2016 ABD başkanlık seçiminden sonra Demokrat Parti aday adayı Senatör Bernie Sanders ile Yunanistan’ın eski Maliye Bakanı Yanis Varufakis’in kuracaklarını açıkladıkları İlerici Enternasyonal yola çıkıyor.
Eylül’de İzlanda’nın başkenti Reykjavik’de toplanacak İlerici Enternasyonal’in 31 ülkeden 50’yi aşkın danışmanı arasında Noam Chomsky, Yanis Varoufakis, Naomi Klein, İzlanda Başbakanı Katrín Jakobsdóttir ile Türkiye’den Ertuğrul Kürkçü, Ece Temelkuran ve Burcu Kılıç var.
Kuruluşu için DIEM25 ve Sanders Enstitüsü’nün Aralık 2018’deki çağrısının ardından -salgın izin verdiği takdirde- Eylül’de girişimin stratejik yönelimini belirlemek üzere İzlanda Başbakanı Katrín Jakobsdóttir ile Sol-Yeşil Hareket’in ev sahipliğinde bir araya gelecek.
İlerici Enternasyonale geçmeden önce DIEM-25’e bakmakta fayda var.
Syriza’dan ayrılan eski maliye bakanı Yannis Varufakis’in öncülüğünde 2016 yılında kurulan DIEM-25 (Avrupa Demokrasi Hareketi 2025) hareketi İlerici Enternasyonale öncülük ediyor. DIEM-25 ile İlerici Enternasyonalin örgütlenme özellikleri birbirine benziyor. DIEM-25, Avrupa Birliği’nin mevcut yapısının bürokratik olduğunu bu bürokrasinin getirdiği problemlerin Avrupa Birliği’nin temsil sisteminde etkili olduğunu savunuyor. DIEM-25 hareketi bunun çözümü olarak Avrupa Birliği’nin kriz içerisindeki temsil sisteminde değişikliğe gidilmesi gerektiğini reformların gerçekleşmemesi halinde Avrupa Birliğinin dağılacağını öne sürüyor.
DIEM-25 web sitesindeki bilgilere dayanarak Avrupa Birliği üyesi ülkeler dışında Amerika Birleşik Devletleri, Avusturalya, Ukrayna ve Türkiye’den de katılım sağlandığı açıklanıyor.
Tabana yayılmayı, yerelleşmeyi, ulusal koordinasyonlar oluşturmayı, bütün bunu organize eden bir yapıyı çalıştırmayı arzulayan bir hareket. Sosyalist solun, sosyal demokratların, liberal-solun, yeşillerin, hak savunucularının, demokratikleşmeyi savunan kesimlerin geniş bir koalisyonu olarak kendini konumlandırıyor. İklim krizi ve istihdamın yaratılması en çok öne çıkan iki konu. Avrupa Birliği’nin varlığını demokratikleştirerek devam edebileceğini başka türlü bir seçeneğin mümkün olmadığını ısrarla savunuyor.
Amerika Birleşik Devletleri’nde ise 2018 yılındaki ara seçimde Demokrat Parti seçim listesinde ortaklaşan “Justice Democrats”, “Our Revolution”, “Brand New Congress” benzeri taban hareketine dayanan gruplar ve “Democratic Socialist of America” oluşumunun bir arada hareket etmesiyle Alexandria Ocasio Cortez gibi popüler bir adayla seçimi kazandılar.
2020 yılında Demokrat Parti ön seçimlerinde Bernie Sanders yukarıda adını saydığımız grupların güç birliği ve farklı kesimlerin desteğiyle eyaletlerde yarışa girdi. Ön seçimi kazanamadı. Sanders, Trump’a karşı Joe Biden’ı Demokratların adayı olarak desteklemeye karar verdi. Bu seçim sürecinde Sanders bir ivme yakaladı. İlerici Enternasyonalin Amerika Birleşik Devletleri’ndeki ayağı bu ivme üstüne kurulmaya çalışılıyor.
Enternasyonal düşüncesi en basit haliyle işçilerin birliğini, dayanışmayı ve bütün dünyada ortaklaşa hareket etmeyi temsil eder. Enternasyonallerin bölünmesi her zaman sol hareket içerisinde ayrışmanın büyük izleri olarak tanımlanabilir.
1. Enternasyonalde Anarşistlerle-Sosyalistler arasındaki bölünme,
2.Enternasyonelde Alman sosyal demokratlarla ile Lenin’in ayrışması.
3.Enternasyonelin Lenin tarafından kurulması.
4. Enternasyonali Lenin sonrası dönemde Troçkistlerin kurması.
5. Enternasyonali Troçkist bazı grupların kurma girişimleri sosyalist-sol tarihte yerini aldı. Dünya’daki komünist partilerin bugün farklı enternasyonalleri bulunmaktadır.
2. Dünya Savaşı sonrasında sosyal demokrat-sosyalist partilerin birlikteliğini sağlamak amacıyla Sosyalist Enternasyonal (1951) kuruldu. Sosyalist enternasyonale dünya çapında çok sayıda parti katıldı.
2012 yılında Alman Sosyal Demokrat Partisi (SPD) öncülüğünde sol partiler demokratik olmayan siyasi hareketlerin Sosyalist Enternasyonale üye olmasını eleştirerek İlerici İttifakı (Progressive Alliance) kurdular. İlerici ittifak (Progressive Alliance) Avrupa Parlamentosunda Sosyalistler ve Demokratlar grubu olarak resmi şekilde bugün temsil ediliyor.
İlerici Enternasyonalin bütün tarihteki enternasyonallerden farkı çok daha geniş bir kesimi bir araya getirmeye çalışması, tabana yayılmayı önemsemesi, bireysel üyeliğin enternasyonale kabul edilmesi, yerel gruplar oluşturması ve ulusal kolektifler kurmasıdır. Bütün bu yapıyı koordine edecek bir koordinasyon kurulu ve bir danışma meclisiyle hareket etmesi diğer enternasyonallerden ayran özellikler olarak sıralayabiliriz. Bu kadar karmaşık bir yapının işlevselliğini ise önümüzdeki dönemde göreceğiz. Bir ağ oluşturmaya çalışan hareketin düşünsel anlamda bir tutarlılığı sürdürmesi de önündeki zorluklardan biri olabilir.
İlerici Enternasyonal, uluslararası bir oluşumu hayata geçirmek için kendi organizasyonunu tamamlamaya çalışıyor. İlerici Enternasyonalin danışma meclisinde farklı kesimlerden isimler yer alıyor. Danışma meclisinde daha önce akademisyen Slavoj Zizek, Noam Chomsky ve Yönetmen Ken Loach’ın olduğu biliniyordu. Türkiye’den Halkların Demokratik Partisi’nden Ertuğrul Kürkçü, Gazeteci Ece Temelkuran ve Doktor Burcu Kılıç’ın yer alacağı geçtiğimiz günlerde açıklandı. Hareketin danışma meclisinde yer alan üyelerinden biri de İzlanda Başbakanı ve Sol-Yeşiller partisinin genel başkanı Katrin Jakobsdotti. İlerici Enternasyonalin ilk toplantısı İzlanda’da gerçekleşecek.
Jakobsdotti, İlerici Enternasyonal’in web sitesinde yayınlanan makalesinde korona krizi sürecinde yaşanan toplumsal eşitsizlik politikalarına dair düşüncelerini açıkladı. Makalenin ana hatlarına baktığımızda İlerici Enternasyonalin korona krizine yönelik bakışına dair ipuçlarını bulabiliriz.
Makale 2008 krizinin dünyanın en zenginleri için bir “mantra” olduğunu dile getiriyor. Hintçe ’de kullanılan bu sözcük meditasyonda kullanmak için fikir aracı anlamına geliyor. Tekrarlanan kelimeler, şiirler, dileklere mantra deniyor. Krizin etkilerinin politika üretmede olumlu sonuçlar üretebileceğini ya da bunun 2008’de olduğu gibi yeni politikalar üretmede işlevsiz kalabileceğini temkinli bir şekilde dile getiriyor. Jakobsdotti olağanüstü uygulamaların uzun vade etkilerini tartışmaya açıyor.
Korona krizinin yönetimi sırasında olağanüstü halin genişlediği kullanım alanlarına dikkat çekiyor. “Parlamentonun yetkilerini zayıflatmak, yürütmenin olağanüstü yetkilerle donatılması ve gözdağıyla yönetmeye çalışmak özgürlüklere kasteden bir yaklaşımdır. Gözetim teknolojilerinin kullanılmasındaki artışla birlikte ifade özgürlüğünü sınırlandıran yeni yasalar kabul edildi. Salgının acil hükümet politikası ve tüm toplumsal alanları harekete geçirilmesini talep ettiği açıktır. Ancak bunun nasıl yapıldığı önemlidir”. Jakobsdotti, Alman Sosyolog Ulrich Beck’in Risk Toplumu kavramını kullanıyor. Küreselleşmiş bir dünyada nükleer kaza, pandemi, iklim değişikliği vb. barındırdığı risklerin egemenler tarafından görmezden gelinebileceğine dikkat çekiyor. Krizin etkilerinin zengin ile fakir ülkeler arasında eşit olamayacağı için küresel kuzey ülkeleri ve daha yoksul olan güney ülkeleri arasında farklılığa yönelik tespitlerde bulunuyor.
Fakir ülkeler, pandemi nedeniyle zengin olanlardan daha fazla acı çekmeye hazırlanıyor
Kuzey ülkeleri ile güney ülkeleri arasında ekonomik farklılıkların korona virüsten etkilenme biçimlerini değiştirdiğini dile getiren Jakobsdotti, fakir ülkelerin pandemi nedeniyle zengin olanlardan daha fazla acı çekmeye hazırlandığına işaret ediyor. Güney ülkeleri için ihracat pazarlarının kısıtlanması, finansal kaynaklara erişim, hareket özgürlüğün sınırlanması gibi olası problemler ön görüyor. Küresel Kuzey’de yer alan bazı ülkelerin sınıf ve ırk temelli ölümlere şahit olduğunu hatırlatıyor.
Toplumsal eşitsizliğin yarattıklarının ekonomik olarak daha iyi durumdakilerin kendilerini evde ya da işte sosyal temastan daha rahat koruyabileceklerini belirtiyor. Toplumsal riskleri dağıtırken dezavantajlı gruplara risklerin yıkıldığını ve risklerin paylaşımında yaşanan adaletsizliği vurguluyor. İnsanların pandemide yaşadığı kırılganlıkların evrensel bir karaktere sahip olduğunu bunun küresel ve yerel birlikte çözümler gerektiğini savunuyor.
İnsan haklarını savunmak her zamankinden daha önemli
Jakobsdotti ’ye göre korona krizi mevcut sosyal eşitsizlikleri besliyor. Bu nedenle cinsiyetçi politikalar kabul edilmeye devam ediyor. Salgın sürecinde karantina uygulamalarının şiddet vakalarını arttırdığını ve ilk başta Asyalılara daha sonra bütün göçmenlere karşı yabancı düşmanlığı ve ırkçılık görüldüğünü söylüyor. Uluslararası İnsan Hakları yasalarının milliyetçi cazibeye karşılık her zamankinden daha çok destelemek gerektiğinin altını çiziyor. Jakobsdotti buradan yol çıkarak İlerici Enternasyonalin oynamak istediği rolün ipuçlarını bize sunuyor.
Eğer tarih yazmak için bir zaman olsaydı bu şimdi olurdu
Jakobsdotti, acil durumlar için kriz gündemini otoriter politikalar için kullanma eğilimi olan popülist anlayışlara karşı küresel dayanışmalar ve iş birliği oluşturmak gerektiğini savunuyor. İlerici Enternasyonalin rolü bu çoklu yapıları oluşturmak ve yürütmek olarak tanımlanıyor.
Jakobsdotti, “İhtiyaç duyulan toplumsal değişiklikler hakkında hareketler inşa etme, politikalar oluşturma ve fikir alışverişi yapma platformları kurmalıyız. Krizin gerici gündemine karşı eğer tarih yazmak için bir zaman olsaydı bu şimdi olurdu” diyerek İlerici Enternasyonalin ilerleyen günlerde nasıl işleyeceğine dair açıklık getiriyor.
0 comments on “Şimdi yeni bir Enternasyonal zamanı”