POLİTİKA

CHP 30 YAŞINDA BİR ADAYLA ANKARAYI KAZANDI. BUNU AKILDA TUTMAK LAZIM

Merhabalar, öncelikle röportajı kabul ettiğiniz için teşekkür ederim. Kısaca kendinizden bahseder misiniz?

Ben Hikmet Tanıl. Ankara doğumluyum. Ziraat mühendisiyim. Şu an Cumhuriyet Halk Partisi Çankaya Gençlik Kolları başkanlığı görevini yapmaktayım. Ziraat Mühendisleri Odası’nda genç başkanlık yaptım. Belirli demokratik kitle örgütlerinde, üniversitede, lisede, mahallede pek çok çalışmada bulundum.

 

Siyasetle ilk tanışmanız nasıl oldu ve niçin aktif siyasette bulunmayı tercih ettiniz?

14 yaşındayken Dikmen Halkevine gittim. Sol, sosyalist gelenekten gelen politik bir ailede büyüdüm. Ben de siyasetle hep uğraşmak istiyordum. Dolayısıyla hep bir arayış içerisindeydim. “Sosyalizmin Alfabesi” kitabını okuyarak siyasallaştım. İlerleyen süreçte Dikmen Halkevine gitmeye başladım. Siyaset maceram ilk öyle başladı.

 

Peki niye Belediye Meclis Üyeliği?

Ben Belediye Meclis Üyeliği’ni bir okul olarak görüyorum. Türkiye’de yerel yönetimlerle ilgili geçmişte güzel deneyimler var. Bunların bir kısmı bizim partimiz tarafından gerçekleştirildiği gibi bizim tarafımızdan gerçekleştirilmeyen fakat devrimci, halkçı özellikler taşıyan önemli yerel deneyimler de var. Örneğin Fatsa, Dikili, Ovacık bu türden örneklerdir. Benimde hayalim Türkiye’nin hangi ili, hangi ilçesi olursa olsun Türkiye tarihine geçecek bir yerel yönetim anlayışını kapsamak. Türkiye’de mesleğimle de ilgili olduğu için şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki üretici-tüketici kooperatiflerinin varolduğu belediyecilik ile temel ihtiyaçlar ücretsiz veya çok uygun bir biçimde karşılanabilir. Keza ben de temel ihtiyaçların bedava veya çok uygun fiyatlara gerçekleştirildiği bir belediyeciliği hayata geçirmek istiyorum. Kamucu, iş ve istihdam yaratan, üreten bir Türkiye hayalinin en pratik örneklerinden birini yerel yönetimlerde gerçekleştirebileceğimi düşündüğüm için biraz daha yerel yönetimlerle ilgili deneyimleri çoğaltmanın ve yeni deneyimler yaratmanın faydalı olacağını düşünüyorum. Çünkü toplumla birebir temas halinde olan siyaset mercii belediyelerdir. Dolayısıyla insanın dinamik olmasını gerektiren bir süreç var. Örneğin İzmir Belediyesi’nde kordonda insanlar rahatça oturabiliyor. İzmir Belediyesi çiftçinin ürünü para etmediği zaman satın alıp başka şekilde değerlendirebiliyor. Yani hayatın içinde varlar ve Türkiye’nin tek adamla yönetildiği bir dönemde belediyeciliğin öneminin aslında düne göre daha fazla olduğunu söyleyebilirim. Bir güzel deneyimi elbette ekip arkadaşlarımla birlikte bende gerçekleştirebilirim diye düşünüyorum.

 

Belediye Meclisinin bir noktada denetleme görevi olduğunu söyleyebiliriz. Sizce denetçiler görevlerini özgürce yapabiliyorlar mı? Müdahale edildiğini söyleyebilir miyiz?

Buradaki temel niyet ne için gidip ne için gidilmediği. Belediye meclis üyeleri bu görevlerini tam olarak gerçekleştirebilir veya gerçekleştiremeyebilir de. Fakat buradaki temel mesele bunu da aşan bir biçimde esasen yerel yönetimlerde neyi neden gerçekleştirmek istediğinizdir. Ranta dayalı, talana dayalı, doğanın katliamına dayalı bir yerel yönetim anlayışı mı? Ben ilerleyen süreçte eğer büyük şehir meclis üyeliğine de gidersem tüm bedenimle ranta, yeşilin doğanın yok edilmesine karşı nolursa olsun mücadele vereceğime bu röportajda söz veriyorum.

 

Ülkemizde birçok il ve ilçe belediyesi hakkında usülsüzlük kapsamında çeşitli iddialar kamuoyuna yansıdı ve hala yansımaya da devam ediyor. Kamuoyuna yansıyan ilgili iddialar sonucunda ise önceden beri yalnızca “görevden alma” prensip olarak uygulanmasına rağmen özellikle son yıllarda ise sıklıkla doğrudan “kayyum atamasına” başvurulduğu görülüyor. Sizin bu konuda görüşlerinizi öğrenmek istersek kısaca neler söylemek istersiniz?

İlk olarak şunu söylemek gerekir ki seçilmiş bir belediye başkanına kayyum atanması son derece yanlıştır. Hangi belediye başkanı olursa olsun halkın oyunu verip seçtiği belediyeye daha sonrasında kayyum ataması anti demokratik bir uygulamadır. Baktığımızda bu kayyum atanan belediyelerin hepsi Ak partili olmayan belediyelerdir. Başka parti belediyelerine yapıldığı gibi bizim CHP belediyelerine de kayyum atamaya çalışıldı. Eğer kayyum atanacaksa adaletli olucaksa herkese eşit şekilde olmalı. Ne olursa olsun ben kayyum atanan belediyelerin hepsine yanlış yapıldığını düşünüyorum. Çünkü dünyada demokrasinin gelişkin olduğu yerlerde böyle bir kültür yok dolayısıyla Türkiye’de de olmaması gerekir. Halk, yanlış şeylerde yapıyorsa bir dahaki seçimde sandıkta cevabını verir. Şimdi o zaman AKP’yle ilgili de bu kadar yolsuzluk hikayesi var fakat kimse AKP’ye kayyum atamıyor.Dolayısıyla adalet yokluğunun mevzu bahis olduğu bir dönemdeyiz. Öyleyse adalet yoksa hiçbir belediyeye de kayyum atanmamalıdır, her atama bu adaletsizliği pekiştirecektir diye düşünüyorum.

 

Sizce belediye başkanlığı başkanlık sisteminin devamı niteliğinde mi? Eğer devamı niteliğindeyse belediye meclis üyeliğinin bu sistemde bir önemi var mı?

Şimdi bugün başkanlık sistemiyle Türkiye’nin sistemi çok farklı yerlere gitti. Eskisiyle aynı değil. Ama bugün Türkiye demokrasisinin gelişmesi için bence en değerli şeylerden bir tanesi belediyelerin yapacağı mahalle örgütlenmeleridir. Çankayada 124 tane mahalle var. Doğrudan demokrasi ilkesi genel olarak bizim belediyelerimizin uyguladığı bir durumda olursa ve katılımcı, halkçı bir yerel yönetim anlayışı Türkiye’de yapılabilecek başkanlık sistemine de tek adamlığa da diktatörlüğe de verebileceğimiz en büyük savaş olur. Çünkü biz belediyelerimizi yönetirken halkla beraber paylaşır, halkla beraber bir şeyler yapmaya çalışır, Çankaya’da da Ankara’da da Türkiye’de de halkın yönetime müdahale edebildiği bir durum gerçekleştirirsek bunun aynısı başka kentlerde de başka ilçelerde de başka seçmenler tarafından istenileceğini düşünüyorum. Onun için de bence en önemlisi doğrudan demokrasi ilkesini yerel yönetimlerde uygulayıp başka bir dünyanın başka bir aklın varolduğunu başka bir akılda siyaset yapılabileceğini tüm vatandaşlarımıza göstermemiz gerektiğidir. Çünkü bugün burada tek bir adam var ve belediye başkanlarını, bakanları, ekonomiyi de o belirler konumda. Ama bir elin nesi var iki elin sesi var diyorlar. Ne kadar çok insan yönetime dahil olur katkı sunarsa çok daha başarılı işler çıkabileceğini düşünüyorum.

 

CHP’deki kota, 30 yaş sınırı, meselesini nasıl değerlendiriyorsunuz? Kota geliştirici ön açıcı mıdır? Yoksa kota sığınılacak bir liman mıdır?

Gençlik kolları genel başkanımızla beraber kotanın %10 dan %20’sine çıkmasıyla ilgili genel başkanımızında çok büyük çabaları ve emeği oldu. Ama bizim genç arkadaşlarımızın hepsinin kotasız seçilmesi gerektiğini düşünüyorum. Çünkü neden? Bu kadın kotası için , gençlik kotası için de geçerlidir. Belirli koltuklarda oturan abilerimiz var. Bu koltukları kadınlarda, gençlerde kalk demeden kimsenin kalkmayacağını düşünüyorum. Kimsenin kalkması da hayatın akışına doğru değil yani belirli bir yaşı geçmiş bir insanın koltuğunu bize vermesinin de mantıklı olmadığını düşünüyorum. Yani kotalarsızda seçilebilmeliyiz. Kadınlar ve gençler içinde siyasette aktifliği ne kadar durduğu ne kadar ettiğiyle alakalı. Evet bizim, kadınların kotasız seçilmesi zor ama temel mesele bizim yönetmeye talip olmamızdır. Kota meselesine biraz daha böyle bakıyorum.

 

Eğer seçilirsen başa gelirsen gençler için ne yapacaksın?

Ben seçilirsem genç işçiler, genç işsizler, üniversite öğrencileri ve lise öğrencileri için projeler geliştirmeye çalışmaktan çok onların haklarını savunmaya çalışacağım. Belediye meclisinde de onların sesi olmaya özen göstereceğim. Kent yerel yönetimlerle ilgili herhangi bir şey olduğu zaman gençlerin yanında olacağım. Bu durumla ilgili herhangi bir eylemde mutlaka gitmeye çalışacağım. Yani kısacası ben kendimi gençler yerel yönetimden ne istiyorsa onların sesi olmak için onlarla beraber mücadele etmek için adayım. Çünkü Dünyada ve Türkiye’de tarihsel dönüşümlerin doruk noktası hep gençlerin siyasete müdahale ettiği dönemlerde oldu. Meşrutiyet fikri, Bandırma’dan kalkan Vapur, 68 Hareketi, Gezi Ruhu… Türkiye’de çok büyük değişimlerim ve farklı bir mücadele pratiğinin olduğu dönemlerdi. Bunların hepsinde gençlerin etkisi vardır. Bugün Türkiye’deki bu yönetim şeklini de diktatörlüğü de tek adam rejimini de değiştirecek tek gücün gençler olduğunu düşünüyorum. Gençlerin siyasete katılımı ne kadar fazla olursa Türkiye’de değişimin, dönüşümün, aydınlığın daha fazla ileri gideceğini düşünüyorum

Ben genç bir adayım. Ben kazanırsam bir Gençlik Kolları Başkanının Belediye Meclis üyesi olması gençlik örgütümüze farklı bir ruh getireceğini düşünüyorum. İkincisi ben ablalarla abilerle değil genç arkadaşlarla beraber bir siyaset yapmayı hedefleyen insanlardan biriyim. Ondan kaynaklı da genç arkadaşlarımızın eğer ben kazanırsam seçimlerde daha fazla cesaretlenebileceğini düşünüyorum.

Katılımcı ve halkçı belediyelerin Türkiye’de gelişmesi umuduyla Fatsa’nın, Dikili’nin 30 yaşında Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı olan Ali Dinçer’in ruhuyla adayım. Devrimci, Halkçı belediyelerin Türkiye’ de varolması için mücadelemi devam ettireceğim.

0 comments on “CHP 30 YAŞINDA BİR ADAYLA ANKARAYI KAZANDI. BUNU AKILDA TUTMAK LAZIM

Bir Cevap Yazın