2016 yılın da ABD Başkanlık Seçimleri bütün Dünya’yı şoke etti. Yarışın başında hiç şans verilmeyen Donald Trump seçimi kazandı. Ülke genelinde rakibi Hillary Clinton’dan 2 milyonun üzerinde daha az oy almasına rağmen, eyalet bazında çoğunluğu elde ettiği için Trump seçimi kazandı. İlk incemeler gösterdi ki, toplamda 2 eyaletten 70.000 e yakın seçmen, seçimin sonucunu belirlemiş.
İleride yapılan incelemeler ise çok daha büyük bir düzenbazlığı ve ardından yaşananlar ise bence siyasetin ne kadar yaşlandığını gösterdi.
Temsili demokrasi sanayi devriminin bir sonucu
Sizi siyaset tarihi ile yormak istemiyorum ama şunu bilmenizi istiyorum; bugün kullandığımız temsili demokrasi üzerinden uygulanan siyasetin temeli, Sanayi Devrimi ile paralel olarak gelişmiştir.
Özetlemek gerekirse, insanlar uzun süre feodal sistemde “işçi” (ben “köle”demeyi tercih ediyorum) olarak çalıştıktan sonra, Sanayi Devrimi ile birlikte iş olanakları için büyük şehirlere göç ettiler. Londra, Manchester ve Liverpool gibi şehirler bunların ilk örnekleri oldu. İşçiler artık bir maaş karşılığı çalıştığı ve kendi evleri olduğu için birey olma yolunda ilk adımlarını atmaya başlamıştı. İşçiler artık feodal sistemde çalışmadıkları ve emeklerine ihtiyaç duyulduğu için çok kısıtlı da olsa haklar edinmeye başladı. Bunula birlikte ilk sendikalar da ortaya çıktı ve işçi sınıfı organize olmaya başladı. Bu işçi sendikaları ileride siyasi partilere dönüştüler. Siyaset artık kitleler için yapılmaya başlandı (ne yazık ki neredeyse her ülkede nüfusun yarsını oluşturan kadınlar, bir sonraki yüzyıla kadar beklediler) ve seçimler başladı.
1760 yılında başlayan Sanayi devrimine bugün “Industrial Revolution 1.0” (Endüstri 1.0) diyoruz. İçinde bulunduğumuz döneme ise “Industrial Revolution 4.0” (Endüstri 4.0) deniyor. Her bir dönemde katlanarak devam eden teknolojik inovasyonlar bizi bu noktaya kadar getirdi.
Bunu neden mi anlattım? Bu sorunun cevabı için tekrardan Londra’ya dönüyoruz.
Cambridge Analytica’nın seçimlere etkisi
Cambridge Analytica, Londra merkezli bir siyasi danışmanlık şirketi.
Cambridge Analytica’nın Facebook için geliştirdiği bir uygulama üzerinden 87 milyona yakın Facebook kullanıcısının verilerine izinsiz şekilde ulaştığı, bir çalışanının ifade vermesi üzerine ortaya çıktı. Bu verilerin ABD Başkanı Donald Trump’ın seçim ekibi tarafından, 2016 Başkanlık seçimlerinde kullanıldığı iddiası ise büyük yankı uyandırdı.
Cambridge Analytica’nın ortaklarından biri ise Steve Bannon, Trump’ın 2016 seçimlerindeki kampanya direktörüdür.
Skandalın patlak vermesinin ardından Mark Zuckerberg ifade vermek üzerine ABD Kongresine çağrıldı. Zuckerberg, şirketinin yalan haber, seçimlere dış müdahale, nefret söylemi ve veri gizliliği de dahil sosyal medyanın kötüye kullanılmasını engellemek için yeterince çaba göstermediğini de kabul etti.
Özetle yapılan, seçmen profillerinden oy verme eğiliminin ortaya çıkarılması ardından kararsız seçmenlerin Facebook sayfalarında Trump’ın rakibi Hillary Clinton hakkında asılsız haberler yaymak. Bu haberler ise çoğunlukla ırkçı ve nefret söylemleri barındırıyordu. Kararsız seçmenlerin hassas damarlarını hedef alan bu haberler, seçimin sonucunu ciddi anlamda etkilemiş olabilir.
Unutmayın Trump seçimi 70.000 seçmen sayesinde kazandı.
Zuckerberg’e sorular
Duruşmanın benim açımdan en dikkat çekici yanı ise senatör ve milletvekillerinin Zuckerberg’e soru sorduğu bölüm oldu. Duruşmanın kayıtları var, açıp izlemenizi öneririm. Yaşlı senatörler ve milletvekillerinin Mark Zuckerberg’e sorduğu sorular kendilerinin sosyal medya reklamları, profil ve veri gibi kavramlara ne kadar uzak olduklarını gösteriyor. Olayın ciddiyetini ve ulaşabileceği propaganda boyutunu kavramaktan da oldukça uzaklar. Bir kişi hariç, 30 yaşındaki New York Milletvekili Alexandra Ocasio-Cortez (AOC).
Alexandra Ocasio-Cortez (AOC), Endüstri4.0 çağında Facebook ile büyümüş, genç ve iyi eğitimli Boston Üniversitesi mezunu bir milletvekili. ABD’nin en popüler milletvekili konumunda şu an ve bana sorarsanız 2028 de ABD Başkanlığının en büyük adayı. Duruşma sırasında AOC, Zuckerberg’e tutarlı, olayın ciddiyetini yansıtan ve böyle bir propagandanın yol açabileceği sonuçlara dahil soru sorabilen tek kişi.
Sorduğu sorulardan birkaçı:
- Eğer istersem Facebook’tan alacağım siyahi seçmen profili zip kodu ile, ABD’deki siyahi seçmenlerin Facebook sayfalarında seçim tarihinin değiştiğine dair reklam yapabilir miyim?
- Cumhuriyetçi seçmenlere, temsilcilerinin istemedikleri bir yasaya oy verdikleri hakkında reklam yayınlayabilir miyim?
Diğer senatörlerin sorduğu sorular ise “Seçmen profili ne?”, “Facebook’u Rusya’da kursaydın bu kadar başarılı olamazdın değil mi?” gibi anlama kabiliyetlerini aşan bir davada olduklarını gösteren zayıf sorular.
İşin en trajik yanı ise, bu insanlar halkın temsilcisi ve Mark Zuckerberg’i halk adına yargılıyorlar. 20. yüzyıldan bir cerraha, son model mikro cerrahi bir robot verip ameliyat etmesini izlemek gibi.
Facebook skandalı ardından, siyasette veri kullanımının açabileceği yıkıcı sonuçları ünlü komedyen Sacha Baron Cohen bir konuşmasında şöyle ifade ediyor:
“Eğer Facebook 1930’larda olsaydı, Hitler’in Yahudiler hakkında 30 saniyelik reklamlar yayınlamasına izin verirdi”.
Zuckerberg, siyasi reklamların paylaşılmadan önce fact-check edilmediğini ve edilmesinin ifade özgürlüğüne aykırı olacağını öne sürdü.
Demokrasinin şu an bilinen en iyi yönetim sistemi olduğunu düşünüyorum. Çünkü demokrasi toplumdaki bütün bireylerin kendilerini değerli hissettiği, özgür olduğu, sosyal eşitliliğin sağlandığı, insanların birbirlerine saygı duyduğu ve adil bir düzende yaşadığı yönetim biçimidir.
Unutulmaması gereken bugün kullandığımız modelin temel prensipleri Endüstri 1.0 dönemine ait. Bu sisteme yaşlı kullanıcıları eklediğinizde ise yeni çağda paralize oluyor. Tıpkı 20. yüzyıldan gelen cerrahımız gibi.
Çünkü Endüstri 4.0 çağında gördük ki seçimler artık “hack’’lenebiliyor.
Ünlü komedyen Sacha Baron Cohen’in konuşması:
0 comments on ““Hack”lenen ABD seçimi ve yaşlanmış siyaset”