Haziran 2006’ya kadar yaptığımız toplantılarda gördük ki, solda yenilenme aslında destekleniyor ama herkes solda yenilenme kavramını aynı şekilde anlamıyor. Sol’da yenilenme isteyenlerin bir bölümü yeni bir parti kurulmasını istiyor, bir bölümü CHP içinde çalışılmasını istiyor, bir bölümü de solda çok sayıda partinin ve çevrenin bir araya gelmesini istiyor. Dolayısıyla bir yandan solda yenilenme için pozitif bir reaksiyon var ama onun içeriğini doldurma konusuna gelince farklı farklı yaklaşımlar gördük.
Siz solda yenilenmeden ne anlıyorsunuz?
Solda yenilenmeden biz üç düzeyde yenilenmeyi anlıyoruz.
Bunlardan bir tanesi program ve söylem düzeyinde yenilenme.
Yani Türkiye’de sosyal demokrat bir partinin, hareketin Türkiye’nin sorunlarına ve dünyanın sorunlarına bakış açısı ne olmalıdır, bu konu üzerinde çalıştık. Şimdi bunu biraz açayım diğer iki noktaya geçmeden önce. Türkiye’nin sorunlarına baktığımız zaman Türkiye’de sol parti olarak kabul edilen CHP partisi aslında bürokratlar tarafından kurulmuş bir parti. Türkiye kapitalistleşmeye geç başlamış bir ülke olduğu için CHP kurulduğu zaman Türkiye’de toplumda ağırlığını koyabilecek bir işçi sınıfı yoktu. Aynı zamanda eğitim düzeyi çok düşüktü. Kentleşme düzeyi çok düşüktü. Türkiye’nin sosyal yapısı, batılı anlamda bir sosyal demokrat parti üretmeye yeterli değildi. Durum bu olunca sonraki yıllarda CHP, kendisini sosyal demokrat olarak nitelese de, o kuruluş tarihinden gelen özelliklerinin etkisi altında kaldı devamlı olarak.
Örneğin devlet yurttaş ilişkisinde çoğu zaman devletten yana bir parti oldu. Merkez yerel yönetim ilişkisinde çoğu zaman merkezden yana, merkeziyetçi bir parti oldu. Çalışan sınıflarla bürokratların karşılıklı konumlarında öncelikle bürokratlardan yana bir parti oldu. Uzun bir süre zaten tek tip bir toplum yaratma politikaları uygulandığı için, Kürt sorununa karşı yeterince özgürlükçü olmadı. Aynı şekilde toplumun çeşitli alanlardaki özgürlük taleplerine, beklentilerine öncülük edemedi.
Şuna özellikle yöneldik, Türkiye’de sol’un mutlaka özgürlükleri ciddi şekilde savunması gerekir; devlet karşısında yurttaşı ve temel haklarını savunmak demektir. Dolayısıyla en geniş fikir, ifade özgürlüğünü savunmak demektir, en geniş örgütlenme özgürlüğünü savunmak demektir. Ve devlet karşısında yurttaşın ezilmemesi demektir, aktif bir yurttaş olabilmesi demektir, örgütlü topluma yönelebilmesi demektir.
Kürt sorunuyla ilgili olarak da artık 30’ların 40’ların çözümlerinin bugün için hiç geçerli olmadığını ortaya koymaya çalıştık. Türkiye’de bir Kürt sorunu, Kürt realitesi vardır. Bu sadece hepimiz kardeşiz veya 1000 yıldır bir arada yaşadık demekle geçiştirilecek bir problem değildir. Dolayısıyla bu konuda aktif reformlar yapılması gerekir.
Bu konuda AKP’nin attığı bazı adımları da olumlu karşıladık ve destekledik; bunlardan bir tanesi TRTŞEŞ’in açılması mesela. Bunu olumlu karşıladık. Bu konuda CHP, devlet böyle bir kanal açmamalı tezini savundu. Aynı şekilde üniversitelerde Kürt dili ve edebiyatı bölümleri açılmasını savunduk, destekledik. Aynı şekilde Kürtçenin en azından bir seçimlik dil olarak öğrenilebilmesi lazım devlet okullarında, bunu savunduk. İnsanlar çocuklarına istedikleri dilde isim verebilmeli, bunu savunduk. Dolayısıyla biz özgürlükler açısından gerek devlet yurttaş ilişkisinde, gerek merkez yerel yönetim ilişkisinde, gerek Kürt sorununda gerek Türkiye’deki bütün Müslüman olmayan azınlıklar konusunda özgürlükçü bir tavra sahibiz.
Avrupa Birliği ile ilgili bakışınız nedir?
Şimdi bu tavır yanında Avrupa birliği ile ilgili ilke olarak Türkiye’nin girmesi yönünde bir bakışa sahibiz. Türkiye girme kararını ısrarlı bir şekilde ortaya koymalıdır ve çaba göstermelidir. Bu konudaki engellerin de farkındayız, bilincindeyiz. Dolayısıyla Türkiye AB’ye girmelidir derken ne pahasına olursa olsun girmelidir dememek gerekir. Ama girmek için kararlı bir çaba göstermelidir. Şimdi program ve söylemle ilgili yenilenmeyi bu gibi noktalarda görüyoruz.
İkincisi nedir?
İkincisi siyaset yapma tarzıyla ilgili yenilenme.
Türkiye’de siyaset yapma tarzı aslında siyasetin çözüm üretmesini engelliyor, tersine zaman zaman yeni sorunlar yaratıyor. Ne demek istiyorum?
Örneğin parti içi demokrasi partilerimizin hiçbirinde yeterince yok, parti içi eleştiri özeleştiri hiçbirinde yok. Başkanlar aşırı kuvvetli bütün partilerimizde. Başkanlar aşırı kuvvetli olduğu için ve aynı zamanda ön seçim olmadığı için bir yere gelmek isteyen kişiler kendini lidere beğendirmek zorunda hissediyorlar. Dolayısıyla liyakat yerine lidere itaat ön plana geçiyor. Bütün bu çerçeveye baktığımızda siyaset yapma tarzının değiştirilmesi gerekli. Nasıl değiştirilmesi gerekli? Çok daha katılımcı olması lazım, çok daha demokratik olması lazım, eleştiri özeleştiriye açık olması lazım, ön seçimi mutlaka içermesi lazım, ayrıca parti içi eğitime çok daha fazla önem verilmesi lazım. Yani insanların bulundukları partinin dünya görüşünün tarihsel olarak nerden geldiğini bilmesi lazım. Dünyada solun nereye gittiğini bilmesi lazım. Küreselleşmenin artısını eksisini bilmesi lazım. Bunların hepsi için kuvvetli bir parti içi eğitim gerekiyor. Nihayet, kadınların ve gençlerin çok ciddi oranda katılması lazım. Demek ki siyaset yapma tarzında bir yenilenmeyi önemsiyoruz, lider hegemonyasının mutlaka aşılması gerekli.
Üçüncüsü de kadrolar herhalde.
Evet, üçüncüsü kadrolarda yenilenme.
Yani kadrolar dediğimiz zaman öncelikle kadınların katılımının çok desteklenmesi ve önünün açılması. İkincisi gençlerin katılımının desteklenmesi ve önünün açılması. Üçüncüsü de siyasete çok çeşitli uzmanlık alanlarından insanların katılabilmesi.
Bugünkü siyaset yapma tarzı siyaseti çok fazla profesyonelleştirmiş durumda. Yani bugünkü siyaset yapma tarzı insanlara “siz 24 saatinizi veremiyorsanız siyaset yapamazsınız” anlamına gelen bir tavır içinde. Siyaset bazı durumlarda tabii ki 24 saati gerektirir, bazı kişilerin gündüzlerini ve gecelerini siyasete ayırması gerekebilir. Ama bütün topluma bu şartı koyarsak toplumum bütününün full-time siyasetçi olması mümkün değildir. Dolayısıyla full-time siyasetçi olamayacak insanların siyasete katmanın kanallarını açmak gerekir.
Bu ne demek? Şu demek; bir yerde öğretmenlik yapan kişi, bir yerde fabrikada muhasebe müdürlüğü yapan kişi, bir yerde kendi dükkanında meyve satan bir kişiyi siyasete katmanın yollarını yaratması lazım siyasetin. Dolayısıyla kadrolarda yenilenme dediğimizde bu sadece, bugünküler yerlerini boşaltsın yeni insanlar gelsin anlamında değil, daha geniş çaplı bir şey olarak görüyoruz. Daha geniş çaplı bir şey görüyoruz ama gençleşme dediğimiz zaman ve parti içi demokrasi dediğimiz zaman, aslında bu şartları yerine getirirsek, çok sayıda genç alırsak ve parti içi demokrasiyi tam anlamıyla işletirsek o zaman zaten kendiliğinden yer değiştirmeler olacak demektir. İdeali de budur zaten. Aksi takdirde bugün başta olan 25 kişi çekilir yerine yeni 25 kişi geçer ama mekanizmalar aynı kalırsa, problem devam edecek demektir. Batı sosyal demokrat partilerine baktığımız zaman insanlar çok erken yaşta üye oluyorlar, çok erken yaşta yetkili yerlere geliyorlar, hatta Türkiye ölçülerine göre erken yaşta siyasetten ayrılıp emekli bile oluyorlar. Türkiye’nin de böyle bir yapıya geçmesi lazım. Dolayısıyla özetleyecek olursam; program söylem düzeyinde bir yenilenme, ikincisi siyaset yapma tarzında bir yenilenme, üçüncüsü kadrolarda bir yenilenme. Şimdi bu üçünü kendimiz çalıştık tartıştık Anadolu’da çeşitli yerlerde panellerde tartıştık ve bunlar üzerinde Türkiye’de solun bir yenilenmeye ihtiyaç gösterdiği kanaatindeyiz.
Sol bu yenilenmeyi yapmadığı takdirde ne olur?
Bunu yapmadığı takdirde Türkiye’de solun tek başına iktidara gelmesi şansı sıfıra yakın, son derece düşük. Çünkü devlet yurttaş ilişkisinde CHP bugüne kadar hep devlet partisi olarak algılandı. Örneğin 12 Eylül’den çok mağdur oldu CHP, buna kimse itiraz edemez, ama aynı zamanda 28 Şubat’a, 27 Nisan’a hep yakın bir parti olarak algılandı. Dolayısıyla halkın iradesi yerine askerin iradesi CHP’ye daha yakın gözüktü. Bu anlayışı değiştirebilmesi lazım.
Aynı şekilde halkın örf ve adetlerine daha yabancı bir parti gibi algılandı. Bütün bu problemlerin aşılabilmesi lazım. Aksi takdirde halka gitmek, gecekondulara gitmek, varoşlara gitmek sözleri hepsi havada kalır. Gittiğiniz zaman iletişim kurabilmeniz önemli, oradaki insanların size başka dünyadan gelmişsiniz gibi bakmaması önemli. Dolayısıyla buralarda Türkiye’de sol’un kapsamlı yenilenmeye ihtiyacı var.
Biraz kendimden de kaynaklı olarak bu gençlik konusuna değinmek istiyorum. Gençleri siyasete nasıl çekmek mümkün olacak?
Gençlerle ilgili sorun tabii kolay yanıtlanacak bir sorun değil açıkçası. Birkaç tane noktaya değineceğim.
Bunlardan bir tanesi, bir kere gençlere ikinci sınıf işleri yaptırmayı hiçbir zaman düşünmüyoruz. Geçmiş siyaset pratiğinde gençler afiş asar vs gibi bir anlayış vardı, biz onu benimsemiyoruz. Mümkün mertebe gençlerle iç içe girmeyi amaçlıyoruz, gençler bir yandan kendi gruplarını oluştursunlar ama bir yandan da daha yetişkinlerle de iç içe olsunlar. Devamlı ayrı bir alanda kalıp ikinci küme gibi olmasınlar. Çok parlak genç arkadaşlar da var. Bir de günümüz gerçeği facebook veya twitter, gençler daha iyi biliyor ve uyguluyor. Dolayısıyla yaşlıların da gençlerden öğreneceği bir şeyler var ifadesi bugün bir geçeklik kazanmış durumda, boş bir laf değil.
İkinci nokta, benim gibi bazı kişiler yüksek öğretim alanında görev yaptığımız için şunu çok rahat gözlemliyoruz; bugünün gençleriyle ilgili aşırı genellemeler yanlış. Yani “bugünün gençleri politikaya ilgi duymuyor” çok aşırı bir genelle veya “bugünün gençleri çok bireyci”, bu çok aşırı bir genelleme. Gençler içinde toplumsal sorunlara çok ilgi duyan insanlar var, parti politikasına ilgi duyanlar az. Ama bu politikaya genel anlamda ilgi duyan az anlamına gelmiyor. Benim de hep söylediğim şöyle bir şey var; ben de bugün 20 yaşında olsaydım, bugünkü partilere girip üye olmayı istemezdim, bana da cazip gelmezdi. Ama politikaya ilgi duyan bir insanım. Gençlere ilginç gelmemesi bugünkü siyaset tarzının bir eksiği. Gençlerin bir eksiği değil.
Dolayısıyla üniversitelerdeki çeşitli gençlik kulüplerine, faaliyetlerine baktığımız zaman çok sayıda genç var siyasi konularla ilgilenebilecek, toplumsal konularla ilgilenebilecek. O zaman çıkış yolu bir tek şu kalıyor bence; bizim anladığımız siyaseti gençlere empoze etmek yerine gençlerin nasıl bir siyaset anlayışına sahip olduğunu bizim görmemiz lazım. Yani onlar ne yapmak istiyorsa onun önünü açmamız lazım.
Gençlerin de buna karşılık tabii çok hızlı bir şekilde sonuç beklememesi lazım. Gençlerin de “6 aydır çalışıyoruz Türkiye’de değişen hiçbir şey yok” diye düşünmemesi lazım. Toplumlar kolay değişmiyor, toplumlar uzun sürede değişiyor. Küçük küçük katkılar birike birike değişiyor. Dolayısıyla sabırlı ve uzun vadeli bakmak lazım. Bizim içimizde genç çok mu? Genç istediğimiz kadar değil. Ankara’da ve İstanbul’da genç arkadaşlarımız var, kimi öğrenci kimi araştırma görevlisi.
Tabii gençleri kazanmak için bizim daha fazla çaba göstermemiz lazım ama onlara ulaşacak olan yine diğer gençler.
Sizin öğrencileriniz ne düşünüyor bu konuda?
Branşlara göre, fakültelere göre öğrencilerin siyasete ilgisinin değiştiğini düşünüyorum. Yani belli mühendislik dallarında veya matematik fizik dallarında daha az olabilir, siyaset bilimi, uluslararası ilişkiler, ekonomide daha fazla olabilir. Hukukta daha fazla. Daha fazla olan alanlarda konuşanlar oluyor. Yani Türkiye’deki yerleşik siyasi harekete göre siyasi partilerin dışındaki hareketlere daha fazla sempati duyuyorlar. Daha doğru buluyorlar, daha yararlı görüyorlar. Çünkü gençlerin de siyasetin bugün yapılan tarzına çok ilgi duymaları o kadar kolay bir şey değil. Siyaset böyle yapılmamalı diye düşünüyorlar.
Uzlaşmaya, mutabakata, görüş alışverişine çok kapalı bir siyaset tarzı var ülkemizde. Çok çatışmacı bir üslupla yapılıyor siyaset, uzlaşıcı bir üslupla yapılmıyor, çözüm odaklı yapılmıyor. Devamlı birbirine gol atmaya çalışan takımlar gibi yapılıyor siyaset.
Kenardan bakan insanların da bundan mutlu olması mümkün değil. Çünkü bu ilişki tarzından çözüm çıkmaz, böyle bir ilişki tarzından zıtlaşma çıkar, inatlaşma çıkar ve bunu toplum görüyor. Böyle olmamalı, bunu biliyor.
Aynı şekilde siyaset bütün topluma açık olmadığı için rant paylaşımı çok ön plana geçiyor, bunu görüyor insanlar. Tam her seferinde ayrıntılı olarak bilmese dahi olayları rant paylaşımının bugün siyasette çok önemli bir rol oynadığını biliyor. Bundan da hoşnut değil haklı olarak.
Gençlerin siyasetle ilgili olanları ya radikal uçlara doğru gidiyor ya da partilerin dışındaki siyasi hareketlere destek olmayı daha cazip buluyorlar.
0 comments on “BURHAN ŞENATALAR: TÜRKİYE’DE SOL’UN ÖZGÜRLÜKLERİ CİDDİ ŞEKİLDE SAVUNMASI GEREKİR”