16 Nisan referandumu sonrasında YSK’nın ortaya koyduğu skandal tutumla ilgili “hayır” cephesinin itirazları haklı olarak sürerken, diğer yandan anayasa değişikliğinin nasıl bir Türkiye yaratacağına ilişkin tartışmalar da devam ediyor. Tartışmaların büyük bir kısmı, AKPM’nin Türkiye hakkında verdiği takip kararı ve Türkiye-AB ilişkileri üzerine odaklanırken, bazıları da uzun dipnotlar, parantezler, tırnaklar ve bolca üç nokta kullanarak (ne diyeceğini bilememekten), anayasa değişikliğinin nasıl bir devlet örgütlenmesi yaratacağı konusunda kehanetlerde bulunan konuşmacılar etrafında şekilleniyor. Kuşkusuz, her iki tartışma çerçevesini de konuşmacılar açısından zorlu birer maratona dönüştüren şey, meşruiyeti sorgulanan bir referandumdan çıkan % 51 ile sorunlu demokrasiden otoriterizme evrilen bir ülkeden demokrasi devşirmenin imkansızlığıdır. Bu itirazlar ve tartışmalar elbette sürecek ve sürmeli. Ancak ben bütün bunlara başka bir pencereden katkı yapmak istiyorum.
Referandum akşamı, “atı alanın Üsküdar’ı geçtiği”nin ilan edildiği saatlerde, yanımdaki arkadaşlardan biri cep telefonunu uzatarak, ekrandaki haberi okumamı istedi. Haberde, referandum sonucunu kutlamak için alanlara çıkan gruplardan bazılarının, “Cenk, cihat, şehadet!” sloganları attığı yazılıydı. Şaşırmadım. İnsanı/bireyi bütün niteliklerinden soyutlayıp, onu yaratanın tanrı olduğu inancından hümanizm devşirerek “demokrasi” havariliği yapanların; cengi, cihatı ve şehadeti “demokratik” bir araç olarak anlamaları pekala mümkündü. Belki de asıl mesele çok başkaydı.
Belki de asıl mesele;
- Ard arda alınan yenilgilerden sonra orduyu Avrupa tipinde modernleştirmek isteyen İslam Halifesi-Paşidah III. Selim’i küffar ilan ederek tahtından indirmek,
- Hukuk alanında inanç eşitliği getirdi, rüştiyelere harita astırdı v.s. diye II. Mahmut’u frenklikle suçlamak ,
- Tanzimat’tan sonra Tıbbiye açılınca “Adam kesiyorlar!”, Mülkiye açılınca “Dinsiz yetiştiriyorlar!” diyerek köhnemiş Medereseleri bilimselliğe yeğ tutmak,
- Halkın da yönetime katılmasını isteyen Meşrutiyet yanlılarını, vatan haini İslam düşmanları ilan ederek Kızıl Sultan II. Abdülhamit’e jurnallemek,
- Zaten hiç bir hükmü kalmayan Saltanat ve Hilafet makamlarını feshedip; Anadolu’da laik bir cumhuriyet kurduğu için Mustafa Kemal’e hasımlık gütmek,
- Anadolu aydınlanmasının bel kemiği Köy Enstitüleri’ni “komünist yuvası” diye kapatmak,
- 6-7 Eylül’de İstanbul ve İzmir’de gayr-ı müslimlere saldırmak, mallarını yağmalamak, yurtlarından kovmak,
- 6. Filo karşıtı eylem yapanları linç edip, yine 6. Filo için şükür namazı kılmak,
- Sivas’ta Madımak’ı ateşe verip 33 masum insanın yaşamına son vermek gibi bi’şeydi.
Belki de derin tefekkürlere, siyasal ya da psikolojik tahlillere hiç gerek yoktu. Belki de her şey söylendiği kadar açık, yalın ve basitti: “Cenk, cihat, şehadet!”…
0 comments on “CENK, CİHAT, ŞEHADET”