09-KENTE KARŞI SUÇ KENT YAŞAM

İNTERNET VE ÖZGÜRLÜK

Özgür internet, son yıllarda ülke gündeminin en sıcak tartışmalarından biri haline geldi. Mevcut hükümetin muhafazakar politikalarının bir sonucu olarak algılanan erişim engelleme tedbir kararları, Güvenli İnternet Hizmeti, 5651 sayılı İnternet Yoluyla Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi hakkındaki yasada yapılan değişiklikler geniş kitlelerin tepkisiyle karşılaştı. Sokak protestolarına varan tepkiler, muhalefet partilerinin seçim kampanyalarında malzeme olarak da kullanıldı.

“İnternetime Dokunma” sloganıyla özetlenen tepkilere neden olan düzenlemeler, uluslararası düzlemde ve mukayeseli hukuk çerçevesinde meşru mu? Söz konusu yasal ve yöntemsel değişiklikler yalnızca iktidar partisinin menfaatlerine hizmet etmek amacıyla mı hazırlandı? Tamamen özgür bir İnternet erişimi olabilir mi? Bu temel sorular çerçevesindeki görüşlerimi, konunun yasama, yürütme, yargı, medya ve akademik boyutlarında çalışmalar yapan bir bilişim uzmanı olarak sizlerle paylaşmak istiyorum.

“İnternet özgür olmalı mı?” sorusunun yanıtını bulmak için internetin ülkemizle buluştuğu ilk yıllardan itibaren yaşadığı değişimi hatırlamak gerekiyor. 1993 yılında ODTÜ tarafından gerçekleştirilen ilk bağlantıyı takip eden dört beş yıl boyunca internet, yalnızca üniversiteler tarafından kullanıldı. O dönemlerde internet üzerinde yerel; ya da küresel hiçbir denetim bulunmuyordu. Çocuk pornografisi dahil her türlü içerik serbestçe ulaşılır haldeydi ve bu durum çok fazla yadırganmıyordu. Bu arada kayıtlara geçen ilk bilişim suçu 1990 yılında Kayseri’de işlenmişti. Ülkemiz henüz internet teknolojisiyle tanışmadan önce işlenen bu suç türü, zamanla neredeyse geometrik bir hızla artarak 2004 yılında Türk Ceza Kanunu’na “Bilişim Alanında Suçlar” başlıklı dört maddenin eklenmesine ve 2007 yılında İnternet Yoluyla Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi hakkındaki yasanın yürürlüğe girmesine yol açtı.

Suç, internet üzerinde yaygınlaşırken devletler arasındaki yasal farklılıklar en temel sorun haline geldi. Özellikle ada devletlerindeki yasaların esnekliği, internete bağlı bütün devletlerde sıkıntılı bir dönemin başlangıcı oldu. Kumarın serbest olduğu devletlerle iskambil oyunlarının bile günah sayıldığı toplumlar; zinanın suç sayıldığı devletlerle çocuk fuhuşuna bile hoşgörüyle bakan toplumlar internet potasında birlikte erimek zorunda kalmıştı. İnternet yasaklarının gündeme geldiği bu dönemlerde, internet erişiminin evlere ve internet kafelere ulaşmasıyla yeni bir küresel sorun gündeme geldi. Çocuk istismarı ve çocuk pornografisi. Artık internet, denetlenmesi gerektiğinin sinyallerini vermeye başlamıştı.
1999 yılında müzik ve video paylaşım sitelerinin yaygınlaşmasıyla telif hakları ihlalleri film ve müzik endüstrisinde sorunlara yol açmaya başladı. İnternetin bu ikinci büyük sorunu yine yasaklarla çözülmek zorunda kaldı ve günümüzde ABD tarafından internet tarihinin en büyük sansürü olan SOPA (çevrimiçi korsanlığı durdurma) yasasının hazırlanmasına neden oldu. SOPA yasasının onaylanması halinde aralarında Google, Youtube ve Facebook sitelerinin de bulunduğu internet devlerinin fişi, gerektiğinde çekmesi için ABD kongresine teslim edilecek.

Başlangıçta tamamen özgür olan internet, erişimi yaygınlaşıp erişim hızı yükseldikçe devletlerin yasal bariyerlerine takılmaya başladı. Mobil iletişim teknolojisindeki gelişmeler ve akıllı telefonların yaygınlaşmasıyla birlikte internet günlük yaşantımızın en önemli parçası haline geldi. Bu gelişim sürecinde pek çok ülke çeşitli yasaklar ve erişim filtreleri uygulamaya başladı. Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü tarafından yayınlanan güncel listede, internet erişiminde en katı yasakları uygulayan ülkeler Çin, Myanmar, Küba, İran, Kuzey Kore, Suudi Arabistan, Suriye, Türkmenistan, Özbekistan, Vietnam, Bahreyn ve Beyaz Rusya olarak sıralanıyor. 

İnternet filtreleri, devlet tarafından, ülke içerisinde barındırılan yasa dışı içeriğin kaldırılması, yurtdışında barındırılan içeriğe erişimin engellenmesi, arama motorlarında yasa dışı içeriğe yönelik sonuçların filtrelenmesi gibi çeşitli biçimlerde olabiliyor. Filtre edilen yasa dışı içeriğin kapsamı genellikle çocuk pornografisi, ırkçılık, nefreti ve terörü besleyen materyaller,  telif hakları ihlali ve kumar sitelerinden oluşuyor. Bununla birlikte gerçek hayatta suç olan bazı fiiller internet ortamında da suç sayıldığı için, başvurular üzerine mahkemeler tarafından farklı konularda filtreleme kararları da alınabiliyor. 

Avrupa Birliği ülkelerinde, internet kullanımının izlenmesi konusunda internet servis sağlayıcıların genel bir yükümlülükleri olmadığı gibi, yasa dışı içeriğin sorumluluğundan da korunuyorlar. Ancak, devlet tarafından kendilerine bu tür içerik bildirildiğinde filtreleme yapmak zorundalar. Bu nedenle, üye ülkelerdeki filtrelemenin dereceleri hükümetlerin, kolluk kuvvetlerinin, sivil toplum kuruluşlarının ve kamuoyu bilincinin etkisine göre değişiyor. Son on beş yıldır, Avrupa Birliği düzeyinde internet düzenleme konusunda ortak politikalar ve uygulamalar oluşturma çalışmaları devam ediyor. Bu çalışmalar, bölgesel rekabetin gelişmesi ve internet suçlarıyla mücadelenin bir gereği olarak değerlendiriliyor. Bu gelişmeler ışığında, yasa dışı içerik konusunda internet servis sağlayıcıların sorumlukları ve verilerin korunması konusundaki yükümlülükleri tartışılmaya başlandı.

Avrupa’da bölgesel düzenlemeye ilişkin yaklaşım ilk olarak, Avrupa Konseyi tarafından, 1 Nisan 1996 tarihinde Komisyon’dan “internetin hızlı gelişiminin neden olduğu problemlere ilişkin bir özet” istemesi ile başlamıştı. Bu talebe Komisyon, “İnternette Yasa Dışı ve Zararlı İçerikler” başlıklı bir rapor ve “Görsel İşitsel Hizmetlerde Küçüklerin ve İnsan Onurunun Korunması” başlıklı bir bilimsel çalışma ile cevap verdi. Bu belgelere dayanılarak, Ocak 1999 ve Aralık 2002 tarihleri arasında uygulamaya konulan “İnternetin Güvenli Kullanımının Desteklenmesi Harekat Planı” (Action Plan on Promoting Safe Use of the Internet) ve “AB Düzeyinde İnternetin Kendi Kendine Düzenlenmesi İçin Ortak Çatı” taslağı hazırlandı. 

Çocuk istismarını önleme hareketi AB düzeyinden önce ülkeler düzeyinde ve internet servis sağlayıcılar tarafından gönüllü olarak uygulanan filtre uygulamaları ile başlamıştı. Bu konuda en belirgin model, İngiltere’deki uygulama oldu. İngiltere’nin en büyük internet servis sağlayıcısı olan BT, Haziran 2004’te İçişleri Bakanlığı ile işbirliği içerisinde “Cleanfeed” projesini uygulamaya koydu.  Projeye göre, BT, dünyanın herhangi bir yerinde barındırılan çocuk istismarı (1978 tarihli Çocukların Korunması Kanunu’nda belirtildiği şekliyle) görüntüsü taşıyan internet içeriğini filtrelemektedir. Bu içerikler, bir sivil toplum örgütü olan Internet Watch Foundation (IWF) tarafından bir liste halinde derlenmektedir. Üst düzey yöneticileri emekli polis teşkilatı mensuplarından oluşan ve bünyesinde hukukçu barındırmayan IWF, Sexual Offences Act 2003’te yer alan düzenlemeler ve İngiltere’deki 52 polis teşkilatı ile imzalamış oldukları iyi niyet anlaşmaları sayesinde, çocukların cinsel istismarına yönelik yayınları inceleyip işlem sürecini tetikleyebilmektedir. IWF tarafından oluşturulan kara liste, İSS’lere, mobil operatörlere, içerik sağlayıcılara ve arama motorlarına verilmektedir. Bu içeriklere ulaşılmak istenildiğinde bir hata mesajı ile karşılaşılmaktadır. İngiltere dahilinde barındırılan içerik için ise, uyar-kaldır yöntemi ile erişim sağlayıcılardan ve içerik sağlayıcılardan kaldırılması istenmektedir. Her ne kadar bu sistemin esası gönüllülük olsa da, İngiltere hükümeti tarafından 2007 yılının sonuna kadar bütün internet servis sağlayıcıların benzer bir sistem uygulaması istenmiştir. İsveç, Norveç, Danimarka, Finlandiya ve İtalya hükümetleri de benzer programlar yürütmektedir. 

29 Ocak 2008 tarihinde bir Danimarka mahkemesi tarafından Danimarka’daki internet servis sağlayıcılara, popüler bir dosya paylaşım sitesi olan Pirate Bay’a erişimi engelleme kararı gönderildi. Birkaç gün içinde internet sitesi JesperBay adı altında tekrar açıldı. Danimarka, İsveç, Finlandiya, Hollanda ve İsviçre gibi ülkelerde özellikle çocuk cinsel istismarı objelerine yönelik olarak benzer tedbirler alınmış, kara listeler hazırlanmış ve bazı ülkelerde erişim engelleme yoluna gidilmiştir.

İlk filtreleme çalışmaları çocuk pornosu gibi sınırlı alanlarda kalırken bu günlerde  online kumar, bahis, ırkçılık, kamu otoritelerine hakaret, saldırgan içerikler gibi alanlar için de filtreleme uygulamaları olduğu gözlenmektedir. AB üyesi ülkeler, İnternet ve diğer elektronik ağlar üzerinden medya; veya diğer yayınlar tarafından yapılacak hakaret veya iftira durumunda uygulanacak basitleştirilmiş bir çatının gerekliliğini ifade etmektedirler. Bu gereklilik Şubat 2007’de Avrupa Parlamentosu’nda tekrar ifade edilmiştir. Ülkeler düzeyinde ise, özellikle İngiltere’de, hakaret yasaların bir web sitesi kaldırma kültürü oluşturduğu yönünde eleştirilere sebep olmaktadır. Telif hakları ihlallerin karşı, ABD’de uygulanan uyar-kaldır yöntemine benzer internet filtreleme yöntemleri Avrupa ülkelerinde de kullanılmaya başladı. Avrupa’da telif hakları ihlallerine karşı internet  servis sağlayıcı ve arama motorları temsilcilerinin sorumlu tutularak gözaltına alındığı, para cezasına çarptırıldığı; veya internet sitelerinin kapatıldığı pek çok örnek yaşandı. 

Bir ülkedeki erişimi engellenen internet sitesi sayısını başka bir ülkeyle kıyaslarken iki ülke arasındaki ceza kanunu, telif hakları yasası gibi mevzuatlardaki farklılıkları da göz önünde bulundurmak gerekiyor. Günümüzde internetin yalnızca iletişim boyutunu göz önüne alarak haberleşme özgürlüğü kavramıyla tamamen serbest olmasını beklemek çok ciddi bir yanılgıdır. İnterneti haberleşme özgürlüğü kılıfına sokmaya çalışmak, ‘haberleşme özgürlüğüm var’ diye ruhsatsız radyo; veya televizyon yayını yapmak, profesyonel bir telsiz cihazı satın alıp lisanssız kullanmak kadar yanlış bir yaklaşımdır. Ayrıca pek çok kurum ve kuruluşun internet etiği sözleşmelerinde internet kullanımının bir hak veya özgürlük değil; bir imtiyaz olduğu açıkça belirtilmektedir.

Twitter hesabı, blog, haber sitesi gibi internet yayınlarında yayıncının kimlik bilgilerinin gizli olması günümüzde, bütün çevreler açısından çok ciddi sorunlara yol açmaktadır. Kitlesel yayınlarda denetim olgusu bütün medya organlarında mevcuttur. Televizyon ve radyo yayınları, kitaplar ve dergiler çeşitli denetim süreçlerinden geçtikten sonra kitlelere ulaşırlar; ya da yayın esnasında denetlenirler. Bütün kitlesel yayınlarda yayıncıların kimlik, tüzel kişilik, veya ruhsat bilgileri kayıt altına alınmaktadır. İnternet yayınları, teknik yapısı nedeniyle isimsiz (anonim) olabildiği için suç unsuru bulunması durumunda yayıncıların tespitinde zorluklar oluşmaktadır. Bu nedenle yayınların engellenmesi gerekebilir. Kimlik gizleyerek kitlelere yayın yapma fiilini yasal bir hak ve özgürlük olarak düşünmek, hukuksal çerçeve açısından çok ciddi bir yanılgıdır.

İnternet erişiminin gönüllü olarak paylaşımı nedeniyle de çok ciddi mağduriyetler meydana geliyor. Ülkemizdeki erişim altyapısı ve mevzuatlar çerçevesinde kullandığımız internet erişimi, paylaşıma müsait değil. Öncelikle kullanım limiti olmayan bir hizmeti paylaşmak, etik ve yasal değildir. Merkezi sistemle ısınan apartman dairesindeki kalorifer peteğinden yan binadaki komşunun kalorifer peteğine boruyla sıcak su bağlantısı yapmak gibi bir davranıştır. Daha da önemlisi; internet abonesi olan kullanıcıları hukuki açıdan çok ciddi risklere açık bir hale getirir. Bağlantının paylaşıldığı kişinin işlediği suçlardan sorumlu tutulmak kaçınılmazdır. Bu durumu, otomobilinizi bir arkadaşınıza ödünç olarak verdiğinizde plakanıza kesilen trafik cezalarına; veya ruhsatlı silahla işlenen suçlarda silah sahibinin yasal sorumluluğuna benzetebiliriz.

Günümüz koşullarında ve mevcut erişim yöntemleriyle “özgür internet” maalesef telaffuz edilmesi dahi gereksiz bir kavram. Merkezi filtrelemenin olmaması gerektiğini düşünen çevrelerin yanılgıya düştüğü noktalar ise filtre yazılımlarının kullanımı için gereken bilişim okuryazarlığı seviyesinin ülkemizde çok düşük olması, servis sağlayıcı tabanlı filtre sistemini bile kullanırken yaşanan güçlükler, çocukların mobil internet erişimi için kendi servis sağlayıcıları dışındaki kablosuz ağları kullanabilme olanaklarına sahip olmaları seklinde sıralanabilir.

Ülkemizde erişim engelleme tedbir kararlarını düzenleyen 5651 sayılı yasanın en çok tartışılan maddesi müstehcenlik. Tanımı ve kapsamı belirsiz olan müstehcenlik kavramı nedeniyle pek çok ticari internet sitesi erişim engelleme kararlarının mağduru olmaya devam ediyor. Toplumun bir kesimi için estetik ve sanatsal olarak algılanan materyaller, diğer kesimler tarafından müstehcen olarak yorumlanabiliyor. Karar mekanizmasındaki kişilerin algısı ise nihai kararın verilmesini sağlıyor. Pornografik yayınların izlenmesi ve fotoğraf, video dosyalarının bilgisayarda bulundurulmasının suç olmadığı ülkemizde dünya erotizm (pornografi değil) sektörü devi Playboy un internet sitesine uygulanan erişim engelleme tedbir kararı dört yıldır yürürlükte. Ayrıca pornografik materyaller açısından tartışmalı bir yasal kriterimiz var. TCK 226. Madde’nin 4. Fıkrası’nda “doğal olmayan yoldan yapılan cinsel davranışlar” ile ilgili materyallerin depolanması yasaklanmış durumda.

Yukarıda sıralanan yasal ve yönetimsel engellemelerden uzak ve özgür bir internet hayal değil. Ancak bunun için  ülkemizde hizmet veren servis sağlayıcılarla irtibatımızı kesmemiz gerekiyor. Özgür bir internet erişimine sahip olmanın temelde iki yöntemi bulunuyor. En pratik olan yöntem, VPN (Virtual Privacy Network) kullanmak. VPN kullanımı tamamen yasal. Yurtdışında hizmet veren bir VPN sunucusuna ücret karşılığı abone olup sunucu tarafından geliştirilen yazılımı bilgisayarınıza veya telefonunuza yüklemeniz yeterli. VPN kullanarak yapılan erişimlerde yurtdışındaki sunucuyla aramızdaki bağlantı şifreleniyor ve incelenmesi, denetlenmesi imkansız hale geliyor. Böylece hiçbir sansür ve denetim mekanizmasına maruz kalmadan VPN hizmeti aldığımız ülkeden internete bağlanıyoruz. VPN ile bağlandığımız ülkede benzer bir filtreleme sistemi varsa VPN servisi üzerinden başka bir ülkeyi seçmek de mümkün.

Bu bireysel çözüme ek olarak kitlesel bir özgür internet çözümü de mevcut. Ancak bunun için gönüllü yatırımlara ihtiyaç var. İnternet erişimi için telekom şirketlerine gerek duymayan ve kullanıcılara ücretsiz, özgür ve denetimsiz bir internet erişimi sağlayan ‘meshnet’ teknolojisi, internet dünyasında hızla yaygınlaşıyor. Hükümetler internet yasakları üzerinde kafa yorarken bir grup bilişimci, internete yepyeni bir boyut kazandıracak meshnet teknolojisi üzerinde çalışmalarını sürdürmeye devam ediyor.

Bilişim hukuku mevzuatını hiçe sayan, internet üzerinde fişleme tartışmalarına son veren ve internet teknolojisindeki ezberleri bozan meshnet teknolojisi aslında çok basit bir yapıya sahip. İnternet erişimi için mobil şebekelere; ya da karasal telefon hatlarına ihtiyaç duymaktayız. Meshnet teknolojisi ise uydu internet erişiminin gönüllü paylaşımıyla oluşan farklı bir ağ yapısı oluşturuyor. Uydu internet erişimine sahip kişiler, erişimlerini kablosuz yayıncılar aracılığıyla dağıtarak mesh ağlarının kurulmasına olanak sağlıyorlar. İnternet erişiminden faydalanmak isteyen kullanıcıların yapması gereken tek şey ise kablosuz modemlerini telefon bağlantılarından ayırıp mesh ağlarına bağlanacak biçimde tekrar yapılandırmak. Böylece 100 km’lik bir alan içinde ücretsiz, hızlı, kimlik bilgisi vermeden ve sansürsüz internet erişimi sağlamak mümkün hale geliyor.

Karasal hatlar üzerinden internet erişim hizmeti veren servis sağlayıcıların sözleşmelerinde internet paylaşımını engelleyen hükümler mevcut. Uydu internet teknolojisi isei kullanıcılara paylaşım yasağı getirmiyor. Bu nedenle meshnet teknolojisi kullanımının yaygınlaşmasının önünde herhangi bir yasal  engel de bulunmuyor. “Seattle Meshnet” projesinin liderlerinden Dan Ryan, meshnet sisteminin merkezi telefon dinleme ve internet takip sistemlerini bir anlamda devre dışı bıraktığını söylüyor. Devletlerin dinleme sistemleri kurduğu telekom şebekesi kullanılmıyor. Bu nedenle kullanıcıları takip etmek büyük ölçüde zorlaşıyor. Meshnet teknolojisine bir de VPN hizmeti ekleyen kullanıcılar, tamamen görünmez hale gelebiliyorlar.

Kitlesel meshnet kullanımının örneklerinden biri  İspanya’nın Katalonya özerk bölgesinde hayata geçirildi. Oracle şirketinin eski çalışanlarından Ramon Roca, 2000’lerin başında çiftliğinde hem kendi elektriğini üretmek hem de kendi internetine girmek istedi ve meshnet sistemine geçti. Günümüzde Roca’nın meshnet ağı Guifi.net, 21 binden fazla kablosuz erişim noktası ile Katalonya’nın neredeyse tamamına hizmet veriyor. Guifi.net internette bağımsız web sitelerini barındırmak için sunucu ve video konferans hizmetleri sunuyor, internet üzerinden radyo yayınları yapıyor. 

İnternet özgür olabilir. Ancak bunun için kişilerin kendi bağımsız erişim yöntemlerini geliştirmesi gerekiyor. Bu konuda bilişim uzmanlarına ve gönüllü yatırımcılara ihtiyaç duyuluyor. Umarım bir gün ülkemizde de isteyen herkes, devlet kontrolündeki internetten ayrılıp özgür internet kullanım olanağına kavuşabilir.

0 comments on “İNTERNET VE ÖZGÜRLÜK

Bir Cevap Yazın

%d blogcu bunu beğendi: