İsviçreliler 14 Haziran 2019’da, kadınlarla erkekler arasındaki eşitsizleri protesto etmek için ulusal bir grev çağrısı yapıyorlar. Çağrıya şimdiden bir Federal Meclis üyesi olumlu yanıt vererek harekete katıldı.
İsviçre’de ilk kadın grevi 14 Haziran 1991’de gerçekleşmişti. İzlanda grevinin mütevazı bir tekrarı olan greve 500 bini aşkın kadın katıldı. 24 Ekim 1975’te İzlanda’da yapılan grevde ise kadınların yüzde doksanı, ev işlerinden balık konservesi fabrikalarına kadar her alanda 24 saatliğine hayatı durdurdular. 1991 grevinden 28 yıl sonra gerçekleşecek olan ve Federal Meclis üyesi Simonetta Sommaruga tarafından desteklenen bu grevin ise, 2019’un en büyük politik olaylarından biri olacağı iddia ediliyor. Bu iki tarih arasında neredeyse her şey değişti ama eşitliğe giden uzun yolda, kadınların öfkesi de sabırsızlığı da aynı kaldı.
1991 Grevi
1990’ların başlarındaki isyan, Jura bölgesinde başladı. Joux Vadisi’nde saat üreticisi kadınlar, Federal Anayasa’nın 4. maddesine yeni bir paragraf eklenmesinin üzerinden on yıl geçmesine rağmen, kadınlarla erkekler arasındaki eşitlik konusunda somut hiçbir gelişme olmadığına dikkat çektiler.
- Bu madde çekmecede uyuyor. Yasa sadece kadınları emeklilik yaşının yükseltilmesi gibi yeni yükümlülüklere boyun eğdirmek için çıkartıldı.
- Ücretler arasındaki eşitsizlikler çok büyük.
- Saat üretiminde işçilerin yüzde 46’sı ayda 3,500 franktan az kazanıyor ve bunların yüzde 93’ü kadın.
- Bu durum bu şekilde devam edemez. Neden greve gitmiyoruz?
Metal İşçileri ve Saat Üreticileri Federasyonu yönetim komitesinin tek kadın üyesi Christiane Brunner, bu hareketin öncüsü oldu. Kolay değildi, çünkü öncelikle fikri sendikalara kabul ettirmek gerekiyordu.
Christiane Brunner karar için “İki tabuyu yıktık: birincisi toplu sözleşmenin olduğu bir sektörde grev yapmak ve ikincisi sadece kadınların yöneteceği bir eylem başlatmak” diyordu.
Başını Fritz Reimann’ın çektiği USS ise grev yerine bir “eylem günü” örgütlenmesini öneriyordu.
Grev yapma ilkesel olarak kabul edildiyse de hala İsviçre’deki tüm sendikaları seferber etmek gerekiyordu. İsteksizliğin farkında olan Christianne Brunner bazen erkek meslektaşlarından toplantılara eşleriyle birlikte gelmelerini istedi. Grev fikrine destek veren yaşlı bir kadın, herkesi greve katılmaya çağırıyordu: “Kocama her gün sıcak yemek yedirdim; eh, 14 Haziran’da, bu sefer yemeği soğuk soğuk yiyecek.”
Cenevreli sendika sekreteri bir yandan bu ikna çabalarını sürdürürken bir yandan da bu “yasadışı” eylem nedeniyle pek öfkelenen işveren örgütlerini yatıştırmaya çalışıyordu.
Swatch Grup markaları grevde yer alacak kadınları işten çıkarmakla tehdit ediyordu. Christiane Brunner telefonunu alıp büyük patron Nicolas Hayek’i aradı. “Bu hareket toplumu değiştirmeyi hedefliyor, sizin kişiliğinize karşı bir şey değil” dedi. Hayek “Tamam, katılıyorum, çünkü kadınlara ihtiyacımız var” diye yanıtladı. İşverenler nihayet yatışıyordu çünkü bu grevin çok da etkili olmayacağını umuyorlardı.
Ama öyle olmadı. 14 Haziran’da İsviçre eylemin renkleri olan leylak ve fuşya renkleriyle kaplandı: Yaklaşık 500 bin kadın birkaç saatliğine iş bırakarak ve piknikler düzenleyerek protestolara katıldılar. Sokak isimlerini değiştirip kadınların isimlerini verdiler. Santon’da kantonun azizesi olan Catherine’i pembe bir ev kadınına dönüştürdüler. Bern’de, diplomatik bir etkinliğin güvenliğini almaya çalışan savaş giysileri içindeki jandarmaların korkulu bakışları arasında, Federal Meydanı işgal ettiler.
“Grev büyük bir başarıydı, ama Fransızca yayın yapan TV’lerin o akşamki yayınına çıkana kadar başarının büyüklüğünü anlayamamıştım” diyor Christiane Brunner: “Kadınların greve katılma biçiminden çok etkilendim ve duygulandım.”
Şimdi değişen ne?
İlk grevden yirmi sekiz yıl sonra değişen ne; yüzyıl değişti, İsviçre ve çalışma dünyası da. Kadınlar elbette doğum iznini, kürtaj hakkını ve eşitlik yasasında bazı değişikliklerin yapılması kazandılar. Fakat toplum ataerkil yapısını sürdürdü.
Randevu 14 Haziran 2019’a kesildi. Sendikaların şimdiden çağrısını yaptıkları greve ülkenin tüm kadınlarının katılıp katılmayacağını göreceğiz.
22 Eylül 2018’de eşitlik talebiyle yapılan eylemde, hemen tüm siyasal yelpazeden 20 bin kadar kadının bir araya gelmesi sağda şimdiden dişlerin gıcırdamasına yol açtı bile.
Grevden altı ay önce, solcuların hâkim olduğu federal kent parlamentosunun 8 Mart dünya kadınlar günü vesilesiyle sadece kadınların izinli olacaklarını açıklamasından sonra sağın utancı da giderek büyüyor. Radikal Liberal Parti’nin bir kadın üyesi “bu cinsiyetçi bir önlem, yeni eşitsizlikler yaratıyoruz ve müttefikimiz olabilecek erkekleri korkutuyoruz” dese de, Eylül ayında Bern’deki eyleme kocası ve çocuğuyla katılmaktan geri kalmadı.
Greve destek vereceğini açıklayan ilk Federal Meclis üyesi Simonetta Sommaruga ise 1991 grevine ve yeni grevi ilişkin şunları söylüyor:
O dönemde gündüzleri piyano eğitimi verirken geceleri de bir kadın sığınma evinde nöbet tutuyordum. Çok sarsılmıştım, bir yanda ev içi şiddetten kaçarak saklanan kadınlar, bir yanda Freiburg’un merkezindeki kamusal alanı eşitlik talebiyle işgal eden kadınlar. Üstelik parlamentonun şirketleri şeffaf olmaya zorlayarak eşit ücretle ilgili bir yasa çıkarması da tam yirmi yedi yıl sürdü. Yasanın çıkabilmesi için son güne kadar tam yedi yıl savaşmak zorunda kaldım. Kadınların kamusal alanı işgal etmesi pek sık rastlanan bir olay değildir. Anlıyorum ki biz birlikte güçlüyüz.
1991 grevinin dolaylı sonuçları oldu. Anayasada eşitlikle ilgili bir madde tesis edebildik. Grev ayrıca 1993’te Federal Meclis ikinci kez bir kadının girebilmesine neden oldu. Eylül ayında yaptığımız eylem toplumun artık eşitsizlikleri kabul etmediğini gösteriyor ama hala hedeften çok uzaktayız. İsviçre Toplumsal Cinsiyet Eşitliği endeksinde 20. sırada. Ekonomi alanında gerileme bile var. Büyük İsviçre şirketlerinin yönetiminde 10 yöneticiden sadece biri kadın. Federal yönetim organlarında da öyle. Bence dengeyi sağlamak için hala kotalara ihtiyaç var.
Artık kadınların eğitimlerini, mesleklerini seçebilmeleri mümkün. Fakat parlamentodaki eşit ücret mücadelesi sırasında, kadınların suratındaki öfkeyi ve bu ayrımcılıktan hala mustarip olduklarını gördüm. Sırf kadın olduğu için bir yılda 7000 franktan az kazanıyorsan, bu bir skandaldır. #MeToo hareketinden bu yana, kadınlar cinsel taciz konusunda tabu yıktılar. Artık susmuyorlar. Bu açıdan bakarsak, bazı şeyler ilerledi.
Eşitlik aynı zamanda erkekler için de bir mücadele, mesela babalık izni veya ebeveynlik izni gibi. Aslında eşitlik genel bir mücadele. Birçok erkek Eylül ayındaki gösteride eşitlik talebinin arkasında yürüdü. Bu iyi bir işaret. Birçok kadın çalışırken partnerleri ev işlerini ve çocuk bakımını üstlenmediği için çocukların durumundan endişe duyuyor. Yani eşitlik aslında ortak bir mücadele. Kadınlar çalışma dünyasında yerlerini almak istiyorlar ama çalışma koşullarının da iyileştirilmesi gerek. Kadınlar iş mi aile mi seçimi arasında bırakılmamalı. Ayrıca tipik olarak kadın mesleği olarak görülen mesleklere de değer verilmesini istiyorum.
Kaynak: Sendika.Org
0 comments on “İSVİÇRE BÜYÜK KADIN GREVİ İÇİN TARİH VERDİ: HAZİRAN 2019”