Ben 27 Mayıs 1961’de ODTÜ’ye girdim. Askerden yeni gelmiştim işe girdiğimde. 60 kişi başladık işe. Daha önce başlayanlarla birlikte 150-160 kişi olmuştuk. İlk başladığımda arazinin etrafına tel çekiliyordu, ben de tel çekme işinde çalışıyordum. Sonbahardı Kasım ayıydı Zahit Muhtaroğlu bu 60 kişinin arasından dört kişi seçti. Yanımda Çorumlu Akveren köyünden İsmail, Veletköylü Bektaş ve Satılmış vardı. İsmail’le ben, Bektaş’la da Satılmış ayrılmıştı iki ekip tel yapıyorduk.
Ben işe girerken yanımda nüfus cüzdanım olmadığından ehliyetimi vermiştim. İşe girişimi ehliyetle yaptıkları için Zahit Muhtaroğlu benim adımı işaretlemiş, “şoför olarak alıcam” demiş. Çalışanlar arasında pek şoför yoktu. Ağaç dikip, tel çekerken yevmiyem 10 liraydı, şoförlüğe geçince 20 lira olmuştu.
Arazinin etrafı tellendikten sonra ilk ağaçlandırma işleri şimdi yol yapacağız diye ağaçları söktükleri yerde başlamıştı. O ağaçları ellerimle diktim. Bozkırın içindeki ODTÜ ilk oradan doğmaya başladı. Şimdi de aynı yerden bitirmeye çalışıyorlar.
İlk ağaç bayramı Aralık ayının başında yapıldı. A1 kapısının arkasına 3 sıra çam dikildi, o kadar çam varmış ellerinde. Yolun alt tarafına Şap Enstitüsü ile A1 kapısı arasına da (şimdi yol için sökülen yer) yapraklı ağaçlar ve küçük çamlar dikildi. Ağaç dikmede hocalar, öğrenciler herkes vardı. Ağaçları dikenler adlarını kağıtlara yazıp ağacın dalına asıyorlardı. Büyük bir coşku vardı.
Buraya dikilen fideleri Eymir gölünden getirdik, çamlarsa Eskişehir ve İstanbul’dan geldi. Ağaçları getiren şoför Ahmet Saraç, “İstanbul’dan Çobançeşmesi’nden getiriyoruz” derdi.
O zaman elimizde 2 tane traktör vardı. Beni ilk ona verdiler; tarla sürdük, çukur açtık. Yazın tankerle su taşıdık ağaçlar için. İki tankerimiz vardı bir 3, biri 5 tonluktu. Yurtların altında şimdiki çarşının olduğu yere yukarıdan gelen suyun önüne bent çekip kapattılar. Motor kurmuşlardı, oradan tankerlere su doldurup taşıyorduk. Bütün o ağaçlar, o fidanları taşıma suyla suladık. Kurumasınlar diye gözümüz gibi bakıyorduk. Sonbaharda 2 traktör daha aldılar, dört traktörümüz oldu.
Benim ehliyetim var diye Ağaçlandırma Müdürü Alaattin Egemen’in şoförü oldum. Orman Mühendisiydi kendisi herkes ona “Ağaç Doktoru” diyordu. Rektör Kemal Kurdaş kendisini çok severdi.
Kemal Kurdaş’ı da herkes çok severdi. ODTÜ’de çok büyük emeği vardır. Kemal Kurdaş, her sene ağaç dikme bayramı yapardı. Ağaç dikmeye Cumhurbaşkanı’ndan Genelkurmay Başkanı’na, bakanlara kadar herkesi getirirdi. Bir ay önceden davetiye gönderirdi onlara.
61 seçimlerinden sonra Kemal Kurdaş Maliye Bakanlığı’ndan ayrılıp ODTÜ’nün rektörü olmuştu. Göreve başlar başlamaz ağaç dikmeye de başlamıştı.
Bazı geceler fırtına çıkar, sabaha kadar yağmur yağardı. Kemal Kurdaş o gecelerde kendisi de uyumaz, bizi de uyutmazdı. Aklı ağaçlarda kalırdı. Kaç gece evinden alıp Eymir’e götürmüşümdür. Kendisinin bir volkswagen arabası vardı. Hem kendi arabasının hem de makam arabasının arkasında çizmeleri vardı. Çizmeleri giydiği gibi araziye dalar, dalları kırılmış ağaçları sever, okşardı. “Bana bir ağaç kurudu demeyin oğlunun kolu koptu deyin” derdi.
O sevgiyle dikilen ağaçlardan şimdi intikam alıyorlar. O ağaçlarda emeği olmayanlar şimdi onları yoketmek için sıraya girdiler, elleri kırılsın hepsinin.
Ağaçları dikenlerin arasında Denizlerin olduğunu söylüyorlar. Gördün mü onları?
Deniz Gezmiş İstanbul Teknik’te okuyordu o zamanlar. Ama ODTÜ’ye geldiği, kaldığı da oluyordu. Yemekhanede yemeğini yerdi. Kızılay’a iner gezerlerdi. Bir gün Kızılay’da gezerken vatandaşın biri koşup polise ihbar etmiş. Polis bunu azarlamış, “ben görmüyor muyum, işine bak sen” demiş.
Dört Amerikan askeri kaçırıldıktan sonra dolaşamaz oldular. Emek mahallesindeki 4. Caddenin Beşevler tarafındaki başına yakın İş Bankası soygununu yaptıktan sonra aranmaya başladılar. Soygundan sonra A1 kapısını jandarma tutmuş, onlarda A2 kapısından girmişler. Fizik Mühendisliğinin önündeki meydana arabayı bırakmışlar. Orada Samsunlu kel bir bekçi vardı. Onları görmüş. Arayıp ihbar etmiş. ODTÜ kapısında jandarma yabancıları sokmuyordu.
Jandarma onları yakalamak için yurtları bastı. ODTÜ’de saklanamayınca yurttan ayrılıp yolun altındaki tünele girmişler. Tünelden Maden mühendisliğinin önünden çıkıp Eymir’e gitmişlerdi.
Eymir’in içinde Çobançeşme diye bir bölge vardır. Tam orada bir barakamız vardı. Orayı geçince karşısına sağ tarafta tepeye bir çukur kazmışlar, oraya saklanıyorlarmış. Geceleri aşağıya inip Çobançeşmesi’ndeki barakada kaldıkları da oluyormuş.
Bir gün bekçi aramış, barakanın kapısı tam kapanmıyormuş, soğuk giriyormuş. Tamir olsun diye usta istemişlerdi. Ben bir marangozu alıp gece oraya götürdüm. İçeride şöminede ateşi çatmışlar, üzerine de çayı koymuşlar, çay içiyorlardı. Birarada ilk orda gördüm işte. Birkaç saat kalıp kapıyı tamir ettik. Birer çayda bize verdiler. Sonra bir daha da görmedim.
İSMAİL KOÇAK: Çorum’un Eskiyapar köyünde 1938 yılında bir köy çocuğu olarak doğdu. Askerden sonra Ankara’ya gelerek ODTÜ’nün ağaçlandırma işinde çalıştı. Kemal Kurdaş‘ın ve Erdal İnönü‘nün şoförlüğünü yaptı. İşçi maaşı ile gecekonduda yaşadı, 3 çocuk büyüttü. Onlarda ODTÜ’de okusunlar istedi ama dileği torunlarına kaldı. Bozkıra dikip büyüttüğü ağaçların kesildiğini köyünde duyup, koşup geldi. “O ağaçları kesenlerin elleri kırılsın” dedi. Her fırsatta ağaç dikmeye devam ediyor.
0 comments on “İsmail Koçak: O ağaçları biz diktik”