önümüzdeki seçimlerde uygulanması tartışılan seçim sistemi ise daraltılmış bölge seçim sistemi yani gerrymandering. Seçim sistemine müdahale olarak da adlandırılan bu sistem 1813-1814 yıllarında Massachusetts Valisi seçilen Elbridge Thomas Gerry tarafından seçim çevrelerini kendi partisinin çıkarına olacak şekilde düzenlemesidir. Seçim çevresinin yeni hali haritada kuş bakışı olarak kertenkele (salamander)’e benzediğinden bu seçim sistemi iki kelimenin birleşimi olan gerrymandering olarak anılmaya başlanmıştır.
Biz de yeni seçim sistemine ilişkin sosyal medya paylaşımları ve katıldığı yayınlarda yaptığı açıklamalar nedeniyle Can Selçuki ile sohbet ettik. Can Bey Bilkent Üniversitesi Endüstri Mühendisliği bölümünden mezun olduktan sonra Bocconi Üniversitesi’nde Ekonomi ve Sosyal Bilimler alanında yüksek lisans eğitimini tamamlamıştır. 3 sene boyunca Brüksel merkezli Avrupa Politikaları Çalışmaları Merkezi’nde (CEPS) ekonomist olarak çalışmıştır. Daha sonra Dünya Bankası Ankara ofisinde 4 yıl ekonomist olarak çalışmış bölgesel kalkınma, rekabet ve inovasyon politikalarına odaklanmıştır. Şimdi ise İstanbul Ekonomi Araştırma şirketinin Genel Müdürü. Kamuoyu araştırma şirketi, sosyal, siyasi ve ekonomik alanlarda faaliyet gösteriyor. Türkiye Raporu ise bu şirketin çalışma alanlarından biri. Her ay Türkiye çapında anket yapıp basit sonuçlarını web sitesinde yayınlıyor, detaylı sonuçlarını ise üyeleriyle paylaşıyor. Şirket ya da kurumlara yüksek meblağlara satmaktansa 10 TL’ye herkesle paylaşıyor. 2023 seçimleri yaklaşırken seçim sistemine ilişkin değişiklik yapılması gündemde. Dar bölge ve daraltılmış bölge şeklinde iki sistemden bahsediliyor. Bu sistemler nedir kısaca bahseder misiniz?
İki farklı sistem var. Dar bölge ve daraltılmış bölge. Dar bölge sisteminde Türkiye meclisteki vekil sayısına yani 600’e bölünüyor. Her bölgeden 1 vekil çıkıyor. Dünyada farklı yöntemler mevcut. İki turlu da olabilir yani ilk turda tüm adaylar katılır daha sonra aynı ülkemizdeki Cumhurbaşkanlığı seçimi gibi ikinci tura kalabilir. Diğeri de birinci turda en fazla oyu alan milletvekili seçiliyor.
Daraltılmış bölge ise dar bölge ve mevcut sistem arasında bir ara sistem. Şu anda Türkiye’de 87 tane seçim bölgesi var. 81 il ve İstanbul’da 3, Ankara’da, 2 İzmir’de 2, Bursa’da 2 tane. Daraltılmış bölgede her bölgeye 5,7 ya da 10 vekil düşecek şekilde bir yapı getiriliyor.
Türkiye’de şöyle bir durum var. Özellikle muhalefet açısından dezavantajlı durum muhalefet oylarının coğrafi olarak yoğunlaşmış olması. Mesela Ankara örneğinden yola çıkalım. Bugün Çankaya’da CHP’ye oy veren seçmen, diğer yerlerden de vekil çıkmasına yardımcı olurken daraltılmış bölge seçim sisteminde Ankara Çankaya’da CHP’ye oy veren seçmen sadece kendi bölgesinden vekil çıkmasına katkı sağlamış oluyor. Örnek vermek gerekirse dar bölgede her bölgeye yaklaşık 100 bin seçmen düşüyor. 100 bin seçmenli bir bölgede milletvekili seçilmek için 50 bin oyu almanız lazım. Bu kadar oy aldığınızda milletvekili olabiliyorsunuz. Daha fazla aday olduğunda 30-40 binle de kazanabilirsiniz ancak 80 bin oy alsa da bir vekil çıkıyor 50 bin oy alsa da bir vekil çıkıyor. Yani CHP daha fazla vekil çıkarabilecekken bu sistemde daha az vekil çıkarıyor. Dolayısıyla muhalefet oylarının marjinal faydası azalıyor. Bu durum Cumhur İttifakına özellikle meclis seçimlerinde bir avantaj sağlıyor. Ancak bunu tasarlamak çok kolay bir iş değil.
Bunun iki sebebi var. Birincisi bölgelerin sınırlarının nasıl çizileceği ve kimin karar vereceği teknik bir tartışmadan çok demokrasi sorunu. Türkiye’de milletvekili seçilme kanununa göre bölgeleri belirleme yetkisi yüksek seçim kuruluna verilmiş durumda ve kanun şöyle diyor: TÜİK her sene nüfus sayımını açıkladıktan sonra 6 içinde YSK seçim bölgelerini ilan etmelidir. Türkiye’nin koşullarında YSK gibi bir kurumun bunu belirlerken hangi saiklerle bu çalışmayı yapacağını tahmin etmek çok zor değil. Diğer alanlarda olduğu gibi bir şeffaflık ve katılımcılık sorunu olacağını şimdiden öngörmek mümkün. Bu işin teknik tarafı.
Bir de işin siyasi olarak bir zorluğu var. Örneğin dar bölgede çok ciddi işbirliği yapması gerekiyor partilerin. Muhalefet Ak Parti ve MHP’nin bir araya geldiği her yerde bir araya gelmek zorunda. Çünkü öbür türlü oy oranının Cumhur İttifakı oy oranını geçmesi çok mümkün değil. Bu ne demek HDP ve CHP’nin çok yoğun olduğu yerler haricinde bütün bölgelerde muhalefetin teker teker oturup pazarlık yapması gerekiyor. Bu gerçekten zor. Bir de her parti pazarlık yapıp da başka partiye oy verdiği bölgede kendi adayını çıkartmayacak. Bu yerelde memnuniyetsizlik yaratabilir. Bu durum Cumhur İttifakı için de geçerli. Örneğin MHP’nin 48 milletvekili var. MHP, Ak Parti’ye 50 tane vekil istiyorum ona göre listeleri yapalım derse bu 550 yerde aday çıkarmayacağı anlamına gelir. Türkiye’de özellikle küçük yerlerde desteklediğiniz partinin adayı olmak prestij meselesidir kazanamayacağınızı bilseniz dahi aday olmak istersiniz. Bu küskün bir ekip yaratır. Aynı şey Ak Parti için de geçerli. Dolayısıyla dar ve ya daraltılmış bölgede parlamentoda ciddi bir avantaj sağlama potansiyeli olmakla beraber CB seçimi için bir takım küskünler yaratma riski var. Dolayısıyla bir yerden kazandığınızı başka yerde kaybetme riski var. Cumhurbaşkanı seçimi bıçak sırtı olmaktan uzaklaşıyor ancak yine de 2018 rakamlarını temel alırsak hiç kimseyi kaybetme lüksü yok Cumhur İttifakının. Bir de dar veya daraltılmış bölgeye girdiğinizde farklı ve hesaplanamaz yerel dinamikler devreye giriyor. Dolayısıyla çok fazla hareketli bir parçası olan ve tahmini zor bir sistem. Seçim kanunundaki değişiklik dar veya daraltılmış bölge ile ilgili tevatür var ama bildiğimiz şey Cumhur İttifakı birleşenlerinin yüzde 5 barajında mutabık kaldığı. Bu kanun tasarısı muhtemelen tekrar gündeme gelecek. Taslağı o zaman göreceğiz. Fakat gördüğüm kadarıyla bölgelerin yeniden tasarlanması bakımından mutabakat sağlanmış değil. Kuşkusuz mutabakat sağlanamamış olmasında da az önce tarif ettiğim bir takım zorluklar rol oynuyor.
Geçtiğimiz yerel seçimlerde de en azından Ankara için Çayyolu semti Yenimahalle’den Çankaya’ya bağlanmış ya da Amerika seçimlerinde Trump da bu sistemi uygulamaya çalıştı ancak başarısız oldu. Türkiye’de de bu sistem başarısız olabilir mi? Muhalefet partileri neler yapmalı ? Bazı yayın organları çok sayıda mahallenin birbirine bağlandığını ve hatta ilçe nüfusundan bile fazla nüfusa sahip olduğunu söylüyor. Seçim kanunu değişmeden böyle bir uygulama mümkün olabilir mi?
Seçim bölgelerinin sınırlarını avantaj sağlayacak şekilde değiştirmek yani Amerikalıların gerrymandering dediği sisteme denk geliyor. Ama Yenimahalle için bu işe yaramadı. Hem Yenimahalle hem Çankaya için CHP’nin başarısıyla sonuçlandı. Orada da mantık aynıydı. Yenimahalle’nin CHP’ye oy veren kısımlarını zaten CHP’nin kesin kazanıp AK Partinin kesin kaybedeceği Çankaya’ya bağlayarak az önce tarif ettiğim muhalefet oyunun marjinal faydası azaltılmaya çalışıldı. Ancak Fethi Yaşar başka bir başarı gösterdi ve kazandı.
Şu anda muhalefetteki ittifak asgari bir paydada ve sandık beraberliği üzerine kurulu. Dolayısıyla bu durumda muhalefet arası işbirliğinin çok daha somut hale gelmesi gerekir. Özellikle dar bölgede ama daraltılmış bölgede de AK Parti ve MHP’nin bir araya geldiği bölgelerde muhalefetin bir araya gelmeme şansı kalmıyor açıkçası.
Benim mahallelerin birbirine bağlandığı çalışmalardan haberim yok. İdari sınırları değiştirebilirsiniz o başka bir çalışmadır. Ancak seçim bölgelerini değiştirmek YSK’nın yetki alanında. Dolayısıyla seçim kanunu değişmeden bu çalışma yapılamaz.
Türkiye’de muhalefet partileri birbirinden çok uzak ideolojik çizgide hareket ediyor. Özellikle CHP, İyi Parti ve HDP gibi muhalif partilerin bir araya gelmesi mümkün olur mu?
Böyle bir durum olduğunda partiler varoluşsal bir tehditle karşı karşıya kalıyorlar ve partiler böyle bir tehditle karşı karşıya kaldığında ideolojik farklılıklar genelde göz ardı ediliyor. Bu durumda işbirliğinin yolu bulunur. Aynı şu anda olduğu gibi. Bütün partiler 2023 seçimlerine varoluşsal bir tehdit olarak bakıyorlar hem kendi açılardan hem de Türkiye açısından. Dolayısıyla şu anda aslında muhalefet bloğunda farkında olmasalar da siyasi spektrumu çok farklı uçlarda olan partilerin asgari bir müşterekte buluşabildiğini düşünüyoruz. Yani böyle bir sistem değişikliğinde aynı mantıkla ben muhalefet partilerinin bir araya gelebileceğini değerlendiriyorum. Ancak zor bir iş.
Katıldığınız bazı yayınlarda ve sosyal medyada daraltılmış bölge seçim sisteminin uzun vadede daha demokratik bir sistem olacağını belirtiyorsunuz. Seçmen ve vekil ilişkine ek olarak bu şekilde ifade etmenizin sebepleri nelerdir?
Ülkenin koşullarından bağımsız olarak bakarsanız seçenle seçileni yani vekili yakınlaştıran bir sistem. Şimdi bir tane listeye oy veriyoruz. Birçok kişi vekilin adını dahi bilmiyor. Bu sistem teoride seçmenle seçileni yakınlaştırıyor ve vekilin sorumluluğunu artıran, vekilliği genel merkezin ya da genel başkanın kıskacından kurtaran bir sistem. Fakat nerede ve nasıl uygulandığı önemli. Tabii bu tek başına sistemi demokratik hale getirecek bir uygulama değil, buna ek olarak başka şeyler de yapmanız lazım. Örneğin siz vekilleri daha sorumlu hale getiriyorsanız yereldeki idarenin yetkilerini daha farklı düşünmeniz lazım. Eğer yerel dinamikler vekillerin seçimiyle ilgili bu kadar rol oynayacaksa meclisin teknik kapasitesini kaybetmemesi adına Türkiye vekilliği kavramı geri getirilebilir. Yerellik arttıkça bir takım teknik ve profesyonel yeterlilikler azalıyor ama tabii ki mecliste bir denge gözetilmek durumunda. Bu denge hem teknik profesyonel yeterlilikleri olan bir takım vekiller hem de siyasi temsil yeteneği olan vekiller olmalı ve burada bir denge olmalı. Çünkü bir yandan hem millet iradesinin tecelli etmesi lazım ancak görevini layıkıyla yapabilmesi için teknik ve profesyonel bir kapasiteye de sahip olması lazım. Dolayısıyla bu denge tutturulmalı. 280 karakterde açıklamak çok kolay olmuyor ancak bana göre sistemin bir kısmını demokratikleştiriyor. Çünkü hesap verilebilirliği artırıyor, vekilinizi tanıyorsunuz mahallede gördüğünüz bir insan haline geliyor. Tabii tek başına sistemi demokratikleştirir demek eksik bir değerlendirme olur. Bu sisteme ek olarak başka dönüşümlerinde yapılması gerekir. Şu haliyle bir değişiklik maç devam ederken oyunun kurallarını değiştirmek demektir. Neden maç devam ederken oyunun kurallarını değiştirirsiniz. Çünkü kazanamayacağınıza dair şüpheniz artıyordur. Tek başına seçim sistemini değiştirmek demokratikleşme yönünde atılacak bir adım olmaz.
0 comments on “Can Selçuki: Maç devam ederken oyunun kuralları değişiyor”