35. Olağan Kurultayını 16-17 Ocak tarihlerinde yapacak olan CHP’nin bir arayış içinde olduğu görülüyor. Genel Başkanlık için Kemal Kılıçdaroğlu’nu zorlayacak adayın çıkmayacak olması, gözleri PM’ne ve bir sonraki Olağan Kurultay’a kadar izlenecek politikaların neler olacağına çevirmiş bulunuyor.
12 Eylül sonrasında yeniden şekillenen siyaset çerçevesinde bakıldığında, Genel Başkanlık açısından en rahat Olağan Kurultayını gerçekleştirecek olan CHP’nin yeniden Kılıçdaroğlu’nu Genel Başkan yapacağı anlaşılıyor.
KILIÇDAROĞLU RAHAT!
Umut Oran ve Muharrem İnce’nin “şimdilik” kaydıyla “havlu attıkları” Genel Başkanlık yarışına, Mustafa Balbay’ın katılacağı anlaşılıyor. Balbay’ın her gittiği ilde Parti Örgütlerince ve Belediye Başkanlarınca “medenice” karşılanması ve Büyük Kurultay’da Genel Başkan adayı olabilmesi için yeterli imzayı toplayacağına ilişkin kanaat, CHP’deki “demokratik ortamın” bir işareti olarak görülüyor ve destekleniyor.
Zorlamasa bile Genel Başkanın koltuğuna talip olmanın desteklendiği mevcut CHP ile adaylığı aklından geçirenlerin bir daha Genel Merkezin kapısından içeri girmelerinin bile zor olduğu Deniz Baykal dönemi CHP’si arasındaki büyük farklılık, partideki demokrasi kültürünün önünün ne kadar açıldığını göstermesi açısından önemli olduğunu belirtmem gerekiyor.
PARTİ MECLİSİ NASIL ŞEKİLLENECEK?
Asıl çekişmenin Parti Meclisi’nde yaşanacağı anlaşılıyor.
Kulislere bakılırsa adaylar, Parti Meclisi’ne girebilmek için kıran kırana bir mücadele yürütüyor. Durumdan memnun görünen Kılıçdaroğlu’nun Parti Meclisi seçimlerinde, parti tabanı tarafından daha demokratik olduğu kabul edilen Çarşaf Liste yönteminin uygulanmasını istediği belirtiliyor.
Gene kulis bilgilerine bakılırsa Kılıçdaroğlu’nun Parti Meclisine girmesini istediği isimlerin bir elin beş parmağını geçmediği belirtiliyor.
Bunların başında 1 Kasım seçimlerinden sonra CHP’nin “başarısız” olduğu yönünde açıkça faaliyet yürütüp, örgütleri ziyaret eden Muharrem İnce’nin geldiği söyleniyor. Dahası, Kurultay sonrası yapılacak görev dağılımında İnce’nin MYK’ya gireceği ve Parti Sözcülüğü görevini üstleneceği konuşuluyor.
İNCE PARTİ MECLİSİNE GİRECEK Mİ?
İnce’nin ise asıl amacının “bağcıyı dövmek değil, üzüm yemek” olduğu; dolayısıyla Parti Meclisi’ne girmesinin ve devamında MYK’da görev almasının bazı koşullara bağlı olduğu söyleniyor. Yakın kaynaklar, İnce’nin “makam peşinde” olmadığı; ancak “güçlü bir genel sekreterlik” oluşturulması ve MYK’daki görevlerin Genel Başkan tarafından değil de Parti Meclisi tarafından verilmesi halinde, prensip olarak verilecek hiçbir görevden kaçınmayacağı belirtiliyor.
AKP’nin milliyetçi söylem eşliğinde Kürt sorununda yeniden şiddeti hakim kılması; buna mukabil HDP’nin Hendek Siyasetini önceden görememesi nedeniyle sivil halkın çaresizlik içinde kaldığı Kürt illerine yönelik CHP’nin izlediği duyarlı politikaların mimarının Sezgin Tanrıkulu ile Mehmet Bekaroğlu olduğu biliniyor. Dolayısıyla Kılıçdaroğlu’nun bu iki ismi de yeniden Parti Meclisi’nde görmek istediği belirtiliyor. Bu iki ismin yeniden MYK’ya alınacağı da konuşuluyor. Kılıçdaroğlu’nun insan hakları ihlallerinin doruk noktasına çıktığı günümüz koşullarında, CHP’nin “ulusalcı” olarak bilinen tabanı tarafından pek sevilmeseler de başta F Tipi Cezaevleri ve Kürt illerinde yaşanan çatışmalardan kaynaklı ihlaller olmak üzere pek çok hak ihlaline karşı aktif olarak karşı çıkmış Tanrıkulu ve Bekaroğlu’ndan vazgeçmeyeceği söyleniyor.
KURULTAY DELEGESİNİN MYK HASSASİYETİ!
CHP tabanının ise Genel Başkan olduktan bu yana MYK’da toplam 75 ismi değerlendirmiş olan Kılıçdaroğlu’ndan danışman olarak görevlendirilebilecek isimleri Parti Meclisi’ne alıp, sonra da MYK’ya almamasını umut ettiği, Kılıçdaroğlu’nun da parti kamuoyunun bu hassasiyetini dikkate alacağı konuşuluyor.
Siyasette 24 saatin çok uzun kabul edildiği günlerden geçiyoruz. Dolayısıyla Olağan Kurultay gününe kadar yeni gelişmeler olabileceği; Kılıçdaroğlu’nun parti kamuoyunun tepkisini ölçmek amacıyla aklından geçenleri zaman zaman etrafı aracılığıyla paylaşıp Kurultay gününe kadar tartışılacağı da gelen bilgiler arasında bulunuyor.
KATILIMCI SİYASET!
Kulis bilgilerinden çok daha fazla önem taşıyan bir başka nokta ise CHP’nin bundan sonraki süreç boyunca izleyeceği siyasal çalışma programının ne olacağı ve nasıl şekilleneceğidir. Çünkü program oluşturmak ve oluşan programa göre kadroları seçmek, büyük önem taşımaktadır. CHP bugüne kadar önce kişileri seçip, sonra da o kişilerin zihinlerinde geçen görüşleri program haline dönüştürmüştü. Kişilerden mütevellit programların ise toplumu heyecanlandırmadığı ortadadır.
CHP geleneği açısından Kılıçdaroğlu’nu diğerlerinden ayıran en önemli özelliklerin başında, “katılımcı bir yöntem” izlemiş olması geliyor. 2014 Yerel Seçimlerinin hemen ardından 7 Haziran’a kadar geçen süre boyunca çeşitli toplumsal kesimlerin temsilcileriyle bir araya gelen Kılıçdaroğlu’nun bu temsilcilerden gelen talepleri 7 Haziran Seçim Beyannamesine koyduğunu ve 7 Haziran Seçim Kampanyası boyunca gündemi bu taleplerin belirlediğini biliyoruz. Bu gerçeği gören AKP’nin 1 Kasım Seçim Kampanyasında, başta asgari ücret olmak üzere CHP’nin dillendirdiği pek çok talebi vaat haline dönüştürüp yeniden iktidar olma şansını biraz da bu nedenle yakaladığını bilmem hatırlatmama gerek var mı?
7 HAZİRAN SONRASININ TAKTİK HATALARI!
İsmet İnönü geleneğinden gelen bir partinin 7 Haziran sonrasında AKP’yi ürkütmeden koalisyona razı edeceğini düşünmüş olması, büyük bir hayal kırıklığı yaratmıştı. CHP Kurultayı, hiç kuşkusuz, 7 Haziran sonrası AKP’nin bir Koalisyona mecbur bırakılmamış olmasını; 17-25 Aralık’a dair önergelerin TBMM gündemine getirilerek, AKP’yi CHP ile Koalisyon kurma konusunda zorlanmamış olmasını elbette değerlendirecektir. Ardından Anayasa gereği kurulması gereken Seçim Hükümeti’ne girmeyip 13 yıl boyunca “AKP’nin Çiftliği” gibi kullanılan bakanlıklarda yaşanan yolsuzlukları açığa çıkarma fırsatını kullanmamış olmasını da!…
CHP Kurultayı, esasında 93 yılını geride bırakan Cumhuriyet rejiminin büyük oranda aşındırıldığı bir ortamda yapılıyor. Böyle bir ortamda yapılan Büyük Kurultay’ın iki güne sıkıştırılmasının parti tabanında büyük eksiklik olduğu dillendiriliyor. Çünkü esasında AKP’nin her alanda doludizgin saldırılarının yoğunlaştığı bir ortamda, bir direnç noktası oluşturulması için CHP’den güçlü bir karşı çıkış yapması bekleniyor.
YENİ ANAYASA YAPILABİLİR Mİ?
Bu karşı çıkışlardan birinin yeni anayasa tartışmaları alanında; diğerlerinin ise Alevilik ve Kürt sorunu konusunda yapılmasına ilişkin beklentiler artmış bulunuyor.
Öncelikle yeni Anayasa tartışmalarına bakalım. Bu ülkenin yeni ve demokratik bir anayasaya ihtiyacı olduğu kuşku götürmez. Ancak yeni bir Anayasanın yapılması, Anayasal kurallara uymayı reddeden bir zihniyetle yapmanın ne kadar doğru olacağını iyi analiz etmek gerekiyor. Mevcut Cumhurbaşkanının “tek adam” olma sevdası nedeniyle gündeme getirilen Başkanlık tartışmaları, giderek yeni Anayasa ile birlikte daha da ciddi bir biçimde ülkenin gündemini meşgul ediyor. Yani yeni Anayasa demek, parlamenter sistemin rafa kaldırılıp, Başkanlık sisteminin önündeki engellerin kaldırılması için AKP’ye manivela olmak anlamına da geliyor.
Hiç kuşkusuz Kurultay, CHP’nin, mevcut Anayasanın demokratik kırıntılarına dahi tahammül edemeyen AKP ile yeni Anayasa tartışması yürütmesinin doğru olup olmadığına da karar verecek. CHP Kurultay Delegeleri, mevcuduna uymayan bir politik akımın, yenisi yapılırken verdiği sözleri tutmayacağının bilincinde olduğu görülüyor. Üstelik sık sık hatırlattıkları 2023 hedeflerinin Cumhuriyet’ten rövanş almak olduğuna ilişkin niyetlerinin bilindiği halde!…
ÇÜNKÜ DİYANET DEVLETTİR!
Sık sık Diyanet İşleri Başkanlığını tartışma konusu yaptığım doğrudur. Çarpık zihniyetin ürünü olan son “fetvalar” gündeme gelmezden önce Diyanet’i tartıştığım yazıma http://blog.radikal.com.tr//turkiye-gundemi/cunku-diyanet-devlettir-98266 linkinden ulaşabilirsiniz.
İşleyişi, yapısı ve varlığı tartışılsa da Diyanet bir kamu kurumudur. Bir kamu kurumunun yasaları ve Anayasayı ihlal etmesi düşünülemez; ancak yasaların ve anayasanın kamu kurumları eliyle ihlal edildiğinin en çarpıcı örneğini Diyanet oluşturuyor. Diyanet’in kendisine sorulan bütün sorulara kamu kurumu olduğunun bilinci ve yasalar çerçevesinde yanıt vermesi gerekirken, güvenirliliği tartışma konusu olduğu bilinen kimi isimleri referans göstermesi, kurumun AKP İktidarı boyunca ne hale geldiğinin göstergesidir.
CHP’nin herkesin inancına saygılı olmuş ve herkesin inancının güvencesi olarak kabul edilen özgürlükçü bir laiklik anlayışını benimsemiş olması, Diyanet’in fiilen Vehhabi bir Sünni anlayışla yönetilmesine sessiz kalmasını gerektirmez. Toplumun, son olarak, “Alevilerle evlenilmez” ve “bir babanın kendi kızına şehvet duyması” gibi ipe sapa gelmez “fetvalar”ı veren Diyanet’e karşı CHP’nin radikal bir duruşunun olmasını beklemesi hakkıdır.
CHP Kurultayı’nın inanan, inanmayan; Alevi, Sünni, Müslüman Hıristiyan herkesin inancına saygılı ve inançlarının güvencesi olacağını güçlü bir biçimde dile getirecek ve her şeyden önce Müslümanlığı IŞİD’vari bir zihniyetin elinden çekip alması gereken bir politik hat oluşturması umut ediliyor.
HENDEĞE BAKIP, ESADULLAH’I GÖRMEMEK OLMAZ!
CHP Kurultayı’nın başta Sur, Cizre, Silopi ve Midyat olmak üzere aylardır sokağa çıkma yasaklarının uygulandığı yerlerde sürdürülen iç çatışmalara sessiz kalmaması gerekiyor. Bu açıdan bakıldığında, Kurultayda tartışılması gereken konulardan birinin de “Hendekleri kapatın” çağrısının olumlu ama yeterli bir çağrı olmadığı gerçeğidir. CHP Kurultayı’nın devletin güvenlik güçlerinin görevlerini yaparlarken, yurttaşlar arasında derin bir ayrılık tohumunu körükleyen “geldik, yoksunuz” yahut “size etek giydireceğiz” gibi çetevari ifadeler kullanması da sorgulamaları gerekiyor.
YENİ BİR SEÇENEK İÇİN TOPLUMA DÖNMEK!
CHP’nin iki gün boyunca bütün sorunları enine boyuna tartışacağı bir Kurultay yaşaması mümkün görünmüyor. Ancak normal koşullar altında 2019’a kadar yeni bir seçim beklenmeyen Türkiye’de, bütün bu meseleleri, ilgili toplum kesimlerince tartışabilecek ve programatik düzeye çıkartabileceği zamanı bulunuyor. Yeni bir Anayasa için AKP ile vakit harcayacağına topluma başka bir seçeneğin olduğunu gösterecek şekilde geniş katılımlı toplantılarla “Nasıl bir Türkiye” istendiğini tartıştırmanın daha sağlıklı sonuçlar üreteceği görülüyor. Dolayısıyla CHP’nin Büyük Kurultay’dan sonra yenilenmiş kadrolarıyla ülkenin her karış toprağında, her toplumsal kesimle o toplumsal kesimin sorunlarını enine boyuna masaya yatırıp, yeni Türkiye’nin nüvelerini oluşturacak fikri altyapıyı oluşturması mümkün görünüyor.
Bakalım CHP Kurultayı bunu yapabilecek mi?
0 comments on “CHP KURULTAYA GİDERKEN!”