1968 yılı dünyada çok hızlı başlamıştı. ABD’de ve Avrupa’nın neredeyse her bölgesinde başlayan gençlik hareketleri, salt siyasal akımlar olmanın ötesinde, sosyal akımlar halindeydi. Dünyayı değiştirme iddiasında olan bir nesil ayaklanmıştı. 2. Dünya Savaşı’nda cepheden dönen gençlerin çocukları, dünyanın hiç de vaat edildiği gibi olmadığını anlayan bir kuşak oldu. İsyan havasında olan gençlik, hippiler, hıncahınç dolan Woodstock konserleri… Özgürlükçü ve anti-militarist düşüncedeki gençlik yapıları, ciddi anlamda sokaklara dökülmüştü. 1960’lı yıllarda dönemin komünist ve faşist yapılanmalarına karşı çıkan, özgürlüğün bireyin içinde olduğuna inanan, kapitalizmin bireyi tahakküm altında tutması fikrini şiddetle reddeden, ancak uygulamalarıyla da anarşist düşünce tarzından ayrılan bir yapılar bütünü sokaktaydı. Vietnam Savaşı’nın acımasızlığı, Che’nin öldürülüp Korda’nın bir fotoğrafı olarak alanlarda yerini alması, Malcolm X’in öldürülüp Martin Luther’in ‘Bir hayalim var’ söylemiyle kitleleri harekete geçirmesi…
Türkiye’nin kaçırdığı tren
1968’de Sorbonne Üniversitesi’nde meydana gelen ayaklanmayla başlayan hareketle akımın ana hareket noktasını üniversiteler çekti. Hareket siyasal olmaktan öte sosyal bir hareket olmuştu, çünkü hareket dönemin politik bakışından öte özgürlükler noktasından harekete geçmişti. Çift kutuplu dünyanın soğuk savaşı, geniş bir gençlik yapısını her iki kutba da uzak, özgürlükçü, anti-militarist bir ortak paydada buluşturmuştu.Türkiye’de 68, 60’lı yılların ortalarından itibaren toplumun içinde, örgütlü yapılar kurabilme fırsatıyla dünyadaki emsalleri gibi benzer tarihlerde başladı. Tüm dünyadaki üniversite işgalleri gibi Türkiye’de de üniversite işgalleri başlamıştı. Plaklarda ‘Yarının Şarkısı’ ile Tülay German’ın sesi yankılanıyordu. Türkiye gençliği de başka bir dünyanın mümkün olduğuna olan inancıyla hareketin ortasındaydı. 6. Filo, öldürülen öğrenciler, üniversite işgalleri… Ve Türkiye’de daha çok siyasallaşan ancak tabanını genişletemeyen bir 68, sıkıyönetimlerle, darbelerle, idamlarla son buldu.Emperyalist ülkelerde başlayan, sistemin içinden sisteme karşı sosyal bir akım olan dünya 68’i, Türkiye gibi ülkelerde daha siyasal hale geldi. Belki de yeterince emperyalist olamamış, belki de 2. Dünya Savaşı’nın Stalinist-faşist cepheli savaşlarını yakından yaşamamış bir ülke olduğumuz için, bir şekilde Türkiye 68’i, Avrupa ve Amerika 68’inin aksine çift kutuplu dünyada bir kutba yakın olmak durumunda kaldı.Türkiye böylece tüm dünyadan geçen 68 trenini kaçırdı. Bizim 68’imiz, dünya 68’inden daha siyah-beyaz kaldı. Dünya 68’inin çiçek çocukları, Türkiye’de parkalı, daha sert ve sonunda ne yazık ki darağaçlarıyla, sokak ortasında kurşunlanarak karşılanan çocukları oldu.
Yeni 68’i kaçırmayın!
Yeni sol, dünyadaki emek-sermaye çelişkisini göz ardı etmeyen, emekten yana tavır alan ama önceliğini özgürlükler noktasında konumlandıran bir sol olacaktır. Artık 68’den çok daha kapitalist olan Türkiye’de ve tek kutuplu dünyada, bu solun konumlanmasını başaracağını düşünüyorum. Bu sol emekten yana, sosyal adaletten yana, özgürlükten yana, anti-militarist, çevreci ve yeni tahakkümlere karşı koyan bir sol olacaktır. Belki de yeni orta sınıfın ellerinde şekillenecektir. Dünyanın yeni 68’i bugünlerde yaşanıyor. 2008 krizi, Ortadoğu’nun savaş ve işgal coğrafyası haline getirilmesi, küresel ısınmanın sonuçlarının somutlaşmasıyla başlayan sürecin bugünkü perdesinde, Şili’de bakan istifa ettiren bir öğrenci sendikasından bahsediyoruz. Küreselleşen dünyada artık tüm sistemler daha kapitalist. Atina’yı ateşe verenler, sokaklara dökülüp devlet binalarını işgal eden insanlar, Yunanistan’ın yeni, genç ve sistem karşıtı kuşağı, aynı zamanda Politeknik’i işgal eden kuşağın çocukları. ingiltere’de, Fransa’da, İtalya’da, istisnaları acı olmakla beraber bazı Arap ülkelerinde de durum bu şekilde. Wall Street işgalleri ve tüm ‘Occupied’ hareketleri… Dünyanın yeni 68’i bu; dünyanın ayaklanması gereken orta sınıfının sesi. Türkiye gençliği bu 68’i kaçırmamalı. Kendi renkli 68’ini, eski sol jargondan uzak, umutsuz ve hüzünlü şarkılarını bir kenara bırakıp, yüzünü umutlu ve heyecanlı yürüyüş bandolarına çevirerek yaratmalı. KCK, Ergenekon, yüzlerce tutuklu öğrenci, müzelik özel yetkili mahkemeler, adalet sirkleri, artan nefret söylemi ve şiddet suçları, sürekli olarak devam eden ekonomik kriz, daralan özgürlükler… AKP vesayetine karşı salt siyasal değil, sosyal ayaklanmanın başlaması gereken zamana çoktan gelmiş bulunuyoruz. Sosyal medya, habere ulaşma hızımız, iletişim ağımız… Tüm bu kolaylaşmış şartlar,Türkiye gençliğinin ayaklanmasını hızlandırmalı.
Örgütlenmenin gereği
Bu noktada en mühim mesuliyet, Türkiye’nin en fazla oy alan ikinci partisi CHP’nin, değişmesi zaruri olan gençlik örgütlenmesine düşüyor. Elindeki gençlik tabanını acilen dönüştürüp diğer yapıları bu değişime inandırmak zorunda olan bir CHP Gençlik Örgütü ile karşı karşıyayız. ‘Özgürlüğün Sokakta’ olduğunu içselleştirmiş, renkli, gerçekten genç, özgürlükçü, eşitlikçi, emekten yana, anti-militarist, çevreci ve samimi bir gençlik örgütü. Yani önce kendisini, ardından toplumu kendisine inandırabilecek bir gençlik yapısı. Statik olmak yerine ülkenin herhangi bir şekilde politize olmuş tüm unsurlarının farkında olduğu bir gençlik yapısı. Ciddi anlamda örgütlü bir öğrenci sendikası kurulmasına öncülük edebilecek bir gençlik örgütü; bu hususta Meclis’teki gücünü de Meclis’te kurulabilecek ortaklıklarla kullanacak bir partinin gençlik örgütü…Türkiye gençliğinin bu yeni 68’i kaçırmaması gerek. Bunu başarabilecek unsur, Türkiye’nin önümüzdeki on yıllarda yönetimine gelecek olan unsur olacaktır. Ve bu 68’i yakalayan kuşak, Türkiye’nin önümüzdeki on yıllarını yöneten kuşak olacaktır. Bizim kuşak şunu anlamalıdır ki Nâzım’ın ‘En Mühim Mesele’sinde söylediği gibi;
“Aldanmazsak: varız!
Aldanırsak: yok!”
Gelecek 68’e kadar yok.
0 comments on “TÜRKİYEYE YENİ BİR 68 RUHU GEREK”