Sevgili Mustafa Coşar, Çankaya Kent Konseyi olarak mayıs ayında birinci yılınızı dolduracaksınız. Sizinle biraz kent konseylerinin mantığını ve bugünkü durumunu konuşmak istiyoruz.
Çankaya Kent konseyinin öyküsünü yazmaya başladığımız ikinci döneme giriyoruz. Burada kritik bir tartışmayı açmak isterim.
Tarihsel bir eşikteyiz. 31 Mart 2019 yerel seçimleri bize yeni bir davranış biçimini mecbur kılıyor. Geçmiş dönemlerde de birkaç kez olduğu gibi sorumluluğu yerel yönetimlere yüklüyor. Ben bu dönemi de böyle bir bakış açısıyla ele almamız gerektiğini, bir tarihsel dönemde kendimizi şu ya da bu görevleri alan insanlar olarak görmemiz gerektiğini düşünüyorum. Diğer türlüsü çok ciddi bir zaiyatı gündeme getirir. Ülkenin daha demokratik bir yapıya, daha özgürlükçü bir ilişki biçimine kavuşması için böyle bir dönemeçte olduğumuzu düşünüyorum. Kent konseyleri burada rolünü abartmadan ama küçümsemeden de bir misyon biçmelidir kendisine. Buna inanıyorum ve bunun için çaba sarfediyorum.
Kent konseyleri çalışmaları bağlamına dönersek kent konseyinin ne olmaması gerektiği konusunda naçizane bazı uyarılar yapmak isterim.
- Kent konseylerini bizim dar anlamlı siyaset kültürümüzden kaynaklı zeminler olarak bir siyasal sıçrama tahtası olarak görmemek lazım.
- Kent konseylerini dar demokratik kitle örgütü içeriğiyle görmemek lazım.
- Etkinlikler yapan basit bir etkinlik örgütü olarak görmemek lazım.
- Siyasetin geçmişten gelen “alkış ve eleştiri paradoksu”na sokarak, kent konseyini belediye başkanını illa eleştirecek ya da illa alkışlayacak gibi görmemek lazım.
- Bir siyasi partinin çalışma alanı, propaganda aracıymış gibi görmemek gerekir.
Bu bakış açıları kent konseylerini daraltıcı, küçültücü ve geriye saran bir mekanizma haline getirir ve o tarihsel eşiğin olanaklarını yaratacak, ufkunu, vizyonunu genişletecek bir zemin olmaktan, heyecan verici bir başlangıç olmaktan uzağa götürür. Bunlara dikkate almak gerekir diye düşünüyorum
Kent konseyi kavramına önemli anlamlar yüklediğinizi görüyoruz. Yeni dönem için bu yaklaşımınızdan bahseder misiniz?
Önümüzdeki döneme ilişkin yaklaşımım şudur; kent konseylerinin birkaç tartışmayı toplumun tüm kesimlerine açması lazım. Bunları tartışmaya ve hayata geçirmeye çalışacağız.
1. Yerel yönetim kavramı iktidarın yeniden kurgulanması bağlamında yeniden tartışılmalıdır
Birincisi yerel yönetimler kavramı tartışmasıdır. Bu geçmişte de yapılan ama yeniden düşünülmesi gereken bir iktidar tartışmasıdır. Kent konseyleri ve yerel yönetimlerin, sundukları ciddi olanaklarla yatay ve demokratik bir biçimde iktidarın yeniden kurgulanması ve yeni bir deneyim olarak tarih sahnesine çıkması yönünde ciddi bir olanak sunduğunu düşünüyorum. Kent konseyleri bunun küçümsenmeyecek bir aracı ve zeminidir. Öncelikli kişisel yaklaşımım budur.
2. Kent konseyleri “kamusal alan” tartışmasını başlatmalıdır
Diğer taraftan, uzunca bir dönemdir hem yerel yönetimlerde hem de merkezi iktidarda bulunan siyasi anlayışın ülkeyi getirdiği biçimlerden kaynaklı çok ciddi bir sorunla karşı karşıyayız. Bu da yerel yönetimlerin en önemli tartışma ve kendisini üretme alanlarından birisi olan “kamusal alan” tartışmasıdır.
Kent konseylerinin fikri düzeyde bir kamusal alan tartışması yapması gerektiğine, bunu yaptırması gerektiğine, bütün meclislerinde yaygın bir biçimde bunu gündem yapması gerektiğine inanıyorum.
Biraz önce de söylediğim gibi kamusal alanın da yeniden inşası ve talep edilmesi gerekmektedir. Bu tabii ki, sadece kent konseylerine ilişkin bir tartışma değildir.
Bu bir merkezi iktidar sorunudur ama biz yurttaş olarak bunu tartışıp yeniden inşa edilecek zeminde tarif edebiliriz. Kent konseyleri bağlamında elektrik ücretsiz olsun, gaz ücretsiz olsun, ulaşım ücretsiz olsun, barınma ücretsiz olsun gibi büyük laflar etmek durumunda değilim ama kentin sokaklarını, caddelerini yeniden talep etmek, kentlilere açmak ve bu konuda da projeler ve programlar üretmek, kamusal alanın yeniden örgütlenmesi bilincini açığa çıkaracak bir alan sunuyor bize. Bu çerçevede “kamusal alan” tartışmasını kent konseylerinin başlatacağı ve bütün kentlerimize bir öneri olarak sunacağı bir zemin olarak görüyorum.
3. Demokratik katılımı güçlendirecek bir kültürel atmosfer yaratılmalıdır
Üçüncü bir başlıkta ele almamız gereken ve geçmişten beri gelen bir davranış biçimimiz var; demokratik katılım biçiminde aslında sandıksal demokrasinin önümüze getirdiği ve bir oy fazla alanın kazandığı, bir oy eksik alanın kaybettiği bir katılım ilişkisi yürütüyoruz.
Bence kent konseyleri bu sürece, bu yaklaşıma ciddi bir eleştiri getirmeli ve kazanma kaybetme ikileminin dışında, toplumun yeniden kendisini birarada yaşadığını hissedebileceği, bu arada yeni motivasyonlar ve çalışmalar yapabileceği bir fikri yaklaşım oluşturmalıdır.
Ben demokratik bir kültürün yaratılması açısından müzakere yaklaşımının, birbirini ikna etme arayışının merkeze konulduğu demokratik bir işleyişin kent konseyleri açısından önemli olduğunu düşünüyorum. Birileri bunu siyaset yapmanın ya da siyaseti yönetmenin bir manüpilasyon aracı olarak görebilir ama ayrışma siyaseti her alanda gündemde ve bu toplumları birbirinden uzaklaştıran ve düşmanlaştıran bir zemin oluşturuyor. Bizim bunu ortadan kaldıracak bir kültürel atmosfere ihtiyacımız olduğunu düşünüyorum.
Kent konseylerinin toplumun hemen hemen tüm kesimiyle bir çalışma zemini olmasından da kaynaklı buna çok ciddi bir olanak sunabileceğini düşünüyorum.
Kent konseylerinin geçmişi eski aslında. Buna rağmen hala bir fikirsel altyapı eksikliğini dile getirdiğinizi görüyoruz…
Kent konseyleri biliyorsunuz 1992’de Rio’da Yeryüzü Konferansı’ndan sonra Türkiye’de yasal mevzuata girmiş ve 2006’da resmi gazetede yayınlanmış ve ciddi bir biçim olarak Türkiye’nin yerel yönetimler gündemine girmiş iyi bir uygulama.
Bu çalışmayı yürüten örnek gösterilecek yerler var. Ama kent konseylerinin kendisini bir siyasal anlayışla değil toplumun örgütlü örgütsüz tüm kesimlerini birarada tutabilme ve bunların hem fikir geliştirme hem bir proje geliştirme hem de bu projelerini bir deneyim olarak yaşayabilmelerine olanak sağlayan yatay bir yapı olmasından kaynaklı çok ciddi olanak sunduğunu düşünüyorum.
Türkiye açısından baktığımızda 2 bine yakın belediyemiz var, 250 civarında kent konseyi olduğunu ve 150’sinin şöyle ya da böyle çalıştığını düşünürsek aslında bu işte de ne kadar işin başında olduğumuz görülüyor.
Kent konseylerinin bu dönemde yerel yönetimlerin dönüştürücü gücünün tekrar hissedildiği bir dönemde yerini alması gerekir. Bunun da basit, etkinlik yapma düzleminde değil –piknik yapmak, kermes yapmak, sinema günleri düzenlemek– bunları reddederek söylemiyorum ama varoluş gerekçesini ve vizyonunu buradan kopartarak daha güçlü bir biçimde aslında bir anlamda düşünsel bir zemine müdahale edebilecek bir olanak olduğunu görmemiz gerekir.
Güzel taraflarından birini ifade edeyim, 31 Mart’tan sonra yeni bir farkındalık kazandı bu; bir iyimserlikten bahsedebilirim size. Kent konseylerinin ortak deneyim oluşturmak için kurduğu yapılar var. Bu platformlarda çabalarını ciddi olarak arttırdılar. Cumhuriyet Halk Partisi de bu konuda ciddi adımlar attı, tüm belediyelerine anketler göndererek kent konseyleri konusunda bilgi istedi. Diğer partilerde de bu anlamda çok ciddi çabalar var. Bu çabalardan ben çok umutluyum.
Bu umutlarınızı somut olarak nasıl bir anlayışla, nasıl bir programla yürüteceksiniz?
Önümüzdeki dönem için Sanayi 4.0 çalışmalarıyla da bağlantılı düşünerek geleneksel zeminlerin yeniden tarif edileceği ve bambaşka durumun açığa çıkacağı nanoteknoloji, e-ticaretin hakim olacağı ve bunun sadece pozitif sonuçlarının olmayacağı çok ciddi problemlerinin olacağı dönemde kent konseyinin çok ciddi çalışmalar yapması gerektiğini düşünüyorum.
Gündemimiz İklim, Su, Enerji ve Gıda
Biz 4 ana konuyu stratejik sorun ve çalışma alanı olarak gördük. Bunlar iklim, su, enerji ve gıda.
Bu dört ana konuda ulusal düzeyde araştırma çalışmaları yapmasını önümüze koyduk. Bunu hem paydaşlarımıza, hem belediyemize hem de merkezi iktidara raporlar sunmak istiyoruz.
Semtlerimizden bunu destekleyecek çok ciddi geri dönüşler alıyoruz. 100.yıl semt meclisimiz semt bostanları tartışmasını gündeme getirdi. Gıda konusunda büyük batılı ülkelerde de ciddi çözüm getiriyor bu kent bostanı konusu.
Kent Akademisini kuruyoruz
Kent çalışmaları konusunda bilimsel bir merkezin oluşturulması gerektiğini düşünüyoruz. Bunun için bir “Kent Akademisi” çalışmamız var. Bunun için bir danışma meclisi kurarak hangi konularda çalışmalar yürüteceğimize, önceliklerimize karar vereceğiz.
Bu konuda önümüzdeki bazı başlıkları örnek vermek isterim; yerel yönetimler tarihi, kamusal alanın inşası, kentsel mimari-kültürel varlıklar ve kent hafızası, istihdam-kaynak yaratma ve üreticilik, göç-mültecilik ve nüfus hareketleri, katılımcı demokrasi. Burada sadece konuları bilimsel olarak tartışmak değil bir kent kitaplığı oluşturmak için çalışmalar üreteceğiz.
Bu çalışmaların bir erken müjdecisi olarak Ankara Üniversitesi DTCF dekanlığı sosyoloji bölümü aracılığıyla bizimler bir protokol imzalama noktasına geldi. Bu da bizim çalışmalarımızın boşa gitmeyeceğinin bir görüntüsü. Bütün mahallelerimizde sosyoloji öğrencilerinin ve akademisyenlerinin çalışmalar yürüteceği bir Çankaya düşünün… Bu çok ciddi bir sonuç üretecektir. Buradan yola çıkarak biz kenti anlayabilme ve dönüştürebilme, öneriler sunabilme şansına sahip olacağız.
Yaşam Dostu Ekolojik Köy
Bir çalışma daha var o da “Yaşam Dostu Ekolojik Köy” projesi. Ümit ediyoruz ki, bu da Çankaya Belediyemiz ve Ankara Büyükşehir Belediyemizle birlikte yürütebileceğiz bir çalışma olacak. Birkaç bin dönümlük örnek alan yaratarak hem yaşlılar, hem engelliler, hem de gençlerin bir arada üretip, tüketebileceği bir örnek yaratacağız.
Sıfır Atık
“Sıfır Atık” konusunda çalışma başlatacağız. Bunun içinde önemli projeler geliştiriyoruz.
Proje Fabrikası kurduk
Yine üzerinden önemle durduğumuz bir “proje fabrikamız” var. Sosyal inovasyonu gerçekleştirmek için bölgesel kalkınma konusunda özellikle dezavantajlı gruplara proje yazma ve uygulama eğitimi verecek bir fabrika kurduk. Bu da önemli çalışmalar yapıyor.
1 comments on “Mustafa Coşar: Kent konseylerinin fikirsel altyapısını güçlendirmeliyiz”