Kıbrıslıların en büyük takıntısı Kıbrıs sorunudur.
Bunu keşfetmek, adada sürekli yaşamaya başladıktan sonra, beni en çok şaşırtan şey oldu.
Bütün konuşmalar bir noktada Kıbrıs konusuna takılıyor. Ne kadar “Lütfen biraz da başka şey konuşalım,” desem de konu değişmiyor.
Yirmiye yakın günlük gazetenin her Allah’ın günü ana konusu, Kıbrıs sorunudur. Sayısız köşe yazarının da.
Buna karşılık sorunun çözümü konusunda bir milim ileriye gidilemiyor.
Bu sorun (çok basitleştirecek olursak), iki aşamada meydana geldi:
- 1963’te Rumlar, Türkleri ortak devletin dışına itip bütün adanın idaresini ellerine geçirdiler ve katliam da dahil, değişik yöntemlerle Türksüz bir ada yaratmaya giriştiler.
- 1974’t Türkiye müdahale ederek kuzeyde Türklerin, güneyde Rumların yaşadığı adayı iki etnik bölgeye ayırdı.
O gün bugündür Kıbrıs’ta, biri tanınmış diğeri tanınmamış (ve hiçbir zaman tanınmayacak) iki devlet var.
Ve gene o gün bugündür adayı birleştirmek için görüşmeler yapılıyor.
Ama Gordion düğümü çözülemiyor. Çözülemeyecek.
Bunun bir kitap dolusu nedeni var.
Ama gene çok basite indirgeyecek olursak, ana neden; Kıbrıslı Rumların 1974’te kaybettikleri mülklerini geri almak istemeleri, Türklerin bunları vermeye yanaşmamasıdır.
1974’te Türk nüfusu, ada nüfusunun yüzde yirmisini teşkil ediyordu. Kıbrıs Cumhuriyeti Tapu Dairesi’nin resmi verilerine göre, mülklerin de yüzde on yedisine sahiptiler.
Bugün de Türkler nüfus olarak hala yüzde yirmidir. Ama Rum mallarına konarak mülkün neredeyse yüzde kırkına sahip oldular. Üstelik en güzel ve değerli mülkün.
Rum, malını geri alamazsa seninle neden barışsın, neden 1963’te gasp ettiği devleti seninle paylaşsın?
Bir örnek verecek olursam:
Resmi verilere göre, nehirler, yollar, ormanlar, göller, devlet arazileri ve azınlık malları dışında Girne’de (ki adanın en güzel yeridir) mülkiyet bölüşümü şöyle idi:
Rumlar: %70,5
Türkler: %16,5
Bugün:
Rumlar: 0
Türkler: %87
Bu dağılım, adil olmadığı gibi uluslararası hukuka da uygun değildir.
Nitekim, Uluslararası Adalet Divanı’nın bu durumun değiştirilmesini emreden bir kararı var. Mahkeme tarafından Kıbrıslı Türklere üç seçenek verildi: Rumlara mülklerini iade etmek, tazminat ödemek veya Güney’deki Türk malları ile takas etmek.
Kıbrıslı Türkler, bu amaçla kurulan Taşınmaz Mal Komisyonu’nu çalıştırmıyor.
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC), bir gecekondu gibi başkalarının mülkü üzerinde yaşamaya devam ediyor.
Rum, malını geri alamazsa seninle neden barışsın, neden 1963’te gasp ettiği devleti seninle paylaşsın?
Paylaşmaz. Sonsuza kadar, kilisede mum yakar, hepsini geri alacak fırsat kollayıp bekler.
Rumlar bizim gibi değildir. Kindardırlar ve ne unuturlar ne affederler.
Karşımızdakilerin İstanbul’un 564 sene önceki fethini tanımadıklarını, İstanbul’a hala Konstantinopolis dediğini unutmayalım.
Kıbrıs sorununun çözümünü beklemek, İsa’nın dünyaya ikinci gelişini beklemeye benziyor.
Bu nedenle, gözünüzü seveyim, bana Kıbrıs sorunundan bahsetmeyin
T24.com.tr
0 comments on “GÖZÜNÜ SEVEYİM BANA KIBRIS SORUNUNDAN BAHSETME”