POLİTİKA

HERKES BİR SOSYAL HESAPTAN İBARETTİR

Veri Okuryazarlığı Derneği (VOYD) bloğunda yayınlanan araştırmada Cambridge Analytica’nın bireylerin Facebook verisini toplayıp analiz ederek hangi partiye oy verme eğiliminde olduğunu nasıl tahmin ettiği ve seçmenlerin davranışlarını nasıl değiştirdiklerine yönelik soruların cevaplarını arıyor.

 

“Reklamcılık zorlayıcı değildir; insanlar bundan daha akıllı”[1]

“Obama’nın 2008 kampanyası herkesin çok iyi bildiği üzere veri güdümlüydü, özellikle insanların önemsediği konular hakkında onlarla konuşarak 2012 yılında mikro hedeflemeye öncülük etti[2]

-Cambridge Analytica

Büyük verinin ve algoritmaların toplumun kültürel ve sosyal örgüsünü değiştirdiği bir dönemde, politik liderler de seçim kampanyalarını nasıl yürüteceklerini değiştiriyor. Donald Trump’ın başkanlığa seçilmesinde bireylerin izni olmadan 50 milyondan fazla Facebook kullanıcısının verisini politik kampanya için ihlal etmek, Brexit’in resmi kampanyası olan Vote Leave kampanyasını yürüten dijital ajans Aggregate IQ ile bağlantılı olmak ve Facebook’da sahte haberlerin yayılmasını sağlamak ile suçlanan Cambridge Analytica bugün karşılaştığımız ve ileride karşılaşacağımız veri temelli manipülasyonlardan sadece birisi.

Cambridge Analytica’nın bireylerin Facebook verisini nasıl toplayıp analiz ettiği, kişilerin psikografik profillerini çıkartarak hangi partiye oy verme eğiliminde olduklarını nasıl tahmin ettiği ve seçmenlerin davranışlarını nasıl değiştirdiklerine yönelik soruları cevaplamadan önce daha temel sorularla başlayalım. Neden her şey veri odaklı olmaya başladı? Veri temelli bir dünyada yaşamak ne demek? Verinin değerinin olması ne anlama geliyor ya da verinin değeri nereden geliyor? Gündelik yaşamda deneyimlediğimiz veri odaklı değişimlerin aslında toplumdaki her bireyi etkilediğini ve ilgilendirdiğini söyleyebiliriz, çünkü şu an içinde bulunduğumuz dijital dünyada herkes veri sahibidir.

VERİLEŞMİŞ TOPLUMDA YAŞAMAK

O halde, belki de öncelikli olarak sorulması gereken soru, nasıl bir toplumda yaşıyoruz ve nasıl bir topluma doğru gidiyoruz? İçinde bulunduğumuz toplum bilgi toplumu veya dijital toplum gibi birçok şekilde adlandırılıyor. Burada işaret edilen nokta ekonominin yapısının ve temel girdisinin bilgi olması ve ekonomik süreçlerin bilgi odaklı olarak işlemesidir. Dijital bir devrimin tam da başında olduğumuz ve aslında bugün bilginin işlenmesiyle karşılaştığımız sonuçların ileride edineceğiniz tecrübelerin sadece başlangıcını oluşturduğu düşünülmektedir. Yani bu daha sadece bir başlangıç.

Veri hava kadar değerli! Veri yeni petrol! Veri yeni enerji kaynağı…” gibi verinin ekonomik değerine dikkat çeken cümlelerle sıkça karşılaşır olduk. Peki, veri neden bu kadar önemli, veriyi değerli kılan unsur nedir ve verinin ekonomik değeri nereden geliyor? Tarihsel olarak bakarsak, toplumlar için önemli kaynağın önceden toprak olduğunu, sanayi toplumlarında ise ham maddenin, enerjinin ve petrolün kaynak olarak kullanıldığını ve bunlar için ülkelerin savaştığını görüyoruz. Bugün ise, bu temel dinamiği bireylerin dijitalleşen hayatlarının her alanında ürettikleri veri oluşturmaktadır. Bilginin sanayiye eklemlenmesi ile reklamcılıktan üretime kadar her alanda bir verimlilik artışı söz konusu, çünkü bu sayede çok daha az enerji, kaynak ve zaman israf edilmekte. Peki, bu tam olarak ne anlama geliyor?

Bir örnekle ilerleyelim. Hemen hemen herkesin bir sosyal medya hesabı var. Bu platformlara kaydolurken, aldığımız hizmet karşılığında ücret ödemiyoruz. Birçok kullanıcı bunun üzerinde pek durmasa da, önemli bir sorunsala işaret ediyor; kapitalist bir sistemde, bu nasıl mümkün olabilir? En temel ihtiyaçlar bile ücretliyken, birçok teknik insanı çalıştıran sosyal medya platformları ve hizmetleri nasıl ücretsiz olabilir? Ya da farklı bir açıdan bakalım. Facebook, Instagram’ı 1 milyar dolara satın aldı (The Guardian, 2012). Hizmetlerini kullanmak için tüketicilerin para ödemediği bir platform, nasıl 1 milyar dolar değere sahip olabilir? Cevap aslında çok basit; sosyalleşme, iletişim kurma ve paylaşma hazzını yaşarken aslında kendi verilerimizle ödüyoruz. Bu durumda, veriler metalaştığı için bireyler tüketici değil, satılan ürünün kendisi olmakta. Sadece sosyal medya ile sınırlı düşünmemiz lazım. Vücudumuzun ve eylemlerimizin dijitalleştiği her alanda veri üretiyoruz. Uyurken bile kaç saat uyuduğumuzu, kaç kere uyandığımızı, ne kadar süre REM uykusunda kaldığımızı, nabzımızı, vücut sıcaklığımızı ölçen uygulama ve dijital araçlar ile veri üretmeye devam ediyoruz. Tüm bu veriler toplanarak, üçüncü şahıslarla paylaşılarak, veri madenciliği ile anlamlandırılarak ve satılarak ekonominin bir parçası haline geliyor.

Enformasyon toplumunda her ne zaman dijital bir cihaz ya da uygulama kullanırsak, arkamızda dijital izler bırakıyoruz. Bu izler bizim kim olduğumuza dair hikâyeler anlatıyor. Örneğin, konumunuz, arama geçmişiniz, kullandığınız cihaz, tarayıcınız, beğenileriz, yorumlarınız ve daha birçok detay. Bu durum gerek ticari firmalara, gerek devletlere, gerek platformların kendilerine ve gerek politikacılara çok büyük bir avantaj sağlamaktadır. Daha önce hedef kitlesini cinsiyet, yaş, eğitim, din gibi demografik bilgilere göre belirleyen ve hedefleyen şirketler, veri analizi sayesinde artık hedef kitlesinin tam olarak bilme, adımlarını tahmin etme ve davranışlarını değiştirme gücüne sahip ve hiçbir iktidar böyle bir güce hayır diyemez.

CAMBRIDGE ANALYTICA KRİZİ

Algoritmik yazılımların kültüre ve topluma etkisini genellikle başarısızlığa uğradığında, şirketlerin çıkar için neler yaptığını ve denediğini ise içlerinden bir muhbir çıktığında görüyoruz. Cambridge Analytica’nın hikâyesi ise şu şekilde. Eski araştırma direktörü Chris Wylie, birçok ülkede demokratik sürece zarar vermiş olan bir şirketi geliştirmek için önemli bir rol oynadığını ve bunun kendisine ağır geldiğini söyleyerek muhbir olarak ortaya çıkıyor (Channel 4 News, 2018).

2013 yılında Cambridge Üniversitesi psikometri merkezinde, kullanıcıların Facebook beğenilerinin kendileri hakkında ne kadar bilgi ortaya çıkarabildiği araştırılıyordu. Chris Wylie, ordu için psikolojik operasyonlar konusunda uzmanlaşmış bir şirket olan Strategic Communications Laboratories – SCL’de çalışıyordu. Chris Wylie’ye göre, Facebook sadece insanların aklındakileri okumak için değil aynı zamanda fikirlerini değiştirmek için de zengin bir kaynaktı. Bu düşüncesi SCL müşterilerinden Steve Bannon’ın dikkatini çekti.

Donald Trump, Steve Bannon

Steve Bannon, online dergi Breibart’ın müdürüydü ve sonrasında da Donald Trump’ın kampanya yöneticisi olacaktı. Steve Bannon’ın talep ettiği şey ise Amerika’nın kültürünü değiştirebilmek, kültürü okuyabilmek ve kendi kültür tahayyülü için bir çeşit silah yaratabilmekti. Akademisyenlerin, Facebook verileri üzerinden insanların kişiliklerinin profilini çıkarttıkları yöntemi Amerikan seçmeni üzerinde kitlesel ölçekte yapmalarını talep etti. Bu işi gerçekleştirmek için gerekli olan finansal desteği milyarder Robert Mercer ve kızı Rebecca Mercer’den temin ettiler ve Chris Wylie aracılığıyla Aleksandr Kogan’a ulaştılar. Cambridge Üniversitesi’nde akademisyen olan Aleksandr Kogan’ın araştırma amacıyla Facebook’tan kullanıcı verisi toplamaya izni vardı. Böylece Cambridge Analytica, SCL Group şirketinin yan kuruluşu olarak 2013 yılında kuruldu (a.g.e).

Aleksandr Kogan

MANİPÜLASYONDA YENİ BİR TEKNİK: PSİKOGRAFİ

Alexander Nix

Peki, hedeflenmiş reklamlar aracılığıyla Trump ve Brexit kampanyalarının seçmenlerini psikolojik olarak manipüle eden teknik neydi? Cambridge Analytica’nın görevden alınan CEO’sı Alexander Nix, yöntemlerinin davranış bilimi, veri analizi ve adreslenebilir reklam teknolojisi olmak üzere üç ana bileşenden oluştuğunu belirtiyor (Nix, 2016).

Birçok şirket kullanıcılarını demografik ve coğrafik özelliklere göre ayırırken, Cambridge Analytica psikografik özellikleri de değerlendiriyor. Psikografi insanların kişiliklerini anlamak için kullanıyor, çünkü bir kişinin nasıl oy vereceğini belirleyen şey kişinin davranışı, kişinin davranışını belirleyen şey ise kişiliktir. Bunu başarmak için, OCEAN ismini verdikleri beş faktör içeren bir kişilik modeli geliştirdiler.

  1. Openness (açıklık),
  2. Conscientiousness (titizlik, sorumluluk duyma),
  3. Extroversion (dışa dönüklük),
  4. Agreeableness (uyumluluk)
  5. Neuroticism (nevrotiklik).

Kişinin yeni deneyimlere ne kadar açık olduğu, kişinin hayatında düzen, alışkanlıklar ve planlamayı seçip seçmediği, kişinin ne kadar sosyal olduğu, kişinin toplumu ve başkalarının ihtiyaçlarını kendisinden önce koyup koymadığı ve kişinin ne kadar çok endişelenme eğiliminde olduğunu ölçen bu model ile hedefledikleri bireyin kişiliğini bilerek, mesajlarını o kişiye göre nüans etme ve böylece hedef kitlesinde daha etkili bir şekilde duygu, anı ve imge uyandırma imkanına sahip oldular (a.g.e.). Bu sayede, hedef kitlede hangi mesajın işe yarayacağını tahmin etmeye gerek kalmadan, kişisel veri noktalarını toplayarak hangi kitlede hangi mesajın işe yarayacağını bilebilir hale geldiler. Kitlesel iletişimin aksine, reklamcılık her bir bireye göre bireyselleştirildi. Reklamların bireyselleşmesiyle, sadece tüketilen ürünler değil, seçim zamanında insanların en çok önemsediği konular da hedeflenmiş politik reklamlar olarak kişiselleştirildi.

Binlerce Facebook kullanıcısı kendi rızasıyla para karşılığında Kogan’ın geliştirdiği uygulamayı indirip bir kişilik anketi doldurdu ve böylece Dr. Kogan kullanıcıların Facebook verilerini toplayarak Cambridge Analytica ile paylaştı. Fakat uygulama sadece anketi doldurmaya rıza gösteren 270.000 kullanıcının verisini değil, ankete katılan kullanıcıların arkadaşlarından gizlilik ayarlarında düzenleme yapmamış olanların verilerini de toplayacak şekilde tasarlandı. Böylece, sadece kişilerin ankete verdikleri cevapları değil, anketi dolduran kişilerin Facebook bilgilerini (beğeniler, durum güncellemeleri ve bazı durumlarda özel mesajlar) ve arkadaşlarının bilgilerini de topladılar (The Guardian, 2018). Bu şekilde 50 milyondan fazla Facebook kullanıcısının bilgilerini elde ettiler (a.g.e).

Şirket Facebook verilerini kullanarak hedef seçmen grupları belirledi ve bireylerin fikirlerini etkilemek için hedeflenmiş mesajlar tasarladı (a.g.e). Mikro hedefleme ile insanların hangi mesajlara karşı duyarlı olduklarını, bu mesajı nerede tüketeceklerini ve bir konu hakkında insanların nasıl düşündüğünü değiştirmek için duyarlı oldukları konu ile kişilere ne kadar temas etmeleri gerektiğini biliyorlardı (a.g.e). Topladıkları veri ile Amerika’daki ya da belirli bir bölgedeki her seçmenin psikolojik profilini çıkarttılar. Hedefleme sadece kişilerin hangi mesajlara karşı duyarlı olduğu yönünde değil, bu mesajların çerçevesinin, içeriğinin, konusunun ve mesajının tonunun ne olması gerektiğine de yönelikti (The Guardian, 2018). Daha sonra şirketin hedefleme ekibi bu mesajları internete koydu. Bunun için gerektiğinde web siteleri ve bloglar oluşturuldu, sosyal medyada kişilere hedeflenmiş politik mesajlar gösterildi (a.g.e). Chris Wylie bu durumu kamusal bir meydanda fikrini söyledikten sonra, insanların sana gelmesiyle oluşan ortak deneyimdense, her bir insanın kulağına tek tek konuşmak olarak betimlemekte (a.g.e). Hatta bir seçmenin kulağına söylenen gerçekle, diğer bir seçmenin kulağına söylenen gerçek aynı olmayabilir, çünkü duyarlı oldukları mesajlar farklı. Böylece ortak olarak deneyimlenen olaylar kalmadığında, toplum parçalanmaya ve bireyler kulaklarına fısıldanan gerçekliklerde yaşamaya ve sonuç olarak davranışlarını buna göre şekillendirmeye başlıyor. Toplumun algısı ve yapısı bozulduğunda, kültürün yapısı da bozulmaya başlıyor. Çünkü toplumun değerlerini ve yaşayış biçimini oluşturan şeyin kültür olduğu düşünülürse, kültürü oluşturan birim ise insandır. Bu şekilde insanların davranışlarını değiştirecek bir yöntem bulunduğunda ise, tam olarak Steve Bannon’ın talep ettiği “Amerika’nın kültürünü değiştirme” isteği gerçekleşmiş oluyor.

ETİK İHLALLER KARŞISINDA CAMBRIDGE ANALYTICA, FACEBOOK VE DR. KOGAN

Tüm bu suçlamalar karşısında, kurumların eylemlerine yönelik yükümlülük aldıkları söylenemez. Cambridge Analytica kendisine yöneltilen tüm iddiaları reddediyor ve Donald Trump’ın başkanlık kampanyasında verdiklerin hizmetin bir parçası olarak Facebook verilerini kullanmadıklarını ve hatta bu müşterileri için kişiye yönelik hedeflenmiş reklamları kullanmadıklarını söylüyor (Osborne & Parkinson, 2018). Bu ifadeyi kendi sitelerinde, veriden edindikleri bilgiye temellendirilen hedeflenmiş reklamların test edildiğini ve ana savaş alanı olan eyaletlerde en ikna edilebilir seçmenlerde uygulandığı yazarak kendi ifadelerini çürütüyorlar (Cambridge Analytica, 2018). Kullandıkları verilerin, Cumhuriyetçi Parti Ulusal Komitesi (RNC) seçmen dosyalarından, sürekli olarak yaptıkları nabız yoklamalardan (yüz yüze, telefon konuşması ve çevrimiçi olarak yaptıkları anketler), kampanya verilerinden, erken ve gıyabında oy kullanma sonuçlarından ve ticaret komisyoncularından edindikleri tüketici verilerinden[3] geldiğini belirtiyorlar (Cambridge Analytica, 2018). Fakat Alexander Nix “The Power of Big Data and Psychographics” isimli konuşmasında seçimlerde kalan iki adaydan birisinin, OCEAN modelini ve tekniklerini kullandığını ve seçime kadar olan yedi haftayı nasıl etkileyeceğini görmenin ilginç olacağını söyleyerek yine kendi ifadesini çürütmüş durumda (Nix, 2016). Ayrıca, Cambridge Analytica yetkilileri Facebook verilerini aldıklarını ve kullandıklarını inkâr ettikten sonra, veriyi aldıklarını ama Facebook’un kurallarını Dr. Kogan’ın ihlal ettiğini ve iki yıl önce sorunu öğrenir öğrenmez verileri sildiklerini açıkladı (Granville, 2018). Dr. Kogan’dan eylemlerinin Facebook’un protokollerine uyumlu olduğuna yönelik teminat aldıklarını söyleyerek kendilerine yapılan suçlamaları reddediyorlar (Channel 4 News, 2018). Görünen o ki, Cambridge Analytica kendi tezini kendisi çürütmeye alışmış. “Reklamcılık zorlayıcı değildir; insanlar bundan daha akıllı” diye insanların mikro hedefleme ile manipüle edilmesini hedef kitlesinin zekâsına indirgediği tweet’ine karşılık olarak resmi Twitter sayfasının kapağını “veri temelli davranış değişikliği[4] yapması oldukça ironik. Ya da normal mi karşılamalıyız? Kendilerini savunurken, mikro hedeflemeyi siyaset tarihinde ilk kez kendilerinin kullanmadığını ifade etmek için Obama’nın 2008 kampanyasını hedef göstermeleri oldukça ilginç. İnsanlarla birebir konuşarak kendi partisine oy vermeleri için ikna etmeye çalışmak ile insanların kendi verilerinin kendilerine karşı manipülasyon aracı olarak kullanıldığını bilmemesi arasındaki farkı gözetemiyor olmaları da diğer ilginç bir nokta. Bireyi seçmen olarak hedeflemek ile bireyi kişiliği üzerinden hedeflemek arasında büyük bir fark var[5].

Dr. Kogan’ın ise kullanıcıların profil verilerini toplamak için Facebook’tan lisansı vardı, fakat sadece akademik araştırma amaçlı olarak kullanabilirdi. Facebook’tan topladığı verileri Cambridge Analytica ile ticari amaçlı olarak paylaştığında Facebook’un kurallarını ve şartlarını ihlal etmiş oldu (Graham-Harrison & Osborne, 2018). Fakat Kogan, yaptığı her şeyin yasal olduğunu ve bu süreçte Facebook ile yakından çalıştığını ve uygulaması için kendisine izin verdiklerini söylüyor (a.g.e.).

Facebook ise bunun bir hacklenme olmadığını, sistemlerin içine sızılmadığını, hiçbir şifrenin ya da hassas veri parçasının çalınmadığı, fakat bunun şirket kurallarının ihlali olduğunu söylüyor (Rosenberg, Confessore, & Cadwalladr, 2018). 50 milyondan fazla kullanıcının verilerinin akademik amaçların dışında ticari amaçlarla kullanılmasından ve Facebook’un protokollerinin ihlal edilmesinden Cambridge Analytica’yı, Dr. Kogan’ı ve Chris Wylie’yi sorumlu tutuyor ve bu yüzden Facebook servislerine erişimlerini engelledi.

Chris Wylie

İnsanlar ise bu kadar kişinin verisi Facebook’tan çekilirken, Facebook’un neden bir şey yapmadığını sorguluyorlar. Mark Zuckerberg kendi Facebook profilinde yaptığı açıklamada, Kogan’ın uygulamasıyla topladığı verileri Cambridge Analytica ile paylaştığını öğrendiğinde, hem Kogan’ın hem de Cambridge Analytica’nın uygunsuz bir şekilde toplamış olduğu tüm verileri sildiğine dair resmi sertifika talep ettiğini ve bunun üzerine onların da bu sertifikaları Facebook’a temin ettiklerini yazıyor[6]. Fakat geçen haftalarda Cambridge Analytica’nın bu verileri söylediği şekilde tamamen silmediği ortaya çıktı. Bu durum Facebook kullanıcılarına iki şeyi düşündürüyor. Eğer insanların verisini kişilerin kendi onayları olmadan farklı amaçlarla kullanmak ve paylaşmak Facebook’un kurallarına aykırıysa, bu olay 2015 yılında gerçekleştiğinde neden bu durumdan etkilenen kullanıcılarını haberdar etmedi ve verilerin söylendiği şekilde silinmediğini öğrenene kadar -yani iki yıl boyunca- kamusal hiçbir açıklama yapmadan sessiz kaldı? İkinci soru ise Chris Wylie’nin iddia ettiği şekilde, Facebook, verilerin silinmesi talep ettikten sonra neden verilerin gerçekten silinip silinmediğini kontrol etmedi? Bir diğer nokta ise, Facebook’un sadece veri ihlalinden etkilenen bireyleri değil, aynı zamanda düzenleyicileri de bilgilendirmek gibi yasal bir zorunluluğu varken, bunu yapmayarak şeffaf ve açık olmak konusunda başarısız olmuş olması (Graham-Harrison & Osborne, 2018). Zuckerberg, yaşanan veri ihlali karşısında birkaç önlem alacaklarını belirtti; büyük miktarda veriye erişim sağlayan tüm uygulamaları araştırmak, şüpheli aktiviteleri olan herhangi bir uygulamayı denetimden geçirmek, denetimden geçmeyi reddeden geliştiricileri banlamak, eğer kişiyi tanımlayan verinin kötüye kullanıldığı fark edilirse bu uygulamadan etkilenen kişileri haberdar ermek (Kogan’ın uygulaması ile verileri kötüye kullanılan kişiler de dahil), geliştiricilerin veriye erişimini kısıtlamak, uygulamayı kullanırken kişilerin verdiği verileri azaltmak (isim, profil fotoğrafı ve e-mail adresi ile sınırlı tutmak), geliştiricilerin sadece onay almasını değil, kişilerin gönderilerine ve diğer kişisel verilerine erişmek için bir kontrat imzalamasını sağlamak gibi birçok önlem alacaklarını belirtti. Bu veri ihlalinin, Facebook ile verilerini paylaşan ve verilerini korumak konusunda Facebook’a güvenen insanlar arasındaki güvenin de ihlal edildiği anlamına geldiğini ve bunu düzeltecekleri söyledi[7].

ŞİRKETLER BU DURUMDAN NASIL ETKİLENDİ?

Facebook ve Cambridge Analytica’nın itibarının zedelendiğini ve insanların güvenini kaybettiğini söyleyebiliriz. Hatta veri ihlali sonrası insanların Facebook’u ne kadar önemli gördüğünü ve güven duyduğunu anlamak için, Facebook bazı kullanıcılarına “Facebook’un dünya için iyidir” ifadesine ne kadar katıldıklarını oylamalarını istedi.

Bu durum, dünya genelinde aylık olarak 2,2 milyar aktif kullanıcısı bulunan bir platformun (The Statistics Portal, 2018), itibarının ne kadar zedelendiğini, yaşanan veri ihlali sonrası kullanıcıların ne düşündüğünü, bunun karşısında ne kadar önlem almaları, ne kadar zaman ayırmaları, ne kadar para harcamaları ve ne kadar yasal eylemde bulunmaları gerektiğini anlamalarının bir yolu olarak yorumlanabilir.

Veri ihlali sonucunda ya da Facebook’un adlandırdığı şekilde güven ihlali sonucunda, Facebook sadece insanların güvenini kaybetmedi, aynı zamanda skandalın ortaya çıktığı günden itibaren 80 milyar dolar piyasa değeri de kaybetti (Monica, 2018).

Nix ve Wylie İngiltere’de milletvekillerinin karşısına çıktılar ve Zuckerberg ABD Kongresi’nde ifade verdi. Nix açıklamasında Kogan’ın yaptığı araştırmayı verimsiz olarak tanımlarken (Channel 4 News, 2018), Facebook verilerini tutmadığını ve Facebook verileri üzerinde çalışmadıklarını söyledi (Guardian News, 2018). Zuckerberg  kongredeki ifadesinde, geliştirdikleri araçların zarar verme amaçlı olarak kullanılmasını engellemek için yeterince çaba göstermediklerini ve bunu sahte haberler, seçimlere dış müdahale, nefret söylemi, geliştiriciler ve veri gizliliği için de geçerli olduğunu belirterek olanlar karşısında sorumlu olduğunu ve yaşananların büyük bir hata olduğunu söyledi (Fox News, 2018). Ayrıca kongre öncesi hazırladığı ifadede önceliğinin her zaman için insanları birleştirme, topluluk kurma ve dünyayı bir araya getirme sosyal misyonu olduğunu ve kendisi Facebook’u işlettiği sürece reklamcıların veya geliştiricilerin asla önceliği olmayacağını vurguladı (Zuckerberg, 2018).

Veri ihlalinin bir sonucu olarak da insanlar #deletefacebook (Facebook’u sil) kampanyası başlattı. Bireylerin platforma duydukları güvenin kaybolduğunu ya da bireylerin kendi verilerinin sahipliğini talep ettiğini göstermek adına iyi bir eylem olarak değerlendirebiliriz, fakat internetin iş modeli göz önüne alındığında karılaştığımız sorunu çözmekten uzak liberal bir hareket olarak kalıyor. Safiya Noble’ın da bahsettiği üzere Facebook hesaplarını silmek, hayatlarımızın dijitalleşen her alanına yayılmış olan verileşmeye (datafication) bir çözüm olmayacak, belki sadece kısa bir süreliğine tatmin edebilir (Mahdawi, 2018). Bu hareketin, verinin nasıl toplandığı, satıldığı, ekonominin parçası haline geldiği ve metalaştığı gibi sorunlara bir çözüm olabilmesi mümkün gözükmüyor, çünkü bugün Facebook ve Cambridge Analytica arasında gerçekleşen ihlal aslında sadece Facebook ya da Cambridge Analytica ile sınırlı değil. Kişilerin verisini toplayan, satan, metalaştıran, ihlal eden ve üçüncü şahıslarla paylaşan tek platform Facebook değil. Birçok sosyal medya platformu ve şirket gerek ticari, gerek politik amaçlar için kullanıcılarını izliyor ve profillerini çıkartıyor. Ayrıca, bireyler Facebook’u silse bile Facebook’un logosunun olduğu web sitelerinde –Facebook kullanıcısı olmasalar dahi- izlenmeye devam edilecekler. Ayrıca, Facebook’un satın aldığı Instagram ve WhatsApp gibi birçok kişi tarafından kullanılan diğer uygulamaları da silecek miyiz?

CAMBRIDGE ANALYTICA VE FACEBOOK KRİZİNİN ÖNEMİ

Tüm bu yaşananlar mahremiyet, veri sahipliği ve içine hapsedildiğimiz gerçekliği sorgulamak açısından önemli. Mahremiyetinizi kaybettiğiniz de ne olur? Facebook size verisi Cambridge Analytica tarafından kullanılmış olan kişilerden birisi olduğunuzu söylese ne hissedersiniz? Senatör Durbin Zuckerberg’e “dün kaldığınız otelin ismini bizimle paylaşabilir misiniz” ve “eğer bu hafta birileriyle mesajlaştıysanız, mesajlaştığınız kişilerin isimlerini bizimle paylaşabilir misiniz” sorularını sordu. Zuckerberg’in “hayır” demesi üzerine, “sanırım hepsi bundan ibaret, gizlilik hakkınız, gizlilik hakkınızın sınırları, dünyanın dört bir yanından insanları bir araya getirmek adı altında ne kadar bilgiyi dışarı verdiğiniz ile alakalı” dedi (PBS NewsHour, 2018).

Burada çok ince bir dengeden bahsedebiliriz; kullanıcıların mahremiyet ve verilerinin gizliliğine yönelik tutumu. İnsanlar, şirketlerin kendileriyle ilgili gerçekleri dozajında bildiğini hissettiğinde sorun görmezken, Cambridge Analytica örneğinde olduğu gibi kendileriyle ilgili her şeyi bildiğini ve manipüle edildiğini hissettiğinde korkabiliyor ve mahremiyet hakkını talep edebiliyor. Yani kullandığınız otobüs firması, en sık gittiğiniz iki şehir arasında size yönelik indirim verdiğinde, verilerin ticari olarak kullanılması normal karşılanırken –muhtemelen ortada kazan-kazan durumu olduğu için-, akıllı telefonunuzun yanında yaptığınız bir konuşmada geçen ürüne yönelik sosyal medya hesabınızda reklam gördüğünüzde, bu durum dehşet verici veya korkutucu olabiliyor. Fakat insanların verileri hakkında nasıl hissettiğinin bir önemi olmaksızın, nasıl kullanıldığı hakkında her zaman şüpheci yaklaşmaya ihtiyaçları olduğunu düşünebiliriz. Yine aynı şekilde, kullanıcıların sosyal medya, uygulamalar ve akıllı cihazlar aracılığıyla hayatlarının neredeyse her anını kamusal olarak paylaşmaya bu kadar gönüllü olduğu bir zamanda, bir şirketin kişilerin paylaşmaya gönüllü olduğu verilerle neler yapabileceğini gösterdiğinde insanların mahremiyet ve gizlilik hakkını tartışması da düşündürücü. Bu hak arayışı insanların verisinin nasıl kullanıldığına veya nasıl manipüle edildiğine dair belirsizlikten doğan korkudan mı kaynaklanıyor, yoksa gerçekten yapılan veri ihlaline karşı haklarını arama isteğinden mi kaynaklanıyor ayırt etmesi güç.

Bugün yaşananlar verinin sahipliği üzerinden de önemli, çünkü “benim verimin nasıl bir önemi olabilir”, “sosyal medyadaki beğenilerimin ya da paylaştığım fotoğrafların veya internette yaptığımın aramaların nasıl bir önemi olabilir” şeklinde sorulara cevap verdiğini görüyoruz. ”Benim gibi” derken kastedilen sıradan bir insanın verilerinin öneminin ne olup olmadığını verinin sahipliği üzerinden okuyabiliriz. Belki kişinin sosyal medyadaki tek bir beğenisi, arama motorunda yaptığı tek bir arama ya da çevrimiçi yaptığı tek bir yemek siparişi kişi hakkında çok fazla şey anlatmayabilir. Fakat o gün içinde yemek sipariş veren diğer herkesin verileriyle birlikte okunduğunda, “yağmurlu günlerde pizza siparişi artıyor” çıkarımı yapılabilir ve kişiye yönelik olarak pazarlanabilir. Cambridge Analytica örneğinde olduğu gibi kişinin beğenileri, mesajları, profil bilgileri ve arkadaşlarının bilgileri birlikte analiz edildiğinde, insan davranışını etkileyecek şekilde bireyler manipüle edilebilir. O halde, bireyin kendi verisini önemli görmüyor olmasının bir anlamı yok, çünkü kişinin kendi verisine atfettiği değerden bağımsız olarak verinin kendisinin ekonomik bir değeri var. Bu yüzden belki de Cem Yılmaz minvalinde “CIA’in de işi gücü yok bizi izliyor” esprilerinden sıkılmamız ve bilginin güç olduğunu ve bilgiye sahip olan şirketlerin veya kişilerin ise bu güçten yararlanmak istediğini anlamamız ve verilerimizin nasıl kullanıldığı konusunda hak talep etmemiz gerekiyor. Ancak bu şekilde eyleyen aktörlere dönüşebiliriz.

Bu gelişmeleri bireylerin kendi gerçekliklerine hapsedilmeleri üzerinden okumak da önemli. Mesajın hangi alıcıya ulaştığından ya da ne kadar etkili olduğundan emin olamadığımız kitlesel iletişimin aksine, mikro hedefleme ile hedef kitledeki insanlarla tek tek konuşabilmek ve vermek istenilen mesajı iletebilmek mümkün hale geldi. Fakat bunu kişiselleşmiş politik reklamlar ve mesajlar açısından düşündüğümüzde çok önemli bir sonucun ortaya çıktığını görebiliriz. Bireylerin korkularını, ihtiyaçlarını ve duyarlılık gösterdiği konuları baz alarak davranışlarını manipüle etmek için oluşturulan mesajlar ve hikâyeler, her bir birey için farklı gerçeklikler yaratıyor. Yani bir kişinin gördüğü gerçekliği bir diğer kişi görmüyor. Herkes kendi gerçekliğinin ve bilgi diyeti balonunun içine hapsedilmiş durumda. Bunun demokratik süreç adına yapıldığı göz önüne alındığında, kültürün yapısının bozulduğunu ve toplumun ortak deneyimlediği ve ortak algıladığı olayların ortadan kalktığını ve kamusal yapının parçalandığını görebiliriz.

Bir diğer önemli çıkarım ise, Cambridge Analytica örneği gerçekleşene kadar çevrimiçi yayılan sahte haberlerin, manipülasyonun ya da mikro hedeflemenin, ne yapacağı kararsız yüzer-gezer seçmenler ve eleştirel medya okuryazarlığını geliştirmemiş kişiler için etkili olabileceğini düşünüyorduk. Fakat Cambridge Analytica bunun düşündüğümüz şekilde olmadığını, okuryazar ya da eleştirel olan bireylerin de manipüle edilebileceğini gösterdi. Çünkü sizin hakkınızda toplanan dijital izler, sizin kim olduğunuz hakkında biricik hikâyeler anlatıyor. Bu hikâyeler isminiz, soy isminiz, cinsiyetiniz, e-mail adresiniz ve yaşınız ile sınırlı değil. Korkularınız, davranışlarınız, tercihleriniz, seçimleriniz ve zevkleriniz de bu anlatının bir parçası olduğunda, ikna edilemez olduğu düşünülen bireylerin bile hedeflenebilir olduğunu gördük, çünkü herkesin dinleyeceği bir anlatı, herkesin önem vereceği bir konu ve herkesin yüzleşmekten çekindiği korkuları mevcut. Bu verileri üzerinde çalışması için bir algoritmaya verdiğinizde ve algoritma zaman içinde verilerden öğrendiğinde, sizi arkadaşlarınızdan, eşinizden ve hatta kendinizden daha iyi tanıyacak kadar bilebilir. Dr. Michal Kosinski’nin çalışmasında ortaya koyduğu üzere, bireyin kişiliğini tahmin etmek için bir algoritmaya verilen 11 beğeninin iş arkadaşlarından, 100 beğeninin yakın arkadaşlarından ve aile bireylerinden, 250 beğeninin ise eşinden daha iyi tahminde bulunduğu göstermektedir (Kosinski, 2017).

SONUÇ: İNTERNETİN BUZDAĞI MODELİ, DİSTOPYA VE OPTİMİZM

Bu anlamda, Cambridge Analytica örneğinin buz dağının görünen bir parçası olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Bunun için üç sebep var.

Birincisi, artık herkesin mikro hedeflemenin ve manipülasyonun bir parçası olabileceğini gerçek bir örnek ile görmüş olmak ileride neler yapılabileceğinin bir göstergesi niteliğinde.

İkincisi, Facebook ve Cambridge Analytica bunu yapan tek şirket değil. Bir buzdağı hayal edelim ve buzdağının görünen ucuna Facebook ve Cambridge Analytica’yı koyalım. Bugün gördüğümüz bundan ibaret. Fakat buzdağının altında bu şekilde çalışmaya devam eden birçok şirket var. Her gün veri ihlaliyle karşılaşmasak da[8], her gün bireylerin verilerinin toplandığına, satıldığına, işlendiğine, metalaştığına ve sömürüldüğüne tanıklık ediyoruz. Çünkü internetin iş modeli bireylerin verileri üzerinden kar etmeyi hedefliyor.

Üçüncüsü ise geleceğe yönelik. Her gün hayatımızın bir alanı daha dijitalleşiyor ve arkamızda bıraktığımız dijital izlerin sayısı ve alanı artıyor. Sadece çevrimdışı hayatın çevrimiçi olması değil, dijitalleşen bedenin ve eylemlerin bilgisini toplayan cihazların birbiriyle konuşması –sensörlerin birbiriyle iletişim kurması- da söz konusu. İleride daha fazla verimlilik bizleri bekliyor. Bu yüzden, eğer bugün doğru kararları, yasal uygulamaları alamazsak, sektörel bir bakış açısı yerine insanı bir bakış açısı kazanmazsak ya da doğru soruları soramazsak, Cambridge Analytica örneğinin bize gösterdiği üzere, hayatlarımızın en mahrem alanına kadar uzanan ve iliklerimize kadar sömürülebileceğimiz bir dijital devrimden geçeceğiz[9]. Bunu öngörmek yanlış olmayacaktır.

Bu durumda, veri distopyasından bahsedebilir miyiz? Her şey daha distopik mi olacak? O halde mahremiyeti sağlamak, verinin sahipliğini ve gizlilik hakkını talep etmek için yapmalı? Yoksa mahremiyet ve gizlilik dediğimiz şeyler paylaşma ekonomisinde çoktan kaybettiğimiz bir savaş mı? Bugün sahip olduğumuz teknolojileri ve arkasından gelecek olan gelişmeleri korkarak reddetmek doğru olmayacaktır. Fakat değinilmesi gereken ilginç bir nokta, insan ırkı her ne kadar teknolojik gelişmelerle ilerlese de, sanatını her zaman sömürü ve kar üzerinden ifade ettiği için insani bakış açısını bir türlü kazanamayarak evrimini tamamlayamıyor gibi.

Dr. Michal Kosinski

Peki, veri analizi ve psikografik profilleme gibi gelişmiş yöntemler kar ve sömürü amaçlı kullanılabiliyorsa, toplumdaki sorunları iyileştirmek ve toplumu geliştirmek için nasıl kullanılabilir? Algoritmaların kapasitelerinden nasıl faydalanabiliriz? Dr. Michal Kosinski’nin belirttiği üzere, algoritmaların faydası bizlerin psikolojik özelliklerini anlayabilmesi ve gelecekteki davranışlarımızı tahmin edebilmesidir. Bu sayede, insanları çalışacakları işlerle eşleştirme, hangi kariyerde ilerleyeceği konusunda tavsiyede bulunma, bir ekipte çalışacak olan insanları birbirleriyle eşleştirme gibi istihdam ile ilgili konularda; insanların depresyona ya da farklı bir hastalığa yakalanıp yakalanmayacaklarını tahmin etme, insanları manipüle etmeden hedeflenmiş reklamlar ile sağlıklı beslenmeye veya sigara tüketimini azaltmaya teşvik etme gibi sağlık sistemi ile ilgili konularda; kişilerin güçlü oldukları konuları tespit ederek eğitimin kişiselleştirilmesi gibi eğitim ile ilgili konularda algoritmalar fayda sağlayabilir (Kosinski, 2017). Ayrıca siyaset, politik iletişim ve demokrasi için de fayda sağlayabilir. İnsanlara sloganlarla konuşmak yerine, önem verdikleri ve ilgi duydukları konular hakkında birebir konuşmak kişilerin siyasi katılımını da artırabilir. Bu durum, bugün olduğu gibi manipülasyonu da beraberinde getirilebilir, fakat eğer vatandaşlar kendilerine gönderilen kişiselleştirilmiş politik mesajları birbiriyle paylaşırlarsa, siyasetçilerin yalan söylemesinin ya da sahte haberlerin yayılmasının da önüne geçilebilir (a.g.e.). Bunun için kişilerin aldıkları mesajların kendi gerçekliğine yönelik olduğunu algılaması ve toplum ile paylaşması gerekli olacaktır. Kişiselleşmiş politik mesajlar ile siyasetçiler için pazarlama bütçesi de azabilir, böylece siyasi rekabeti sürdürmek için gerekli bütçeye sahip olmayan ve azınlığı temsil eden partilerin de mesajlarını iletmesi mümkün olabilir. Politik iletişimin kişiselleşmesiyle, azınlık olan grupların düşünceleri veya ilgilendikleri sorunlar da daha görünür olacaktır, böylece insanların sorunları siyasetçilerin sorunları haline gelmeye başlayabilir (a.g.e.).

Sonuç olarak, bugün yaşanılan veri ihlalinin önemi belki de sonrasında getireceği etik tartışmalar, çözümler ve eylemlerdir. Sosyal ağların ve internetteki aktörlerin eylemlerinde daha sorumlu ve yükümlü olmasının önünü açacağını söyleyebilir miyiz? Bu sorunun cevabını, yaşanılan ihlalin sadece bir durum olarak kalıp kalmayacağı, sonrasında aktörleri yasal eylemlere ve yaptırımlara zorlayıp zorlamayacağı belirleyecektir. Fakat bugün yaşadıklarımızın, etik bir tartışmayı başlatabilmesi, kullanıcıları yaşamlarını sergiledikleri platformların nasıl çalıştığı hakkında şüpheci yaklaşmaya itebilmesi ve içinde yaşadığımız gözetime ve kapitale perçinlenmiş toplumu güvenli, yaşanabilir bir yer haline getirmek için neler yapılabileceğini düşündürebilmesi açısından önemli bir fırsat olabilir.


Referanslar

Cambridge Analytica. (2018, Nisan 12). Donald J.Trump for President. CA Political: https://ca-political.com/casestudies adresinden alınmıştır

Cambridge Analytica. (2018, Nisan 12). The data we used on the 2016 US presidential campaign. CA Political: https://ca-political.com/news/data-we-used-2016-us-presidential-campaign adresinden alınmıştır

Channel 4 News. (2018, Mart 18). Cambridge Analytica boss under fire from MPs. YouTube: https://www.youtube.com/watch?v=u5aQgS2Uh1Madresinden alınmıştır

Channel 4 News. (2018, Mart 2018). Cambridge Analytica: Whistleblower reveals data grab of 50 million Facebook profiles. YouTube: https://www.youtube.com/watch?v=zb6-xz-geH4 adresinden alınmıştır

Fox News. (2018, Nisan 10). Mark Zuckerberg admits to ‘big mistake’ at Senate hearing. YouTube: https://www.youtube.com/watch?v=nEwuo-F7eso adresinden alınmıştır

Graham-Harrison, E., & Osborne, H. (2018, Mart 17). Revealed: 50 million Facebook profiles harvested for Cambridge Analytica in major data breach. The Guardian: https://www.theguardian.com/news/2018/mar/17/cambridge-analytica-facebook-influence-us-election adresinden alınmıştır

Graham-Harrison, E., Cadwalladr, C., & Osborne, H. (2018, Mart 19). Cambridge Analytica boasts of dirty tricks to swing elections. The Guardian: https://www.theguardian.com/uk-news/2018/mar/19/cambridge-analytica-execs-boast-dirty-tricks-honey-traps-elections adresinden alınmıştır

Granville, K. (2018, Mart 19). Facebook and Cambridge Analytica: What You Need to Know as Fallout Widens. The New York Times: https://www.nytimes.com/2018/03/19/technology/facebook-cambridge-analytica-explained.html adresinden alınmıştır

Guardian News. (2018, Mart 19). Cambridge Analytica chief denies working with Facebook data. YouTube: https://www.youtube.com/watch?v=pvai-hAb1gc adresinden alınmıştır

Kosinski, M. (2017, Eylül 14). Dr. Michal Kosinski on Facebook, Big Data, and Psychographic Profiling. YouTube: https://www.youtube.com/watch?v=XKNFjVM2SfY adresinden alınmıştır

Kosinski, M. (2017, Mart 24). Keynote “The End of Privacy”, Dr. Michal Kosinski. YouTube: https://www.youtube.com/watch?v=NesTWiKfpD0&feature=youtu.be adresinden alınmıştır

Mahdawi, A. (2018, Mart 20). Facebook: is it time we all deleted our accounts? The Guardian: https://www.theguardian.com/technology/2018/mar/20/facebook-is-it-time-we-all-deleted-our-accounts adresinden alınmıştır

Monica, P. R. (2018, Mart 27). Facebook has lost $80 billion in market value since its data scandal. CNN Money: http://money.cnn.com/2018/03/27/news/companies/facebook-stock-zuckerberg/index.html adresinden alınmıştır

Nix, A. (2016, Eylül 27). Cambridge Analytica – The Power of Big Data and Psychographics. YouTube: https://www.youtube.com/watch?v=n8Dd5aVXLCc&app=desktop adresinden alınmıştır

Osborne, H., & Parkinson, H. J. (2018, Mart 22). Cambridge Analytica scandal: the biggest revelations so far. The Guardian: https://www.theguardian.com/uk-news/2018/mar/22/cambridge-analytica-scandal-the-biggest-revelations-so-far adresinden alınmıştır

PBS NewsHour. (2018, Nisan 10). Sen. Durbin to Zuckerberg: Would you share the name of the hotel you stayed in last night? YouTube: https://www.youtube.com/watch?v=rTIKWURvbQ4 adresinden alınmıştır

Rosenberg, M., Confessore, N., & Cadwalladr, C. (2018, Mart 17). How Trump Consultants Exploited the Facebook Data of Millions. The New York Times: https://www.nytimes.com/2018/03/17/us/politics/cambridge-analytica-trump-campaign.html adresinden alınmıştır

The Guardian. (2012, Nisan 9). Facebook buys Instagram for $1bn: full statement by Mark Zuckerberg. The Guardian: https://www.theguardian.com/technology/2012/apr/09/facebook-buys-instagram-mark-zuckerberg adresinden alınmıştır

The Guardian. (2018, Mart 17). Cambridge Analytica whistleblower: ‘We spent $1m harvesting millions of Facebook profiles’. YouTube: https://youtu.be/FXdYSQ6nu-M adresinden alınmıştır

The Guardian. (2018, Mart 20). What is the Cambridge Analytica scandal?YouTube: https://youtu.be/Q91nvbJSmS4 adresinden alınmıştır

The Statistics Portal. (2018, Nisan 12). Number of monthly active Facebook users worldwide as of 4th quarter 2017 (in millions). Statista: https://www.statista.com/statistics/264810/number-of-monthly-active-facebook-users-worldwide/ adresinden alınmıştır

Zuckerberg, M. (2018, Nisan 11). Hearing Before the United States House of Representatives Committee on Energy and Commerce. Document Cloud: https://www.documentcloud.org/documents/4434114-HHRG-115-IF00-Wstate-ZuckerbergM-20180411.html?embed=true&responsive=false&sidebar=false adresinden alınmıştır

Sonnotlar

[1] “Advertising is not coercive; people are smarter than that” https://twitter.com/CamAnalytica/status/975081781702492160

[2] “Obama’s 2008 campaign was famously data-driven, pioneered microtargeting in 2012, talking to people specifically based on the issues they care about” https://twitter.com/CamAnalytica/status/975081782625226752

[3] https://twitter.com/CamAnalytica/status/979411559448502273

[4] https://twitter.com/camanalytica

[5] Tüm bunlara ek olarak, Cambridge Analytica eski CEO’su Alexander Nix’in seçim kampanyalarını etkilemek için bal tuzakları, sahte haber kampanyaları ve eski casuslarla operasyonlar yapabileceklerini söylediği video açığa çıktığından beri itibarlarının iyice zedelendiğini söyleyebiliriz (Graham-Harrison, Cadwalladr, & Osborne, 2018)

[6] https://www.facebook.com/zuck/posts/10104712037900071

[7] https://www.facebook.com/zuck/posts/10104712037900071

[8] Her gün veri ihlaliyle karşılaşmıyor olmamızın sebebi, verilerin sömürülmemesinden değil, sömürünün kullanım politikaları uyarınca yasal bir şekilde yapılmasından ve bireylerin bu platformları ya da hizmetleri kullanmadan önce bu şartları kabul etmesinden kaynaklanıyor.

[9] Bu devrim, gücü yani bilgiyi ve bilgiyi işleme gücünü elinde bulunduran kişileri etkileyemeyecektir, tıpkı senatörün sorusu karşısında Zuckerberg’in nerede kaldığı ya da kiminle mesajlaştığı bilgisini kamusal olarak paylaşmayı istemediğini söylemesi örneğinde olduğu gibi. Kendi verisi üzerinde gizlilik hakkına sahip olmayan bireyler sömürünün bir parçası haline gelirken, Zuckerberg gibi kendi bilgisini paylaşmama hakkını kendisinde bulan veri sahipleri bu sömürüden etkilenmeyecektir.

Kaynak: https://www.voyd.org.tr/tr/blog/213/veri-distopyasi

Ege Üniversitesi İngilizce Mütercim Tercümanlık bölümü 2015 yılı mezunu. Hacettepe Üniversitesi Kültürel Çalışmalar ve Medya bölümünde yüksek lisans yapıyor. TRT Dış Yayınlar’da staj yaptı. Brighton Üniversitesi’nde sosyal hareketler üzerine çalıştı. Algoritmik kültür ve veri etiği ile ilgileniyor. Bisikletle uzun turlara çıkmayı çok sever.

0 comments on “HERKES BİR SOSYAL HESAPTAN İBARETTİR

Bir Cevap Yazın

%d blogcu bunu beğendi: