BİRKAÇ KİŞİ İÇİN DEĞİL, BİRÇOK KİŞİ İÇİN
İngiltere’deki son seçimlerde beklenmedik şekilde bir Jeremy Corbyn rüzgarı esti. Siz kendisini yakından tanıyorsunuz, biraz ondan bahseder misiniz?
Corbyn’i 1978’den itibaren tanıyorum. Kendisi gençliğinde de İngiltere İşçi Partisi üyesi olarak dünyada verilen demokrasi mücadelelerinin aktif olarak desteklenmesini savunurdu. O yıllarda Türkiye dahil bütün dünyadaki askeri darbelere karşı birlikte mücadele ediyorduk. Allende’nin askeri darbeciler tarafından öldürülmesini protesto için Şili Büyükelçiliği önündeki gösterilerde, Güney Afrika’daki ırkçı rejime karşı Nelson Mandela’yı destekleme eylemlerinde, Vietnam savaşına karşı Trafalgar Meydanı’nda, Türkiye’de demokrasiyi yok eden askeri darbelere karşı mücadelelerde her zaman yan yana olduk. O zamandan beri Jeremy ilkelerinden hiç vazgeçmedi. Sol değerleri savunmaktan, savaş karşıtlığından hiç vazgeçmedi. Hep sosyal devlette halk daha iyi nasıl yaşayabilir ona kafa yordu. Demokrasi sorunu olan ülkelerdeki muhalefetle her zaman dayanışma içinde oldu.
1983’de milletvekili seçildi. Kuzey Londra’da Islington bölgesi milletvekiliydi. O bölgede işçi, öğrenci çok fazlaydı. Jeremy, bölgedeki tüm seçmenler ve de seçmen olmayan yabancılar tarafından çok sevilen bir milletvekiliydi çünkü hem kendi ilkelerini ödün vermeden savunurdu hem de insanların her türlü sorunuyla yakından ilgilenir, yardım etmeye çalışırdı. Bu nedenle Jeremy benim için her zaman ilkeli ve iyi bir insan olarak var oldu.
İşçi Partisi’nin liderliğine de beklenmedik şekilde seçildi. Nasıl gelişti o süreç?
Miliband 2015 seçimlerini kaybedince Parti başkanlığından istifa etti. Usullere göre yeni lider adayını ya da adaylarını partinin parlamento gurubundan belli sayıda milletvekili öneriyor ve yeni lideri parti üyeleri seçiyor. Seçim öncesinde partinin içindeki sol kanat Corbyn’e adaylık teklif etti. İşçi Partisi’ndeki sol kanadın başında uzun yıllar Tony Benn vardı. Maalesef onu 2014’de kaybettik. Corbyn, Tony Benn zamanında da partinin sol kanadının sevilen bir üyesiydi ve Benn öldükten sonra da sol grubun öncülerinden biri olarak görülüyordu. Neredeyse son gün gelen adaylık teklifiyle Corbyn İşçi Partisi’nin liderliğine cesaretle aday oldu ve seçildi.
Corbyn İşçi Partisi liderliğine seçildikten sonra büyük bir enerjiyle ve samimiyetle yapacağı şeyleri anlatmaya başladı. Fikirlerini söylemekten hiçbir zaman çekinmedi.
2016 baharında parti içinde Corbyn karşıtı bir eylem gelişti, sol fikirleri nedeniyle genel seçimlerde seçmenden yeterli oy alamayacak nitelikte bir lider olduğu ileri sürülerek parlamento gurubu tarafından parti liderliğinden düşürülmesine yönelik bir kampanya başlatıldı. Buna tepki olarak İşçi Partisi’nin orta yolculuğundan bıkmış olan gençler özellikle Corbyn seçilsin diye akın akın partiye üye olmaya başladılar. Gençler Corbyn’in açık sözlülüğünü sevmişlerdi. Söylediklerinin samimiyetine inandılar ve ona güvendiler. Parlamentodaki milletvekilleri Corbyn’i yeni bir adaylık yarışına sokmalarına rağmen Corbyn bu yarıştan kaçmadı ve parti üyelerinin ve gençlerin desteğiyle eskisinden daha fazla bir çoğunlukla, yüzde 61.8’le parti liderliğine yeniden seçildi.
İktidardaki Muhafazakar Parti’nin lideri ve başbakan Theresa May, İşçi Partisi’ndeki bu kargaşaya bakarak Haziran 2017’de baskın seçim kararı aldı. Onun kafasında “Jeremy Corbyn oy alamaz, ben de kendi oylarımı artırarak çoğunluğu sağlayıp iktidar olurum” düşüncesi vardı. Ama hesapları doğru çıkmadı. Corbyn Haziran 2017 seçimlerinden İşçi Partisi’nin oylarını beklenmedik derecede artırarak çıktı.
Theresa May seçimlerden sonra parlamentoda azınlıkta kaldı ve ancak Kuzey İrlanda’nın Protestan DUP partisinin verdiği destekle zayıf azınlık hükümeti kurabildi. Eğer seçim kampanyası 2-3 hafta daha devam etseydi Corbyn çoğunluğu elde edip başbakan olabilirdi. 8 haftalık sürede her yere gitti, müthiş bir seçim manifestosu hazırladı. Yığınlar son dönemde görülmemiş bir şekilde sahalara akın etti. Sendikalar kendisini çok destekledi. Manifestosunun en önemli noktasında geniş kesimleri ilgilendiren sağlık sistemi ve üniversite harçları yer aldı. İngiltere’de sağlık sistemi gittikçe çok kötü bir duruma gelmişti. Üniversite harçları inanılmaz derecede yükseltilmişti. Eğitim için devlet kredi veriyordu ama okulu bitirip işe başlayınca geri ödeme başlıyor ve bu noktada büyük zorluklar ve mağduriyetler yaşanıyordu. Corbyn, hem yaşlıları hem de gençleri ilgilendiren bu iki temel konuda radikal düzenlemeler yapacağını söyledi ve insanları bunda samimi olduğuna inandırdı.
Bazı özelleştirmelere de karşı çıktı, bunların hizmet kalitesini nasıl düşürdüğünü ve hizmeti nasıl pahalı duruma getirdiğini anlattı. İktidara geldiğinde bunları yeniden nasıl düzenleyeceğini açıkladı.
Dünyadaki diğer sol partiler bile artık sol politikaları bu derece öne çıkarmıyorlar.
Bu manifestoda yer alan sol politikaların öne çıkabilmesi, kitlelerin ve özellikle gençlerin artık temel sol politikalara ve geleneksel sol değerlere geri dönmek istediğini gösteriyor. Yunanistan’a bakarsak orada da bunlar öne çıktı, Çipras da gençlerin desteğini alarak başa geldi.
Corbyn liderliğe seçildiğinde yaptığı ilk konuşmasına “Britanya halkı adaletsizlik ve eşitsizlikten bıkmıştır artık” diye başladı ve “gençlerin siyasete ilgilerini kaybettiği görüşü de tamamen yanlıştır. Gençler siyasete ilgilerini kaybetmedi, siyasetin bugüne dek yapılış şekli onları siyasetten uzaklaştırdı, şimdi gençleri yeniden siyasete kazanmalıyız” dedi.
Hakikaten Corbyn liderliği kazandıktan sonra İşçi Partisi’nin üye sayısı görülmedik oranda arttı. Avrupa’da üye sayısı en yüksek olan parti oldu. Corbyn gençler arasında olduğu gibi yaşlılar arasında de müthiş bir güven sağladı. İnsanlar, Corbyn gelirse hayat standartlarının iyileşeceğine güveniyorlar.
Corbyn sadece gerekli ve temel olan sorunları öne çıkarıyor, güncel yaşamda bir önem taşımayan ideolojik keskinliklerden uzak durmayı da biliyor. Örneğin kendisine “Manifestoda monarşiyle ilgili görüş yok, monarşiyi kaldıracak mısınız?” diye soruyorlar. Cevabı, “Manifestoda yok çünkü yapmayacağız böyle birşey” diye cevap veriyor. Net ve açık.
Gölge Maliye Bakanı McDonnell partinin Marxist kanadı, Corbyn ile birlikte nasıl çalışıyorlar?
Birlikte hareket ediyorlar. Parti’nin seçim manifestosunda savunulan ekonomik politikalar Marxist olmaktan çok Keynesyen politikalar olarak öne çıktı. Ancak, Corbyn de Karl Marx’ı “büyük bir ekonomist” olarak nitelendirmekten kaçınmadı. Bu sözlere doğal olarak partinin içinden ve dışından çok tepki geldi. Bu politikalarla seçim kazanılamayacağı da ileri sürüldü ama sonuç öyle olmadı.
Corbyn ikinci defa lider seçilip genel seçimlerde oyları da % 40’ı geçince artık Corbyn’in başbakanlığından bahsediliyor. Theresa May şimdilik bir azınlık hükümeti kurdu. Dışarıdan sağcı bir partinin desteğiyle gidiyor. Bunun uzun sürecek bir ilişki olmadığı açık. Bir yerde çatlayacaktır. Zaten Corbyn, hükümetin kurulmasının ardından hemen seçim çalışmalarına başladı. Ekim ayında bir erken seçim olabilir ve Corbyn’in bu seçimden başbakan olarak çıkması da büyük bir sürpriz olmaz.
Corbyn’in Brexit sürecine katkısı ne olacak?
Bu konuya önemli katkıları olacaktır. Hem AB’de yaşayan İngiltere vatandaşları hem de İngiltere’de yaşayan AB vatandaşlarının haklarının korunmasından yana. Bu çok önemli birşey. Bunun mutlaka korunması gerekir diyor.
Corbyn’in uluslararası sol partilerle ilişkisi nedir? Gelişi diğer partilerde etki yarattı mı?
Çoğu ile görüşüyor, iyi ilişkileri var. Avrupa Sosyalist Partisi’nin liderler toplantısına katılıyor. Birkaç yıl önce Sosyalist Enternasyonal’de bir takım sorunlar yaşandı biliyorsunuz. Avrupa’da bu anlamda yeni oluşumlar var. Corbyn’in gelişi ve seçim başarısı diğer sol partilerde de olumlu etki, bir heyecan yarattı. Artık sol değerler ve temel politikalar yeniden sol partilerin gündemine taşınacaktır.
Dış politikaya bakışı nedir?
Corbyn her zaman demokrasiden yana bir politikacı olmuştur. İşçi Partisi’nin demokrasiye aykırı gördüğü politikalarına da şiddetle karşı çıkmıştır. Örneğin, Tony Blair hükümetinin Irak’ın işgali ve Saddam Hüseyin’in devrilmesi için ABD ile birlikte hareket etmesine şiddetle karşı çıkmıştır. Bu nedenle, dış politikada her zaman demokrasinin savunulması ve desteklenmesi yönünde hareket edeceği beklenmelidir.
0 comments on “ŞULE ERTEN BUCAK: GELENEKSEL SOL DEĞERLERE DÖNMENİN SİMGESİ: JEREMY CORBYN”