05-ÇOĞULCULUK: ORTAKLIK DEMOKRASİSİ DÜNYADAN

KUZEY REN VESTFALYA SEÇİMLERİNE BİR BAKIŞ

Geçtiğimiz Mayıs ayı içinde Almanya’nın en büyük nüfuslu Kuzey Ren Vestfalya (KRV) eyaletinde yapılan seçimler şansölye Angele Merkel için büyük bir hezimetle sonuçlandı. Düzenlenen seçimde Merkel’in başkanı olduğu Hristiyan Demokrat Birliği’nin (CDU) İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana – %8.3’lük oy kaybıyla – ilk defa %30’un altında oy alması Almanya’da muhafazakârların eleştirisini topladı. Tüm bu eleştirilerin yöneldiği, seçim hezimetinin günah keçisi ise Merkel’in gözde adayı ve aynı zamanda Çevre Bakanı olan Norbert Röttgen’di.

Almanya’nın Merkel’e olan desteği ile bilinen muhafazakâr Die Welt gazetesi KRV eyaletinde mayıs ayında yapılan seçimlerde CDU karşısında Sosyal Demokrat Parti (SPD) ve Yeşiller’in aldığı galibiyeti Röttgen’in zayıflığına bağlarken, bir diğer muhafazakâr gazete Frankfurter Allgemeine CDU’nun bu tarihi mağlubiyetinin kaynağını açıkça aday ve seçim kampanyasının beceriksizliğine dayandırdı. CDU adına seçim kampanyası ve Röttgen’e atfedilen başarısızlıkların gölgesinde kalan bir diğer mesele ise, euro krizi karşısında Merkel’in bir süredir gerek euro bölgesi gerekse Almanya’da uygulanmasını direttiği kemer sıkma politikalarına İtalya, Yunanistan kadar kendi ülkesinden de gelen tepkilerdi. Öyle ki, Röttgen’in seçimler öncesinde yaptığı bir açıklamada KRV seçimlerinde alınacak oyların Merkel’in euro krizi üzerindeki idaresi konusunda bir referandum niteliği taşıdığını söylemesi ile Berlin’deki meslektaşları tarafından susturulması bir oldu. Sonuç olarak, CDU’nun KRV eyaletinde düzenlenen son seçimde aldığı %26.3’lük oy oranının yaşattığı hayal kırıklığı, seçimlerin akabininde Merkel’in isteği üzerine Röttgen’in CDU Eyalet Başkanlığı görevinden bir daha aday olmamak üzere istifa etmesiyle noktalandı.

13.2 milyon seçmenin olduğu KRV eyaleti seçimleri düşen oylarıyla yalnızca Hristiyan Demokratlar için bir hezimet değildi. Seçim sonuçları içinde en ağır yenilgilerinden birini %3’lük oy kaybıyla alan Sol Parti (Die Linke), elde ettiği %2.5 oy oranıyla %5’lik seçim barajını aşamayarak parlamento dışında kaldı. Sol Parti KRV seçimlerinin bir hafta öncesinde Schleswig-Holstein eyaletinde yapılan seçimlerde de yine seçim barajını aşamayarak sandalyesiz kalmıştı. Sol Parti özellikle bir süredir seçimlerinde yaşadığı oy kaybının sebeplerini  medyanın kendilerine yönelik art niyetli tutumları ve Sosyal Demokrat Parti (SPD) ve Yeşiller koalisyonun Sol Parti’den aldığı sosyal adalet politikalarına yönelik söylemler üzerinden sağladıkları başarı üzerine dayandırmakta ısrarcı. Aynı zamanda parti içinde yapılan öz eleştirilerde, seçim öncesi yetersiz seçim propagandaları ve parti politikalarının tanıtımı konusundaki eksikliklerin üzerinde de duruluyor.

Önce İhtilaf Sonra Uzlaşı…

KRV eyaletinde yapılan seçimlerde %39.1’lik oy oranıyla başarı yakalayan Sosyal Demokrat Parti’de (SPD) öne çıkan isim eyalette SPD başkanı olan ve aynı zamanda KRV eyaleti başkanlığını yürüten Hannelore Kraft oldu. Bu yönüyle KRV eyalatinde düzenlenen seçim sonuçlarının 2013 yılı eyalet seçimleri öncesinde SDP ve son seçimde aldığı %11.3’lük oyla sadık koalisyon ortağı Yeşiller (Die Grünen) için bir prova niteliğinde olduğunu söylemek mümkün. Ancak 2013 seçimlerine giden yolda Merkel’e rakip gösterilen Kraft’ın işi kolay değil. Eyalet seçimleri öncesi yürütülen propagandalar, SPD’nin göçmen nüfusun fazlaca olduğu KRV eyalatindeki tüm vatandaşlara hitap edebilen sosyal politika söylemlerinin yanı sıra, Merkel’in ekonomik krizlere karşı yönelttiği sıkı tasarruf politikaları karşısında kalkınmaya öncelik vermeyi kapsıyordu. Seçim öncesindeki var olan problemlere karşı geliştirilen bu tutumlar hiç şüphesiz SPD’ye ve Kraft’a büyük sorumlulular yüklüyor. Nitekim yapılan son seçimlerde KRV eyaletinde yaşayan Türklerin büyük bir çoğunluğunun Almanya’da yükselen muhafazakâr tutumlar karşısında oylarını yaşadıkları problemlere çözüm olabilecek vaadler sunan ve sıklıkla göz ardı edilen çifte vatandaşlık, seçme-seçilme gibi konuları gündeme getiren SPD’ye verdiği bilinen bir gerçek. Öte yandan euro krizinin yarattığı sorunları önlemek üzere Merkel’in uygulanması konusunda ısrarcı olduğu kemer sıkma politikaları yerine, büyüme odaklı sürdürülebilir kalkınma stratejilerinin altını çizen Sosyal Demokratlar için bu mesele giderek rekabet oluşturan bir unsur haline gelmekteydi. Özellikle Fransa’nın çiçeği burnunda cumhurbaşkanı François Hollande’nin SPD liderlerini bu konuda desteklediğini ima etmesi, Merkel’i savunduğu mali pakt adına alması gereken 2/3’lük çoğunluğu sağlamak konusunda tedirgin etse de, neticede bu savaşı Merkel’in inadı kazandı. Haziran ayı sonunda Alman parlamentosunda oylanan, euro bölgesinde yüksek oranda bütçe disiplinini ön gören mali pakt ve 500 milyar euroluk kalıcı kurtarma fonu Avrupa İstikrar Mekanizması muhalif SPD ve Yeşillerin de desteğiyle kabul edildi. Merkel’in bu süreç içerisinde ana muhalefette bulunan SPD ve Yeşiller’i ikna etmek üzere sıkı bir pazarlığa girdiği ve alacağı destek karşılığında SPD ve Yeşillerin büyüme ve istihdama yönelik kaynak geliştirme ve “mali işlem vergisi” oluşturulması gibi taleplerini kabul ettiği biliniyor. Sol Parti ise oylamalarda red oyu kullanarak, parlamento tarafından büyük bir çoğunlukla kabul edilen iki yasayı Federal Anayasa Mahkemesi’ne taşıdı.

KRV eyaleti seçimleri ve sonrasında yaşanan bu gelişmelerin çerçevelediği tabloya baktığımızda, SPD ve Yeşiller’in eksenlerinden saparak yanaşmacı politikalar izlemesinin seçmenlerin güvenini zedeleyebileceği ve çelişkili tutum ve icraatlarının yaklaşan 2013 seçimlerinde kendilerine oy kaybettirebileceğini söylemek yanlış olmaz. Bu anlamda seçimlerde elde ettikleri olumlu sonuçlarından güç almak suretiyle, Sosyal Demokratlar’ın koalisyonları ile beraber yürüttükleri politikalardan kolayca vazgeçmek yerine, bu politikaların yürütülmesi ve sürdürülmesi hususunda özgüvenli ve ısrarcı yaklaşımlar sergilemelerinin kendilerine uzun vadede daha büyük geri dönüşleri olacağı aşikardır.

Ve Alman Korsanlar Sahnede…

Önceki eyalet seçimlerinde elde ettiği sandalyelerin yanı sıra, KRV eyaleti seçimlerininde aldığı  %7.8 oy oranıyla başarısını perçinleyen Korsanlar Partisi (Piratenpartei Deutschland) şu an için Almanya siyasetinin en renkli tartışma konusu. Bu tartışmalar içinde kimileri Korsanlar’ın temel siyasi meseleler konusunda vizyon sahibi olmadıklarını öne sürerek bu geçici yükselişin siyaset sahnesinden silinmeleri ile sonuçlanacağını öne sürüyor, kimileri ise Korsanların yakın gelecekte Almanya’nın politkasını doğrudan etkileyecek ve değiştirebilecek güçte önemli bir potansiyale sahip olduğunu savunuyor. Yapılan tartışmaları bir kenara kaldırıp ilk kez 2006’da İsveç’de  kurulan Korsan Parti’nin kısa süre içinde örgütlü bir biçimde birçok ülkede yayılması ve 2009 yılında Avrupa Parlamentosu’na temsilci gönderecek kadar başarılı sonuçlar elde ettiğini hesaba katarsak, hareketin görmezden gelinemeyecek kadar derin olduğu kanısına kolaylıkla varabiliriz. Zira 2006’da kurulan Alman Korsanlar Partisi’nin Eylül 2011’de Berlin eyalet seçimlerinde aldığı oy oranıyla kazandığı başarıyı, sırasıyla diğer eyalet seçimlerinde de göstermesi bunun en güzel kanıtı.

Korsan hareketinin başlangıcı, bilgi ve kaynaklara internet yoluyla sınırsız ve sansürsüz erişimin tahsis edilmesine yönelik taleplere dayanıyor. Bu talepler hedef aldığı “telif hakkı” ve patent sistemi gibi olguların ortadan kaldırılmasıya internet ortamında sağlanacak sınırsız erişimin toplumsal kanallara eşit biçimde ulaşmasını amaçlıyor. Kurulan tüm Korsan partiler gibi Alman Korsanlar’ın da öncelikli hedefi bunu gerçekleştirmek. Bunun yanında Korsanlar, aynı hedefle siyasette ve demokraside daha fazla şeffaflığın mümkün olduğunu ve dijital ortamda insanlara sunulacak serbestliğin ve hizmetlerin siyasal katılımı arttıracağını düşünüyorlar. Tüm bu hedefler aynı zamanda 2009 yılında İsveç’te yayınlanan Korsan Manifestosu’nun üç maddesini kapsıyor. Korsanlar Partisi özgür sanal ortam dışında eğitim ve toplu taşımanın ücretsiz olması gibi sosyal odaklı politikaların gerçekleştirilmesini de gerekli görüyor.

Genel anlamda Alman Korsanlar’ın hedeflerine bakarak onları belli bir siyasi ideolojinin ya da trendin öznesi yapmak şu aşamada zor görünüyor. Ancak her ne kadar tartışmalı bir konu da olsa, Korsanların izlemekte olduğu çizginin bizleri liberal sol anlayışa yaklaştırma eğilimde olduğunu iddia etmek mümkün. Aynı zamanda Korsanlar’a farklı kesimlerden gelen eleştirilerin yelpazesi de bir hayli geniş. Bu anlamda Korsanlar’ın suçlandığı konulardan biri; eğitimli genç burjuvaların taleplerini önemseyerek toplumun kalan kesimlerini göz ardı etmesi. Bir diğer eleştiri parti içinde erkek nüfusun çoğunlukta olduğu Korsanlar Partisi’nin kadın hareketlerine yönelik hiçbir söylem geliştirmemiş olması. Partiye yönelik diğer büyük eleştirilerden biri de önceki aylarda parti içinden birkaç ismin aşırı sağcı söylemlerde bulunması ve bu şekilde Nazi tartışmalarının gündeme gelmesiyle gelişti.

İster zayıf ve ütopik görülen yaklaşımları ile siyaset sahnesinden kısa sürede düşecek olması gibi kanaatlerle türlü kehanetlere boğulsun, ister ani başarısı bazı seçmen kitlelerinin yeni arayışlarının karşılığı olarak değerlendirilsin bugün Korsanlar Partisi eyalet seçimlerde elde ettiği sandalyelerle temsilde rol oynayan bir siyasi aktör konumuna çoktan geçmiş durumda. Zamanın ne göstereceği bilinmese de, Almanya’da Korsanlar’ın biraz uçuk ama bilgi ve teknoloji çağının gereksinimlerini gözeten hedeflerinin özellikle yeni nesil tarafından cazip görülmesi ve toplumun farklı kesimlerinden Korsanlar’a yağdırılan oylar, Almanya  siyasetinde doğan yeni ve güçlü bir alternatifin habercisidir.

0 comments on “KUZEY REN VESTFALYA SEÇİMLERİNE BİR BAKIŞ

Bir Cevap Yazın